|
|
Kaçınılmaz ölümler,
vazgeçilmez gerçekler
Bir süredir, 11 Eylül'den bu yana, İngiltere Başbakan'ı Blair'i izliyorum. Kurulduğu açıklanan teröre karşı ittifakın en cevval ve en inançlı mensubu olarak oradan oraya koşturup duruyor. Çok inançlı görünüyor. Teröre karşı savaşta İngiltere'nin mümkün olduğunca etkin bir şekilde rol almasını sağlamaya çalışıyor. Ortadoğu ülkelerini geziyor. Bazı yerlerde pek hoş karşılanmasa da, teröre karşı yürütülen savaşın haklılığını ileri sürerek İslam dünyasından destek arıyor. Bush'un patavatsızlıklarını düzeltiyor, bu savaşın Hristiyanlarla Müslümanlar arasında bir hesaplaşma olmadığını anlatıyor. Bin Laden ele geçirilinceye kadar Afganistan'daki savaşın devam edeceğini söylüyor. Kara savaşına katılması için İngiliz birliklerini bölgeye gönderiyor. Netice olarak İngiltere, Blair ve hükümetinin etkin çabalarıyla, teröre karşı olduğu ilan edilen bu savaşta tam bir militan rolüne soyunmuş bulunuyor. Ben ona da, onun gibi teröre lanetler yağdırarak bu savaşı savunanlara inanamıyorum. Zorla değil ya, inandırıcı gelmiyor bütün bunlar bana… Ve aynı Blair, yanlış bombalanan hedeflere, bu nedenle günahsız yere ölen sivillere ilişkin sorulara şu yanıtı veriyor: " Savaşta bu gibi kayıplar kaçınılmaz. Askeri yetkililer daha dikkatli olmak için ellerinden geleni yapıyorlar." Gelen haberleri okuyoruz, el-Cezire TV'nin çektiği görüntülere bakıyoruz, durum hiç de böyle değil. Bombalanan sivil konvoylar, köyler, hastaneler ve ölen yaralanan masum insanlar. Blair bunları 'iş kaybı' olarak görüyor. Yani 'kaçınılmaz ölümler.' İkiz kulelerde, Pentagon'da ve düşürülen uçaklarda ölen insanları da aynı yoğunlukta düşünüyorum… Acaba onlar için de birileri, "Savaşta olur böyle şeyler" demiş midir? Belki de demiştir. Bu nedenle hiçbir şey ciddi gibi gelmiyor bana... Sanki bir oyun oynanıyor. Bush'un konuşmalarını hesaba bile katmıyorum. Blair'in konuşmaları. TV'lerin hemen hepsi birbirine benzeyen haberleri, gazetelerin çoğunlukla birbirine benzeyen gerçeklerden uzak, sansasyonel başlıkları. Konuşan, terörü lanetleyen, terörle, savaşla ilgili gayet ciddi açıklamalar getiren, analizler yapan yüzleri, ağızları görüyorum, hiçbirini cidiye alamıyorum. Blair ve ABD yetkilileri savaşın Bin Laden yakalanıncaya kadar süreceğini söylüyor. Kimi, Taliban rejimi devrilinceye kadar savaşın süreceğini, kimi Bin Laden teslim alınırsa savaşın biteceğini ifade ediyor. Kimileri ise, bunlar olsa dahi başka düşmanlara ve muhtemel terör odaklarına karşı savaşın sürdürüleceği inancında. Savaşın üçüncü haftası da geride kalırken ne Taliban rejiminin zayıfladığına ne de Bin Laden'in bulunduğuna ilişkin herhangi bir haber yok. Buna karşılık, kara savaşı ve Kuzey İttifakı'nın giriştiği güçsüz harekatın pek başarılı olamadığı haberleri geliyor. İnsan ister istemez kuşkulanıyor. Acaba savaşın uzaması mı isteniyor? İngiltere'de medya evlere şenlik. Savaş haberlerinde özellikle BBC'nin ağır bir denetim süreci içinde olduğu belli. Gazeteler de öyle…Tıpkı Türkiye'deki gibi. Bazı günler hemen hepsi aynı başlığı atıyor… Sanki bir merkezden kararlaştırılmışcasına!.. Buna karşı farklı olanlar, farklı görüşleri dile getirenler de kuşkusuz var. Tabii bunların etkileri fazla olmuyor. Herkesin yalan söylediği ve de gerçekleri çarptırdığı bir ortamda birkaç kişi doğruları söylese ne olur? Mesela, geçtiğimiz hafta The Guardian gazetesinde böyle bir köşe yazısı yayınlandı. Yazı özetle, " asıl hedef yeraltı zenginlikleri" diyordu. Bunları okudukça, işin aslını farkedenlerin sayısının hiç de az olmadığını anlıyor insan. Yazının başlığı şöyleydi: 'Amerika'nın boru hattı rüyası' Yazıda, Kabil'de yönetime batı yanlısı bir hükümetin gelmesiyle, ABD'nin Orta Asya'daki petrol ve gaz yataklarını kontrolüne geçireceği ve Rusya ile Çin'in Orta Asya'daki nüfuzunun kırılacağı görüşü dile getiriliyordu. Ayrıca yazıda, 11 Eylül saldırılarından hemen önce, Amerikan Enerji Enformasyon İdaresi'nin yayınladığı bir raporda, Afganistan'ın coğrafi öneminin, Orta Asya petrol ve doğal gazının Umman Denizi'ne taşınmasında en karlı olan transit bir güzergah olduğunun üzerinde durulduğu da belirtiliyordu. Belki de 'vazgeçilmez gerçek' aslında bu raporda gizliydi. Ama Blair ne diyordu, Afganistan'da masum insanların ölümleri için? "Bunlar kaçınılmaz ölümler." Sahteliğin ve yalanın geçerli olduğu bu dünyada, ciddi gibi görünen suratlara, inandırıcı laflara aldanmayın… Çünkü kaçınılmaz olan sadece gerçeklerdir…
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |