![]() |
![]() |
![]() |
![]()
|
![]() |
![]() |
|
![]() |
![]() Aşağıdaki satırlar, Washington'un itibarlı think-tank'larından Brookings Institution'ın uzmanlarından Stephen Cohen'in Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi'ne sunduğu 'Afganistan'ın Geleceği' başlıklı raporun giriş bölümlerinden: "Afganistan'da silahlar konuştu, ama bunu ne izleyecek? (Amerikan) Yönetim Suriye, Irak ve İran gibi diğer terörist barındıran devletlere karşı izlenecek yol üzerinde karara varamamış durumda, fakat 11 Eylül trajedisinin Afganistan ve Pakistan'a yönelik yeni bir yaklaşımı mecbur kıldığını hesaplıyor. Bu sadece insanı yardım konusu değil, Afganistan'da radikal İslam'ın tekrar canlanmasını Pakistan'ın da aynı yola girmesini önlemek olarak belirleniyor. Bush yönetiminin bazı kilit ülkeleri Afganistan'ın 'tahrip edilmesinde hazır' idiler. 1980'lerde Sovyet kontrolündeki Afganistan'a taarruzun yönetilmesinde yardımcı oldular ve daha sonra ülkenin 1990'larda felaket boyutlarında bir karışıklığa sürüklenmesini seyrettiler. Bu dönem zarfında, Afganistan, İslamabad'ın İran ve Hindistan etkisini dışlayarak kendininkini ülkeye yayacağı bir Pakistan projesi haline gelmişti. Bu gelişmelerin stratejistleri Sovyetler'e karşı kazanılan 'zafer'in sonucunda Pakistan'ın kendi ölçülerince bir Orta Asya gücü haline geleceğinin fantezisini kurmuşlardı. Bu (strateji) Pakistan'ın, Suudiler'le ortak bir biçimde Taliban'a destek olmalarına, Taliban'ın ise Usame'nin El-Kaide'sini desteklemelerine yol açtı. Şimdi bunun sonuçlarını biliyoruz. (Amerikan) Yönetimin askeri stratejisi, Taliban-El Kaide güçlerini parçalarına ayıracak şekilde çözmek (yani Arap tugayı, radikal Taliban çekirdeği ve az sayıdaki oportünist aşiret reisleri) ve ardından bunları yenilgiye uğratmak ya da herbirini tek tek ele almak. Bu süreç, eğer El Kaide'nin ve Taliban'ın üst yönetiminin yeri saptanıp imha edilirse, hızlanabilir. El Kaide ve Taliban'ın katı çekirdeğinin sonuna kadar savaşacağı umulduğu için, Taliban'a destek veren birçok Peştu gruplarının ondan ayrılabileceği ve bunlar Taliban'dan koptuğu anda, El Kaide ve Taliban'ın kaybedeceği varsayımına dayanıyor." Bu rapor, elbette ki, son günlerin gelişmelerinden önce hazırlanıp, Amerikan Kongresi'nin Dış İlişkiler Komisyonu'na sunuldu. Gelişmelere bakıldığında, raporda sözü edilen Amerikan 'askeri stratejisi'nin kısmen tuttuğu, kısmen ise 'sahadaki' gelişmelerin Amerikan 'stratejisi'nin de önüne geçecek hızla seyrettiği anlaşılıyor. Taliban'ın bu kadar çabuk ve kolay çatırdayacağı herhalde Amerikalı stratejistler tarafından da öngörülmemişti. Öyle oldu. Önceki gün, Kuzey İttifakı (bunu Afganistan'ın Tacik, Özbek, Hazara Müslüman güçleri diye de okuyabilirsiniz) Kabil kapılarına yaklaştığında, Taliban muhaliflerinin George W.Bush ve Pervez Müşerref'in 'Kabil kapılarında durun' çağrısına uyacakları sanılmıştı. Bu konuda söz de vermişlerdi. Biz de dünkü yazımızı bu 'olgular'a göre yazmıştık. Oysa, dünkü gazeteler yayınlandığı sırada, Kuzey İttifakı güçleri Kabil'in merkezinde dolaşmaya başlamışlardı. Bu satırları kaleme aldığımız sırada, El Kaide'nin en önemli dayanaklarından Celalabad da elden çıkmış durumdaydı ve Taliban muhalifleri Peştular'ın tarihi merkezi Kandehar'a doğru ilerlemeye başlamışlardı bile. Amerikan hava harekatının amansız bombardımanı altında erimeye başlayan Taliban savunma mevzileri, harekete geçen Kuzey İttifakı'nın önünde 'iskambil destesi' gibi yıkılmaya başladılar. Taliban'ın ülkenin her yanında çökmesi kadar işin ilginç yanı hiç kimsenin ardından 'gözyaşı dökmemesi', Taliban'ın asıl güç merkezi olan Güney Afganistan ve Kandehar'daki Peştu desteğinin de ardından çekilmesine yol açacağa benziyor. İşin bundan sonrası bir hayli karmaşık. Ülke kuzeyde (Mezar-ı Şerif) Özbek general Raşid Dostum'un, batıda (Herat) Tacik kökenli İsmail Han'ın, başkent Kabil'de efsanevi Ahmet Şah Mesud'un yardımcısı Tacik general Fehim'in, güneyde Kandehar ve çevresinde Peştu aşiretlerinin, orta bölümlerde İran desteğindeki Şii Hazara savaş ağalarının kontrolüne girebilir. İç savaş tehlikesi de var; sınırı aşıp Pakistan'a dalacak Taliban artıklarının İslamabad rejimini istikrarsızlığa sürüklemesi ihtimali de. Bu gelişmelerin önlenmesi, Amerika'nın ve müttefiklerinin önünde devasa bir hedef olarak dikiliyor. Bir yandan, Afganistan'ın içinin toparlanması gerekecek; ama bunu gerçekleştirebilmek için Afganistan'ın tüm komşularının (başta Pakistan, İran ve Tacikistan ile Özbekistan), ikinci derecede Rusya, Çin, Hindistan ve Türkmenistan'ın uzlaştırılması şart olacak. Şimdilik 'sihirli formül', Afganistan'ın etnik özelliklerini yansıtacak ve tümünün dengeli temsilini sağlayacak geniş tabanlı bir 'ulusal birlik' geçici yönetimi. Bu arada, başta Türkiye olmak üzere Bangladeş, Endonezya ve Ürdün gibi 'Müslüman ülkeler'in dahil olacağı BM çatısı altında bir güvenlik gücünün Afganistan'a yerleştirilmesine çalışılacak. Başdöndürücü gelişmelerin ne hızla ve hangi virajları dönerek yol alacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ama ne olursa olsun; önümüzde uzanan gelecek, Vahabi-Harici kırması bir zihniyetteki baskıcı bir rejimin, 11 Eylül 2001'in harekete geçirdiği dinamikler sonucunda, son derece hızla çöktüğü gerçeğini ortadan kaldırmayacak. Afganistan'daki gelişmelerin vardığı noktanın, bazı zihinleri derin düşüncelere daldırması ve 'Taliban'ın ardından' bugüne kadar aldıkları tutumu gözden geçirmeye sevketmeleri umut edilir.
|
![]() |
|
![]() |
![]() |
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |