|
|
Arjantin'i IMF yaktı, Türkiye ne olacak? (2)
Türkiye'de halen dalgalı kur rejimi uygulandığı için döviz üzerinde bir baskı oluşmayacağını, Merkez Bankası'nın para basma imkanı bulunduğu için memur maaşlarının ödenmemesi gibi bir durumun ortaya çıkmayacağını ve bankaların likidite ihtiyaçlarının bu yolla karşılanabileceğini ileri sürerek Türkiye'nin Arjantin gibi olmayacağını savunan Sayın Tevfik GÜNGÖR'ün görüşlerinin değerlendirilmesini bu yazımıza bırakmıştık. Türkiye'de dalgalı kur olarak adlandırılan, ancak, ne olduğu belirsiz bir kur rejimi uygulanmaktadır. Bu rejimin temel karakteristiği, döviz fiyatlarının serbest piyasa şartlarında belirlenmesi değildir. Merkez Bankası kendisini güçlü hissettiği taktirde dövizin fiyatına müdahele etmektedir. Merkez Bankası ayrıca, bankaların talep edecekleri döviz miktarını da kontrol ederek döviz piyasasının serbestçe oluşmasını engellemektedir. Nitekim, İMF'nin 10 milyar dolarlık ek kaynakla ilgili olarak yeşil ışık yakmasından sonra döviz fiyatlarında düşüşler meydana gelmiştir. Bu durum, olumlu havadan faydalanarak döviz piyasasına müdahelede bulunan Merkez Bankası'nın girişimleriyle gerçekleşmiştir. Merkez Bankası'nın dövizin fiyatını kontrol altında tutma ve frenleme eğiliminden vazgeçmediği anlaşılmaktadır. Merkez Bankası Başkanı'nın, 26.12.2001 tarihinde, CNN-Türk kanalında yaptığı bir açıklama kur politikası konusunda önemli ipuçları vermektedir. Söz konusu açıklamada Merkez Bankası Başkanı, kur ile enflasyon oranı arasındaki ilişkinin kesilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Özetle Merkez Bankası Başkanı, kur artışının enflasyon artışının altında kalması gerektiğini savunuyor. Hiç kuşkusuz bu görüş, uygulamaya yansıyacaktır. Kur ile enflasyon arasındaki bağın kesilmesi, TL'nin aşırı değerlenmesi anlamına gelir. Öyle anlaşılıyor ki Hükümet 2002 yılında TL'nin aşırı değerlenmesine yol açacak kur politikası uygulayacaktır. Hükümet'in 2002 yılı için kur tahmini de bu görüşü doğrulamaktadır. 2002 yılında Hükümet'in hedeflediği kur artışı % 24'tür. 2002 yılı enflasyon oranının ise asgari % 45 dolaylarında olması beklenmektedir. 2002 yılında TL'de 20 puanlık aşırı değerlenme meydana gelecektir. 2001 yılının son 2 ayında, TL'de yaklaşık olarak % 15 civarında aşırı değerlenme olduğu dikkate alınırsa 2002 yılında döviz üzerinde ağır bir baskı oluşacaktır. TL'nin önemli oranda aşırı değerlenmesi, ihracatın gelişimine engel olurken ithalatı kamçılayacak ve tek olumlu gelişme olarak ortaya çıkan cari işlemler fazlasını ortadan kaldıracak, hatta, eksiye geçmesine neden olacaktır. Olaya faiz cephesinden baktığımızda konu daha da netleşmektedir. 2002 yılındaki kur tahmininin % 24 olduğunu belirtmiştik. Hazine'nin ortalama borçlanma maliyetinin ise % 70 civarında olacağı beklenmektedir. Bu durumda reel faiz % 37 civarında gerçekleşecektir. Bütün bunlar, Kemal Derviş'in 2002 yılında, sıcak para politikasını uygulayacağını göstermektedir. On milyarlarca dolarlık kaynağın, kısa vadeli spekülatif yabancı sermayeye ödenen yüksek reel faiz yoluyla yurt dışına çıkmasına neden olan ve yaşanan krizin sorumlusu olan sıcak para politikası. Türkiye'deki uygulanma biçimiyle ve mevcut veriler ışığı altında dalgalı kur politikası döviz üzerindeki baskıyı azaltmak bir yana daha da ağırlaştıracak, döviz kuru, döviz üzerindeki baskının azalmasına yol açacak esneklikte hareket etmeyecektir. Diğer taraftan, Türkiye, dalgalı kur politikasına belirli bir programın parçası olarak ve kontrollü bir şekilde geçmemiştir. Şubat devalüasyonundan ve dövizin fiyatının kontrolünün kaybolduğu krizden sonra zorunlu olarak geçiş yapmıştır. Daha doğrusu 'devalüasyon' kelimesini kullanmamak için dalgalı kur rejimine geçildiği duyurulmuştur. Nasrettin Hoca'nın eşekten düşme hikayesine benziyor. Hoca'nın eşeğinden düşünce etrafına toplanarak gülüşen çocuklara 'ne gülüyorsunuz, ben zaten inecektim' demesi gibi. Merkez Bankası kolay para basamayacak
Merkez Bankası'nın para basarak memur maaşlarını ödeyebileceği ve bankaların ihtiyaçlarına cevap verebileceği iddiasına gelince: Problemin memur maaşlarının ödenip-ödenmemesine indirgenmemesi gerekir. Vurgulanması gereken Hükümet'in İMF'nin talebi doğrultusunda, sıkılaştırılmış bir 'sıkı para politikası' uygulayacağıdır. Arjantin'deki Para Kurulu'nun fonksiyonu Türkiye'de Merkez Bankası tarafından yerine getirilecek. Bu amaçla Merkez Bankası Kanunu'nda değişiklikler yapıldı ve parasal tabanın genişletilmesine yol açacak mekanizmalar daraltıldı. Bunların başında gelen 'Hazine'ye kısa vadeli avans' imkanı ortadan kaldırıldı. Önceleri Hazine Merkez Bankası'ndan, bütçe ödenekleri toplamının % 15'ine kadar kısa vadeli avans kullanma imkanına sahipti. Sonra bu oran % 3'e düşürüldü. Merkez Bankası'nın bağımsızlaştırılması adına, Kemal Derviş tarafından yapılan değişiklikle bu imkan sıfırlandı. Hazine Merkez Bankası'ndan aldığı kısa vadeli avansları geriye ödemediği için karşılıksız para basılmış oluyordu. Bu durum şimdi tamamen ortadan kaldırıldı. Merkez Bankası, enflasyon hedeflemesi politikasına destek verecek sıkı para politikasının gereği olarak parasal tabanın genişlemesine yol açacak işlemleri yapamayacak. İMF'ye verilen sözler çerçevesinde yapamayacak. Bütçe gelirlerinin yetersizliği nedeniyle memur maaşlarının ödenemeyeceği bir noktaya gelinmesi nedeniyle sorun para basılarak çözülmek istenirse ve bu durum İMF tarafından bildirilmiş parasal büyüklüklerin aşılması sonucunu doğuracaksa, para basılarak memur maaşlarının ödenmesi ihtimal dahilinde değildir. Aksi halde İMF müteakip kredi dilimini vermez ve Hükümet çöken ekonominin enkazı altında kalır. Aynı değerlendirme, ihtiyaçları halinde bankalara yapılacak likidite desteği için de geçerlidir. Niyet mektuplarında İMF'ye bildirilen limitlerin dışına çıkacak işlemlere izin verilmeyeceği için bankalar ihtiyaçları olan nakdi sağlayamayacaktır. Bir de Avrupa Birliği üyeliği perspektifi nedeniyle Türkiye'nin hiçbir zaman Arjantin olmayacağı görüşü ileri sürülmektedir. Türkiye'ye çok pahalıya patlayan Gümrük Birliği anlaşması çerçevesinde taahhüt ettiği mali yükümlülüklerini dahi yerine getirmeyen Avrupa Birliği'nden, Türk ekonomisini rahatlatacak bir destek ve gelecek beklemek aşırı iyimser bir düşüncedir. Ekonomik anlamı da bulunmamaktadır. Türkiye'nin makro ekonomik göstergeleri, belki Avrupa Birliği'ne giriş için engel olarak ortaya konulabilir. Arjantin bu sürecin benzerinden geçmiştir. Geldiği noktayı ibretle izliyoruz. Türkiye'de o noktaya doğru hızla ilerlemektedir.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |