Birkaç gün önce bir Amerikalı yetkili Afganistan harekatının başlamasından bugüne sadece 4 Amerikalı'nın öldüğünü açıkladı. Söz konusu açıklamada, bu dört ölümün hiçbirinin çatışma sırasında gerçekleşmediği de ayrıca belirtiliyordu. Oysa bakın şimdiden -ve de çatışma sırasında olmak üzere- 3 gazeteci ölmüş durumda... ABD bir ayı aşkın süredir süren savaşı lider olarak sıfır kayıpla götürürken, medya şimdiden 3-0 mağlup durumda... Savaş muhabirleri içinden birkaçının hemen her savaşta hayatını kaybettiğini biliyorduk; ama böyle bir "skor"la ilk kez karşılaşıyoruz. Nasıl bir savaş bu böyle?

Cezayir'de önceki gün patlayan "tufan" ilk günkü haberlere göre 305, ertesi günkü haberlere göre 570 can aldı. Ölü sayısını kesin olarak bilmiyoruz; ölü sayısı belki de 1000'e ulaşacak... Cezayir bizden çok uzak olduğu için ilk günün "305 ölü" haberine sayıları 20'yi bulan ulusal gazeteler içinde hepsi hepsi 4 gazete ilgi göstermişti; onlar da deyim yerindeyse "bit" kadar haberlerle... "570 ölü" haberi de fazla bir yankı uyandırmadı... Uyandırmaz tabii, çünkü Cezayir çok uzağımızda...

İstanbul Emniyeti açıklama yapmış: "Kasetler emin ellerde." Belki duymuşsunuzdur; İstanbul'da bir fotoğrafçı, stüdyosundaki "soyunma odası"na yerleştirdiği gizli kamerayla foto model adaylarının gönülsüz verdiği görüntüleri kaydettiği için tutuklanmış ve polis kasetlere el koymuştu. Öyle birkaç kaset de değil; polisin açıkladığına göre hepsi gönülsüz görüntülerle dolu tamı tamına 867 kaset...

Belki gözünüze çarpmıştır; bu kasetlerden bazılarının içeriği gazete sayfalarında ve ekranda bir haftadır önümüze geliyor... Ama endişe etmeyin, çünkü İstanbul Emniyeti "Kasetler emin ellerde" diyor. İstanbul Emniyeti ("mağdurlara seslenirken") tamı tamına şöyle diyor: "Bu kasetler delil niteliğinde ve adalete teslim edilecek. Kötü niyetli kişilerin eline geçmeleri imkansız. Korkmayın içiniz rahat olsun." Mağdurlar merak etmeyin, korkmayın, içiniz rahat olsun... Emniyet'in açıklamasının hemen yanı başında yer alan görüntüler "kötü niyetli kişilerin eline" asla geçmeyecek... Kasetler "emin eller"de, müsterih olun...

Bir haber: "LADİN gelişmeleri Türk TV'lerinden izliyor." İşte bu kötü haber, çünkü eğer öyleyse bu savaş kolay kolay bitmez!

Vatandaşlar "Bayrak Kanunu" karşısında da eşit değil... Manken Merve İldeniz, mayolu olduğu halde üzerine Türk bayrağı örttüğü için 6 ay cezaya çarptırılırken, bir defilede Türk bayrağı desenli elbise giyen manken Çiğdem Özyurt hakkında dava bile açılmamış. Sadece Özyurt değil, bayraktan elbise yapan Müşerref Akay ve tişört yapanlardan Burak Kut, Abdullah Öcalan davasının müdahil avukatlarından Can Özbay ve Galatasaray-Leeds United maçı öncesi iki İngiliz'in ölümüne neden olan olay dolayısıyla açılan davanın sanıklarından biri de haklarında dava açılmadan hayatlarını sürdürebilen mutlu insanlardan birkaçı... "Bayrak Kanunu"nu ihlalden cezaya çarptırılan son vatandaşlar Selçuk'tan 8 esnaf. Sen misin Türk bayrağını tişörtlerin üzerine yerleştiren; "duruşmaya gerek görülmeyen" dava sonucunda sanıkların her birine 3 ay hapis ve 35 milyon küsur lira para cezası...

Anlayışlı mahkeme heyeti hapis cezasını para cezasına çevirince, esnafın cezası olmuş 249 milyon küsur lira. Esnafın üye olduğu oda başkanı "Yasak olduğu tebliğ edilse, kesinlikle satmazdık. Olay öyle seri gelişti ki, ne yapacağımızı bilemiyoruz" diyor. MHP İstanbul Milletvekili Mehmet Gül, söz konusu kanunun sıkı tutulmasını isteyenlerden. "Bayrak istismar edilmemeli... Kanun esnetilirse geriye dönüş olabilir" diyor. "Geriye dönüş", yani bayraktan tişört yapmak...

Manken İldeniz ve Selçuklu 8 esnaf hüküm giydikten sonra bayrakla karşı karşıya geldiklerinde ne düşünüyorlardır acaba? "Bayrakları bayrak yapan 'Bayrak Kanunu' mudur?" diye soruyorlar mıdır acaba? Hadi biz de soralım: Bir "sembol"ü bu derece ciddi yaptırımlarla kuşatmak, herşeyden önce "sembol" tanımıyla uyuşmayan bir uygulama değil midir? Hem de "eşitlik" gözetmeyen bir uygulama...

KÜRŞAD BUMİN

Künye

Temsilcilikler

ReklamTarifesi

AboneFormu

MesajFormu