T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Bizim Amerikalılar"

"Bizim Amerikalılar" somut bir vakıa. Onlara göre "Amerika ne diyorsa o." Azıcık sorguladığınızda ne üçüncü dünyacılığınız kalıyor ne teröre karşı duyarsızlığınız.

Türkiye'ye bakıp burun kıvırıyorlar. Neden? Yeterli heyecan yok diye... "Oysa geç kalıyoruz efendim geç! En az Bush kadar heyecan duyacaksınız ki, bu işin sonunda oyuncu olarak masada yer alabilesiniz! Ne de olsa dünya yeniden kuruluyor! Bu yeni bir savaş! Üçüncü bin yılı kaybetme tehlikesi var işin sonunda!

Onlar, Amerikan halkından bile daha ilerde bir heyecan yüklüler. Amerikan halkı bile hâlâ, terör saldırısında Üsame'nin sorumluluğuna ancak yüzde 45 oranında inanıyor. Ama onlar Üsame'nin ipinin çekilmesinde binde bir bile tereddüt sahibi değiller.

Amerikan halkı bile, terörün gerçek sorumluları ortaya çıkmadan yapılacak bir mukabil saldırıya temkin ile yaklaşıyor. Ama onlar, daha şimdiden tüm Amerikan operasyonlarına O.K. vermiş durumdalar. "Türkiye geç kalıyor efendim, geç!"

Amerikan halkı bile uzun süreli bir savaş deyince tereddüt geçeriyor. Ama onlar çok uzun süreli bir savaş için kolları sıvama zamanının geldiğini vurguluyorlar.

Daha şimdiden "savaş karşıtı" bir hareket yollara düşmeye başladı Amerika'da, Avrupa'da... Yapay Amerikalılık daha başat duygular üretiyor demek ki biz coşkun bir savaşçı söyleme tanık olmaktayız.

Nerdeyse onlara bakıp, Ecevit'in belki biraz da fizik zaafından ileri gelen yavaş tavrını onaylamak zorunda kalacağım. Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in "Bugün Amerika'ya dost olmak, onun her dediğinin arkasında yer almak demek değildir" mealindeki tavrı ise doğrusu ciddi bir basireti yansıtıyor.

Onlar, FBI'dan daha fazla emin suçluların kimliği konusunda. Oysa FBI'ın zanlı diye ilan ettiği 14 kişiden sekizinin halen hayatta olduğu ortaya çıkmış. FBI'ın henüz terör saldırısına katılanların Bin Ladin'le ilişkisini tesbit edemediği ve bunun ABD yönetiminin kafasını karıştırdığı bildiriliyor.

Onlar, Amerikan yönetimi içindeki "Kimi ne kadar vurmalıyız, terörle savaşın boyutları ne olmalı? Ya yürüteceğimiz mücadele diğer Müslümanları tedirgin ederse... Ya Afganistan'a girip çıkamazsak..." gibi tartışmaları bile aşmışlar. Onlar bir kick box arenasındaki seyirciler gibi "Vur vur" temposu içinde oturuyorlar yazı makinalarının başına...

Onlar, Afganistan'a askeri müdahale için BM'nin aradığı "Hukuk zemini"ni kolayca ıskalıyorlar. Onlara göre, NATO'nun 5.'inci maddesinin devreye girmesi için üyelerin gerekli gördüğü "ABD'ye saldırının dışardan geldiği"nin ispatına bile gerek yok.

Onlar, korkarım "Müslümanların duygularını gözeterek operasyonun adını değiştiren" Amerika'nın hassasiyetlerini bile ıskalamaya yatkın bir halet-i ruhiye içindeler.

Üsame'nin imzasından "onun eylemlerini güçlü şehvet yönlendiriyor" sonucunu çıkaran, Üsame'nin bir Amerikalı kadın tarafından aşağılanması uydurması ile 11 Eylül terörü arasında bağlar kuran psikolojik savaş operatörlerinin çılgınlığını görüp, bu aptalca propaganda karşısında da tepki koyamıyor onlar...

Mısır gibi Amerika'nın gölgesinde yürüyen bir ülke bile "misilleme"yi açıkça eleştirip, şartlar öne sürüyor: "ABD bir cezalandırma harekâtına girişecekse elinde kesin delillerin bulunması gerekir. Ayrıca uluslararası terörizme karşı kurulacak cephe BM şemsiyesi altında olmalı. Ve Ortadoğu sorunu öncelikli olarak ele alınmadığı takdirde terör kontrol dışı bir biçimde büyüyecektir." Mısır böyle tavır koyuyor. Çünkü Mübarek, bütün kirine pasına rağmen, İslâm dünyasının yüreğini okuyor. "Bizim Amerikalılar" için "geç kalma psikolojisi" yaman bir biçimde yürek yakıyor.

Ben, bir İslâm ülkesi insanının, Afganistan'a yapılacak saldırı konusunda hep biraz acı duymasının beklenebileceğini düşünürüm. Pek çok İslâm ülkesinde insanlar ya sokaklarda, ya tv başında kaygı yumağı halinde... "Ulema"nın tümü aklını peynir ekmekle yemedi ya da terör sarhoşu olmadı. Muhtemel bir Amerikan saldırısını kınıyor bu insanlar. Ben Türkiye'de bir insanın, bu ulema fetvalarıyla, Milli Mücadele yıllarındaki Hind Müslümanlarının fetvaları arasında bir bağ kurmalarını beklerim. Bu hengâmede, Putin'in kalkıp "Çeçenistan işini bitirmek için ültimatom vermesi"ni, Keşmir'in Hindistan'a kurban verilmesini anlamasını beklerim. Ama o duyarlılığı görmek zor Bizim Amerikalılarda...

Bir kere daha söylüyorum, bin kere daha söylerim: Teröre karşıyım. Masum insanların hedef alınmasını, insanlığımla da İslâmlığımla da bağdaştırmam. Ama İslâm coğrafyasında olan biten her şeyi "terör" kapsamına alıp, üzerinden silindir gibi geçilmesini kabul etmek de mümkün değil. Amerika kara listeler yayınladı, O.K, Amerika vurulacak hedefleri açıkladı, O.K. Olmaz böyle şey... Biz, bizde yayınlanan kara listelerin nerelere kadar uzandığını gördük. "Topyekün Savaş" mantığının hangi çılgınlıklara ulaştığını ve geniş toplum kesimlerinin nasıl canından bezdirildiğini gördük. Amerikan propagandası, daha şimdiden sokaktaki sade insanların canına mal oldu. Pek çok insan, Müslüman kimliği ile ABD'ye, İngiltere'ye seyahat etmekten endişe ediyor. Türkler bile, bunca "laikliğimiz"e rağmen, tepkilere hedef olmaktan endişe ediyor.

Bizim Amerikalılar'ın "Ne oluyoruz? Bu çılgınlık niye?" diye sorduğuna tanık olmadım. Yürütülen propagandanın, Washington'un karşı ikazlarına rağmen, sonuçta İslâm karşıtı bir Batılı damarı harekete geçirdiği görmemek mümkün mü? Hani uyarı?

Geç kalıyoruz efendim, geç!

Bu ne heyacan efendim, bu ne heyecan!


27 Eylül 2001
Perşembe
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED