|
|
Bu ne onur kırıcı bir davranış!
Türkiye'yi krizden krize sokanlar şimdi "üç kuruşluk yardım" için bizi "dilenci" durumuna düşürmekten bile utanmıyorlar. Amerika'nın eski Ankara Büyükelçisi Mark Parris'in son iki konuşması Türkiye açısından "içler acısı bir durumu" gösteriyor da kimsenin kılı bile kıpırdamıyor. Özellikle partisinin genel kongresini "bir oldu bitti" havasıyla ve demokrasi dışı uygulamalarla sonuçlandıran Başbakan Ecevit, durumun farkında bile değil. Mark Parris ne diyor, Ecevit ne anlıyor. Mark Parris ilk konuşmasını Washington'da Turgut Özal'ı anmak için düzenlenen bir toplantıda yapmıştı: Devlet Bakanı Kemal Derviş'in açıkladığı programın uygulanmasının önemli olduğunu vurgulayan Parris, "Program uygulanmazsa, Türkiye daha büyük bedel öder" diyerek, uyarısını neredeyse "tehdit" haline dönüştürmüştü. Mark Parris şimdi Türkiye'de. Yine konuşuyor ve konuştukları "uygar ülkeler, uygar yönetimler" için yüz kızartıcı sözler. "Türkiye yolsuzluklara karşı gerçek savaş verildiğini göstererek ciddiyetini ortaya koydu. Ersümer'in istifası iyi bir adım. Ama burada isim önemli değil. Ekonominin ve toplumun üzerindeki kamburlar kalktıkça ekonomi rahatlayacak, refah artacak" diyor. Bunun tercümesi şöyle: "Size o kadar anlattık. Türkiye evinin içini, dışını bir iyice temizlemeden, yolsuzlukların, rüşvetin önüne geçmeden size yardım elini uzatmayacağız." Dediklerini de yaptılar. Cumhur Ersümer'e Amerika'ya gidebilmesi için randevu vermediler. Ersümer istifa edene kadar "kesenin ağzını" açmadılar. Ne zaman ki istifa etti, paralar yola çıktı. Paralar gelirken "ültimatom" gibi uyarılar da peşinden sökün etti. Amerika Hazine Bakanı O'Neil "Eğer Amerikan vatandaşlarının ödediği vergiler başka bir ülkeye borç olarak verilecekse, bu kaynağın iyi değerlendirilmesi gerekir" uyarısını yaptı. The New York Times gazetesinde çıkan bir haberde ise "O'Neil'in Türkiye'de liderleri bizzat uyardığı ve 'Eğer bu son ekonomik program da dikkatli bir biçimde uygulanmazsa bir daha uluslararası yardım gelmeyecek' dediği" yer aldı. Görüldüğü gibi bütün dünya bize verilen "üç kuruşluk" yardımın nasıl kullanılacağı konusunda "ahkam" kesiyor. Türkiye bu "onursuzluğu" hak edecek bir ülke değil. Onu bu duruma düşüren yöneticiler utansın. Tehlike henüz geçmedi
Bizi "el kapısına" muhtaç hale düşüren iktidar, "parayı veren düdüğü çalar" örneğini uyguluyor. Parayı veren Amerika nerede, nasıl kullanacağımıza da karar veriyor. Tabii ki kendi çıkarını ve uluslararası finans kuruluşlarının çıkarını düşünerek. O zaman Türkiye ekonomisini krize atan tehlike de geçmemiş oluyor. Biliyorsunuz krize neden olarak "bankacılık sektöründeki olumsuz gelişmeler", özellikle üç kamu bankasının "görev zararları" gösterilmişti. O konuda henüz bir düzelme yok. Tam tersine "tehlike büyüyerek geliyor." Türkiye'nin "ödenmesine kefil olduğu" fon yönetimindeki özel bankaların dış dünyaya, döviz kredileri, teminat mektupları, ticari hesaplar nedeniyle 20-25 milyar dolarlık taahhütlerinin ödenmesi için henüz bir formül bulunmuş değil. Kamu bankalarının "görev zararlarını" da karşılayacak 17 milyar dolarlık "dış kaynak" da ortada yok. Bunların karşılanması için, mecburen iç kaynaklara başvurulacak. Yani tahvil ve Hazine bonoları yoluyla borçlanılmaya çalışılacak. Yani "para basılacak." İşte en büyük tehlike burada ve kimse bunu göremiyor.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |