|
|
Değişim, iki koldan...
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) beklentileri bile aşan bir hızla anayasa değişikliklerini gerçekleştiriyor. Gerçekten göz yaşartacak bir çalışma aşk ve sevkiyle çalışıyor Meclis... 'Düşünce suçlusu' konumundaki herkesi (bu arada beni de) yakından ilgilendiren değişiklikler sorunsuz ve büyük bir çoğunluğun katılımıyla genel kuruldan geçti. Bu değişiklikler kesinleştikten sonra, Meclis'in, yasaları anayasayla uyumlu hale getirecek bir maratona daha başlaması umulur. Anayasa konusuna iki farklı biçimde yaklaşılabilir. Birincisi, Yargıtay başkanı Doç. Sami Selçuk'un her fırsatta tekrarladığı gibi, 'yepyeni bir anayasa' yazmaktır. Dünyanın bugüne kadar kaydettiği gelişmeleri, evrensel hukukun kazanımlarını, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası anlaşmaları göz önünde bulunduran özgürlükçü ve çağdaş bir anayasaya ihtiyaç olduğu belli; Yargıtay başkanı Selçuk, bunu, gündemi esasen yüklü TBMM'nin değil, sadece anayasa yazmak üzere göreve çağrılacak 'kurucu meclis' mantığıyla oluşturulmuş bir kurulun yapması gerektiğine inanıyor. İkinci yol, değişikliğin, mevcut anayasanın güncelleştirilerek gerçekleştirilmesidir. TBMM'-nin yapmaya çalıştığı da bu. Partilerarası bir komisyonun üzerinde uzlaştığı maddelerde yapılan değişikliklerle kısmi bir çağdaş düzey yakalanabilir. Ancak, araya Rüfailer girdiği için, komisyon metninin anlamsız ve yapılmak isteneni sakatlar müdahalelere mâruz kalmasının da gösterdiği gibi, bu yolun ciddi sakıncaları var. Meclis'ten geçen metinden verilecek bir örnek bayağı açıklayıcı: 1982 Anayasası'nın 'başlangıç' bölümünün neredeyse bütünüyle değiştirilmesi gerekirken, "Hiçbir düşünce ve mülâhazanın" darlığında yasaklı tutulan düşünce ve ifade özgürlüğünü 'eylem' ile biraz genişletmek isteyen Meclis, araya girenler yüzünden, 'faaliyet'in cezalandırılmasını kabul etmek zorunda kaldı. 'Faaliyet' sözcüğü, keyfîliğe açık yorumlarla, 'düşünce suçu' kavramını ortadan kaldırmaya yetmeyecek... Ne yalan söyleyelim, Yargıtay başkanı Sami Selçuk'un tercihi olan 'toptan değişiklik', Meclis başkanı Ömer İzgi'nin kızmasını gerektirmeyecek kadar bize daha uygun bir yöntemdir. Kurucu meclis gibi faaliyet gösterecek kurul, çalışmalarını tamamladığında, ortaya çıkan metin elbette millet adına görev yapan TBMM'nin onayına sunulacaktır. Kısacası, milletvekillerinin alınmasını gerektiren bir durum yok ortada. Sivillerin sadece üzerinde oynayabildiği, bütünüyle değiştiremediği bir anayasaya sahip olmak yerine, milleti temsil eden Meclis'in baştan aşağıya elden geçirdiği yepyeni bir çağdaş anayasa yazılması herhalde itiraz edilecek bir teklif olmasa gerek. Aslında, sorun, milletvekillerinin ülke sorunları konusunda yeterince faal olamamasından kaynaklanıyor. Meclis'in yetkilerini hükümet, hükümetin yetkilerini koalisyonu oluşturan üç partinin lideri kullanıyor. Hepsinin üzerinde de MGK bulunuyor. Milletle irtibatı dolaylı olması gereken devlet, bizde, aracı kişi ve kurumlarla izini kaybettiriyor. Anayasanın her şeyden önce bu sorunu çözmesi gerek; oysa Meclis'in gerçekleştireceği değişiklik paketi böyle bir sonuca ulaştırmayacak. Kalabalık bir grup milletvekilinin şu sırada partilerine 'isyan' bayrağı açma hazırlığı içerisine girmeleri boşuna değil; anayasayı değiştirebilecek iradenin açtığı yoldan gidildiğinde varılacak nokta, lider sultasını yıkacak, sorunları millet adına çözmeyi getirecek bir büyük değişimdir... Meclis'te, bu isyanla, anayasayı rötuşla değiştirme yöntemine uygun bir gelişme yaşanıyor... Anayasa ve bazı yasaları Türkiye'nin çağdaşlaşması önündeki en büyük engel, buna hiç kuşku yok; ancak, böylesine ucube bir hükümeti ve ülkeyi yarınlara taşıması mümkün olmayan bir başbakanı da unutmamalıyız. Anayasayı değiştiren Meclis'in, başbakan ve hükümeti yerinden etme çabasına şaşırmamak gerek... İki koldan başlayan değişim iradesi ülke için yararlı sonuçlar getirebilir.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |