T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Zarfa değil, mazrufa bak!.

Şimdi moda oldu..

Açık kimliklerin baş harflerinden oluşan isimlerin, yeni içerikle değerlendirilmesi için, herkes açık açık uğraşıyor..

Örneğin, Sema Pişkinsüt'ün susturulması ve oğlu Yücel'in tartaklanması ertesinde, "Hürriyet" gazetesi, "DSP"yi şöyle açmış..

- Demokratik Sopalı Parti!.

Aslında, bu şifreli isimlerin, Hürriyet'in yaptığı gibi, gerçek anlamları ile açılması, olumlu bir çabadır..

Örneğin, "Türk Sanayici ve İşadamları Derneği"ni, kısaltılmış olarak "TÜSİAD" diye biliriz ya..

Aynı şekilde, TÜSİAD'ın, sivil demokraside "sivilci", askeri rejimde "askerci" olduğunu ve her iktidarın açıkladığı her programı, bu program iflas edene kadar desteklediğini de biliriz..

Acaba "TÜSİAD"a da, "Türkiye'nin ürkek sanayici ve işadamları derneği" mi desek?

Bir de, şimdi TÜSİAD'ın içinden, yeni örgütlenmelerin çıktığı da duyuluyor..

Örneğin bir "CESİAD"dan söz edilmekte..

Yani,

- Cezaevindeki Sanayici ve İşadamları Derneği!.

Ayrıca, bir "Süper-TÜSİAD" oluşumu da var gündemde..

Bunlar, bazan Koç'ların, bazan Sabancı'ların ev sahipliğinde toplanıyor.. Dün de, Yeniköy'de Karamehmet ağırladı bunları..

Acaba bu oluşum çerçevesinde, eski TÜSİAD da, ikiye bölünerek mi, değerlendirilmeli?.

Şöyle ki..

- Asil TÜSİAD

- Sefil TÜSİAD

Hatırlarım..

Yıllar önce, Asil Nadir, "sterlin milyarderi" kimliği ile Türkiye'ye gelip, gazeteleri satın almaya başlamıştı..

Yalısında, gazetecilerle tanışmak için verdiği davete katılan, Cumhuriyet'in sahip ve başyazarı, hocamız, rahmetli Nadir Nadi'ye, kendisini tanıtmış girişte..

- Bendeniz Asil Nadir, demiş..

Nadir Bey, şakacı, gülmeyi seven bir insandı..

O da, kendisini,

- Bendeniz de, Sefil Nadir, diye tanıtmış davet sahibine..

Neticede, bu sıfatların ve isimlerin, temsil ettikleri kimliğe uygun olması önemlidir..

Konfüçyüs'e göre, bir isim veya bir kimlik, sahibinin gerçek niteliklerini de içermelidir..

Örneğin bir kişiye "prens" denilmesi için, o kişinin kralın oğlu veya hanedan üyesi olması yetmez..

"Prens", adil olmalıdır, zeki olmalıdır, cömert olmalıdır, cesur olmalıdır..

Bu nitelikler varsa, "prens" kelimesi tam anlamına kavuşur..

Mesela bizde, önüne gelene "devlet adamı" denilir..

Batı'da, "gelecek seçimi değil, gelecek kuşakları düşünen politikacı"ya "devlet adamı" derler..

İngiliz mizahında ise, "ölmüş politikacı"ya, "devlet adamı" denilir..

Günümüz 'Türkiye'sinde, bu "devlet adamı" kavramı da çok değişti..

"Devlet adamı"nın çeşitli türleri var..

- Devleti bizzat soyan adam!.

- Devletin soyulmasına göz yuman adam!.

Artık biliyoruz ki, bütün devlet adamlarının, ille de TBMM'de bulunmaları şart değil..

Bunların bir bölümü, cezaevlerinde de, "devlet adamı" kimliğini sürdürüyorlar..

Geçenlerde anlattılar.. Şu anda "dışarıda" bulunan bir devlet adamı, meslekdaşı olan diğer devlet adamı ile dertleşiyormuş..

Şöyle demiş..

- En önemli reform cezaevi reformudur.. Bunu öncelikle yapalım.. Çünkü ileride, hepimiz cezaevine girebiliriz!.

ŞAKA

Merve Pişkinsüt

Aslında, Sema Pişkinsüt'ün cezalandırılması ve DSP'den ihraç edilmesi gerekir..

Aslında, Merve Kavakçı'ya ne yapıldıysa, Sema Pişkinsüt'e de yapılmalıdır..

Bu "hanıma haddi bildirilmeli"dir..

Bu defa, bir "başı açık kadın", Ecevit'ten farklı düşündüğünü göstermiştir..

Yetmezmiş gibi, kendi oğlunu da dövdürmüştür..

Pişkinsüt, gerekirse vatandaşlıktan da çıkartılmalıdır..

TEBESSÜM

Zaten merak, insanı bazan öldürür!.

Yolcu uçağı, yerden 3 bin metre yukarıda, bütün koltukları dolu, ilerliyordu..

Birden bir patlama duyuldu.. Sağ tarafta oturan yolcular, sağ motorun yanmaya başladığını gördüler..

Sonra aynı patlama sesi ertesinde, sol motor da yanmaya başladı..

Uçak hızla irtifa kaybediyordu..

Ağlayan, bağıran, dua eden yolcular, panik içindeydi..

Bu sırada, uçağın ön tarafından, kaptan-pilot çıktı.. Elindeki megafonla yolculara seslendi..

- Sayın yolcular.. Merak edilecek bir durum yok.. Gereken herşey yapılıyor, dedi..

Yolcular arasındaki panik, biraz dinmişti..

Derken, kaptan pilot, yardımcı pilotlara ve hosteslere, birer çanta dağıtmaya başladı..

Ön koltuklardaki bir yolcu, merakla sordu..

- Bu çantalarda ne var?

Kaptan-pilot, sakin bir sesle açıkladı..

- Bu çantalarda, paraşüt var..

Aynı yolcu, heyecanlandı.. Bağırarak sordu bu kez..

- Hani merak edecek bir durum yok demiştiniz?

Kaptan-pilot, yolcuyu azarlayıp, cevabı yapıştırdı..

- Kafanız hiç çalışmıyor mu.. Uçak mürettabatı olarak, size yardım almaya gidiyoruz.. Merak edecek birşey tabiî ki yok!


1 Mayıs 2001
Salı
 
MEHMET BARLAS


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED