|
|
Bu ülkenin yarınına hepimiz güvenebiliriz!.
Yıldönümleri ve özellikle doğum günleri, hem bireylerin, hem de toplumların, bir durum değerlendirmesi yapmasına imkan tanır.. Başarılar, başarısızlıklar, hayal edilen ve ulaşılan, ya da ulaşılamayan hedefler, gözden geçirilir.. "Cumhuriyet Bayramları" da, hepimize bu düşünme ve değerlendirme fırsatını veren günler olmuştur.. Cumhuriyetimizin 78'inci kuruluş yıldönümünü kutladığımız bugün, hem ülkenin, hem de dünyanın kriz yaşadığı döneme rastladığı için, düşünme ve değerlendirme gereği, daha yoğun hissediliyor.. Açık ve seçik görülüyor ki, toplumda yaygın bir karamsarlık ve bir moral bozukluğu var.. Bu ruh haleti, bazılarımızda "Cumhuriyet"e dönük hayal kırıklıklarının ve hatta öfkelerin yansıması şeklinde de görülebilir.. 1923'teki temel sorunların, çözümsüz biçimde ve yeni sorunlar eklenerek 2000'li yıllara aktarılmış olması, doğal olarak "Acaba başaramadık mı" sorusunu gündeme getirebilir.. "Uygarlık düzeyi" adı verilen olguya ulaşmak için birlikte yarıştığımız bazı ülkelerin, mesela Yunanistan'ın, İspanya'nın, Portekiz'in, bizimle arayı açmaları, Avrupa Birliği'ne katılmaları, "Galiba başaramadık" doğrultusundaki kuşkularımızı artırabilir.. Öncelikle şunu söyleyelim.. Evet.. Çok başarılı olmayabiliriz.. Fakat bu başarısızlıklar yanında, büyük başarılarımız da var.. 1'inci Dünya Savaşı'ndan bu güne kadar uzanan dönemde, sürekli haritalar değişiyor, rejimler, sistemler alt-üst oluyor.. Özellikle bizim bulunduğumuz bölgede, Balkanlar'da, Kafkaslar'da ve Ortadoğu'da yer alan sosyo-politik depremleri gözden geçirirseniz ve Türkiye'nin üzerinde bulunduğu jeo-stratejik fay hattının kırılganlığını hesaba katarsanız, Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığının, ne büyük bir başarıyı simgelediğini görebilirsiniz.. İdeolojilerin, rejimlerin, sistemlerin ne kadar ömürsüz ve kırılgan olduğunu, yaşadığımız dönemlerde gördük.. Sovyet İmparatorluğu'nun çöküp dağılmasının üzerinden, henüz 10 yıl geçti.. Uzaya gidecek teknolojiye, nükleer çağa ulaşmış bilgi ve birikime sahip bir süper-devlet, üstelik komşumuz olan bir dev, eridi gitti.. Oysa Cumhuriyetimiz, bütün problemlere ve toplumdaki bezginliğe rağmen, dipdiri ayakta.. Ve biliyoruz ki bu bezginlik geçicidir.. Neticede, Cumhuriyet'e kattığımız "demokrasi" ile, başarısızlıkların sorumlusu olan yönetimleri değiştirebiliriz.. Başarılı olacak bir yönetimi arar, buluruz.. Bir anda yeniden iyimserlik ve ümit sarar toplumu.. İşte Cumhuriyetimiz, bu mekanizmayı oluşturabildiği için, nihai değerlendirmede başarılıdır.. Tartışmalı olsa da, "hukuk" vardır Türkiye'de.. Eksikli olsa da, "demokrasi", Cumhuriyet ideolojisinin mütemmim cüzü olmuştur.. Atatürk'ün Cumhuriyet'i oturttuğu "modernleşme" ve "Batı ile kaynaşma" yörüngesi, devleti de toplumu da, dış dünyadaki gelişmeleri algılayabilme yeteneğine sahip kılmıştır.. Bu çağda "değişebilen toplumlar", gelişiyor büyüyor.. Evet.. Yeni bir hamle yapmamız, Cumhuriyet'e uygarlık yolunda, yeni bir ivme kazandırmamız gerekiyor.. İşte sahip olduğumuz Cumhuriyet'te, bize bu yeni hamleyi yaptıracak birikimler, kadrolar var.. En azından, bu bakımdan başarılıyız.. Bu ülkenin yarınına güvenebiliriz!.
ŞAKA
Ecevit'e iş bulduk!.
Bir önerimiz var.. Başbakan Ecevit, 30 yıldır aradığı "esenlik"i, Mesudiye'deki "köy-kent"te bulduğunu söyledi.. Madem "esenliğe" ulaşmayı bu kadar istiyor..
TÜRKİYE
Hem bir köprü, hem bir parantez!.
Türkiye hem Doğu ile Batı arasındaki bir köprüdür.. Hem de Türkiye, Doğu ile Batı arasında açılmış bir parantezdir.. Her köprü gibi Türkiye'nin de en az iki ayağı vardır.. Bu bakımdan, geleneklerimizi, inançlarımızı, tarihimizi, manevi bağlarımızı eğer "Doğu" içinde alıyorsak, ittifaklarımızı, modernleşmemizi, demokrasimizi, ekonomimizi yerleştirdiğimiz "Batı" ayağının varlığını da, hiç unutmamalıyız.. Bu muhteşem sentezi başarı ile koruyabildiğimiz ölçüde, Türkiye Cumhuriyeti, Batı için de, Doğu için de, "1'inci sınıf ülke" olarak kalacaktır.. Doğu ile Batı arasındaki "parantez" olmaya gelince.. Türkiye konumundaki ülkeler için "dünya konjonktürü", iç dinamikler kadar ağırlıklı ve etkilidir.. İçerideki populizme, duygusallığa dayalı biçimde oluşturulacak bir dış politika, ülkenin başına, hayal edilemeyecek problemler açar.. Bunu Osmanlı'nın son döneminde, Balkan Savaşı'ndan başlayarak görüp, öğrendik.. Yani burası, "Akıl Cumhuriyeti" olmak zorundadır..
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |