T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

A K T Ü E L

Urumeli'nin kırmızı gülleri

Batı Trakya topraklarına adım atar atmaz, yüzyıllar ötesinden zihinlerimize nakşolunan bir Urumeli türküsünün incecik hüznü düştü yüreklerimize... 'Irkçılık' sürpriziyle başlayan ziyaretimiz Selanik'te tatlıya bağlandı ve rota yeniden dostluk rüzgarlarına çevrildi...

Osmanlı'dan bugüne Balkanlar, hayallerimizin, türkülerimizin en güzel ve aynı zamanda en acılı köşelerini süsledi. Yıllarca Urumeli türkülerinin içinde yüzyılların hüzünleri, sevinçleri birikti. Balkanlar, kimi zaman Batı'ya yönelen "fetih yürüyüşü"nün umut, kimi zaman da kolu kanadı kırılmış geri dönüşlerin hüzünlü toprakları oldu.

Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği'nin 9 Kasım'da Yunanistan'a düzenlediği geziye kaderimize yazılan tarihsel iniş ve çıkışların biraz hüzünlü, biraz da acılı hayalleriyle başladım. İpsala Gümrüğü'nden Batı Trakya topraklarına adım atar atmaz, yüzyıllar ötesinden zihinlerimize nakşolunan bir Urumeli türküsünün incecik hüznü düştü yüreklerimize...

Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu, milletvekilleri, bürokratlar, öğretim üyeleri ve basın mensuplarından oluşan 80 kişilik kafilenin coşkulu yolculuğu ne yazık ki, ilk durakta Yunanistan'ın "AB standartlarında" yürüttüğü tatsız bir "ırkçılık" sürpriziyle başladı. Türkiye'den giden heyetin, Türk azınlığın yoğun olduğu bölgelere yapılacak olan ziyaretler, protokolden çıkarılmıştı. Anlaşılan, 20 yıllık AB üyesi olan Yunanistan "Kopenhag Kriterleri"ni hâlâ yeterince hazmedememiş.

Tatsız bir iddia

Üyelik için kapısını çalan ülkelere demokrasi, özgürlükler ve azınlık hakları konusunda ağır şartlar ileri süren Avrupa Birliği'nin, Yunanistan'ın Batı Trakya Türk azınlığı'na uyguladığı "ırkçı" tutuma karşı kara gözlükler takmasını anlamakta güçlük çektiğimi belirtmem gerekiyor. İçimden ister istemez "yoksa Avrupa ikiyüzlü mü" diyesim geliyor.

Böyle bir gezinin ardından haksız yargılarda bulunmamak için, birtakım ayrıntıları da dikkate almak gerekiyor. Gezi boyunca ortalıkta tatsız bir söylenti dolaştı. Eğer iddia doğruysa, gezi programında skandalın sorumlu ayaklarından birisini de Türk Dışişleri Bakanlığı oluşturuyor. İddiaya göre, iddia diyorum çünkü bu konuda elimizde kanıtlanmış bilgiler yok. İddia şu; Türkiye tarafından hazırlanan gezi programı, Atina Büyükkelçiliği tarafından Yunan Dışişleri'ne zamanında ulaştırılmamış. Dolayısıyla, Yunanistan da kendine göre bir ziyaret programı hazırlamış... Eğer yine iddia doğruysa, Dışişleri Bakanı Cem, Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu'nu "zor durumda" bırakmak amacıyla böyle bir yöntem izlemiş... Ancak bu sadece bir iddia ve doğru olması da pek mümkün gözükmüyor.

Uzaktan sevgilerle

Gezi programının, Yunanistan tarafından değiştirilmesiyle sınırda başlayan kriz, Devlet Bakanı Mirzaoğlu'nun son derece soğukkanlı yaklaşımıyla daha da büyümeden çözüldü. Ancak gezinin bundan sonraki bölümü, Yunan polisinin gözetimi altında sürdü. Şapçı'dan, Gümülcine'den geçerken yol kenarlarına çıkan, pencerelerden gelişimizi gözleyen Türkler'e sadece uzaktan el sallayabildik. Çünkü Yunan polisi, Türkler'le buluşmamızın önüne barikatlar kurdu.

Yeniden dostluğa

Burada garip olan, Yunanistan gibi AB üyesi bir ülkenin Türk azınlığın Türkiye'den gelen insanlarla görüşmesinden korkması. Oysa bir gerçek var ki, Türk azınlık artık Yunanistan'ın bir parçası. Bu gerçeğin dışındaki bütün "hamasi" ve "ırkçı" yaklaşımlar sahte ve yaşadığımız dünyada hiçbir karşılığı yok. Dolayısıyla, Yunanistan'ın "Türk" olgusuna karşı korkuyla yaklaşması demokratik bir ülke için sadece bir ayıp o kadar. Burada önemli olan, Yunan kökenli insanlar haklarını, özgürlüklerini hangi standartlarda yaşıyorlarsa, Türk azınlığın da kimliklerini, demokratik haklarını aynı standartlarda kullanabilmeleridir. Yoksa, Türk azınlığı Yunanistan'ın bütünlüğü dışında tutan bütün "hamasi" değerlendirmeler, aynı şekilde ırkçı yaklaşımlardır.

Gümülcine'de polis gözetiminde başlayan ziyaret, sonunda Selanik'te tatlıya bağlandı ve gezinin rotası yeniden dostluk rüzgarlarına çevrildi. Kavala'da Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın denizin mavisiyle kucaklaşan hüzünlü bakışlarını son bir kez daha selamlayıp İskeçe'de Türk Gençlerbirliği lokalinde bizi bekleyen sıcacık dostlarımızla kucaklaştık. Geleneksel Türk işlemelerinin, kanaviçelerin, rengarenk boncuklu yazmaların süslediği lokalde, umutlar tazelendi, sevgiler ve dostluklar paylaşıldı.

İskeçe'de, Gümülcine'de ve daha birçok Türk azınlığın yaşadığı bölgede belki de en büyük sorun eğitim. Gerek Türk sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, gerekse sokaktaki insanlar adeta hep bir ağızdan, "Önlemler alınmadığı taktirde, birkaç yıl sonra eğitimimizde çok daha önemli sorunlar ortaya çıkacak. Varlığımızın, kültürümüzün devamı için geç kalmadan önlemler alınmalı" diye haykırıyorlar. Çünkü Yunanistan Türk öğretmenlere görev vermiyor. Uluslararası anlaşmaları ve çağdaş demokratik değerleri hiçe sayan Yunanistan, çok ince bir taktikle "Türk azınlık" üzerinde planlı bir "kimlik asimilasyonu" uyguluyor..


 
SADIK AHMET'İN KABRİNE ZİYARET
Yunanistan'ı ziyaret eden ve aralarında Türk parlamenterler, akademisyenler ile basın mensuplarının da bulunduğu heyet, 1995 yılında geçirdiği şaibeli bir trafik kazası sonucu hayatını kaydeden Dr. Sadık Ahmet'in, Gümülcine'deki kabrini ziyaret etti. Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Hikmet Eroğlu'nun okuduğu Kur'an-ı Kerim'den sonra söz alan Gümülcine Dostluk Eşitlik Barış Partisi (DEP) Başkanı Ahmet Hacıosman, Dr. Sadık Ahmet'in, Batı Trakya Türkleri'nin Yunan hükümetinin ellerinden aldığı bazı hakların iadesi için büyük çaba sarfettiğini belirterek, "Eğer, bugün Batı Trakya'da yaşayan Türkler bir nebze de olsa huzur içinde yaşıyorlarsa, bunda Ahmet'in verdiği mücadelenin büyük etkisi vardır"dedi.
İki ülkenin korkuları
Yunanistan gezisi, biraz trajik de olsa iki ülke açısından bir gerçeği ortaya çıkarmış bulunuyor. Galiba, Türkiye ve Yunanistan AB üyesi olsalar da uzun süre "derin korkuları"ndan kurtulamayacaklar. Türkiye AB üyesi değil, bu gidişle de belki uzun süre olamayacak. Çünkü Türkiye de aynen Yunanistan gibi korkularından korkuyor. Ziyaret boyunca hep sayıklayıp durdum: "İşte Türkiye de aynen Yunanistan'ın Türk azınlığından korktuğu gibi kendi insanından korkuyor. Bu yüzden de Türk insanının demokratik haklarını genişletme ve özgürlüklerin önünü açmada cimri davranıyor..."
Güller solmasın
Dönüş yolunda Şapçı ve Kozlukebir'de Türk kardeşlerimizin sevinçleri ve hüzünlü çiçekleri karşılıyor bizi... Beyaz başörtülü hanımlar, genç kızlar, nur yüzlü ihtiyarlar selamları ve dostluklarıyla etrafımızda adeta bir sevgi çemberi oluşturdular. Biz, Yunanistan'ın korkularını yenerek, Türk azınlığın kültürel ve ekonomik haklarını çağdaş demokratik standartlara ulaştırmasını diliyor, Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu'nun cümleleriyle, "Batı Trakya Türk toplumu, Yunanistan'ın kırmızı beyaz gülleri gibidir. Bu güller hiçbir zaman solmayacaktır" diyoruz.

14 Kasım 2001
Çarşamba
 
Künye
Temsilcilikler
Reklam Tarifesi
Abone Formu
Mesaj Formu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED