T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Varlık Vergisi'ne giden süreç

Geçmiş olayları değerlendirirken sadece doğru-yanlış, güzel-çirkin gibi değer yargılarıyla ele almak yetmez; bunların aynı zamanda sebep sonuç ilişkisi çerçevesinde de değerlendirilmesi gerekir. Bu gerçek bugünlerde hayli tartışılan Varlık Vergisi için de geçerli. Bu uygulamayı tasvip etmemekle beraber meselenin tam olarak aydınlanması açısından Varlık Vergisi'nin hangi şartların sonucu olarak ortaya çıktığını da bilmek gerekir diye düşünüyorum. Bunun için de Osmanlı devletine kadar uzanmak icab eder.

Osmanlı devletinde Müslümanlarla gayrımüslimler arasındaki iktisadi ve ticari eşitsizliğin olduğu ve bunun hayli geriye giden bir geçmişinin bulunduğu biliniyor. Kapitülasyonlarla Batılı devletlere verilen ticari imtiyazların belli bir tarihten itibaren Osmanlı devletinin aleyhine çalışmaya başladığı, ancak gittikçe zayıflayan devletin başlangıçta bir lütuf olarak verdiği bu imtiyazları bilahare geri alamadığı da bir gerçek. Özellikle sanayi devriminden sonra kapitülasyonlar ve 1838 Baltalimanı Sözleşmesi gibi gümrük duvarlarını indirmeye yönelik sözleşmeler Osmanlı ekonomisini bozmuştur. Bu süreçte Batılı tacirler Osmanlı devletine akın etmişler ve burada Müslüman değil gayrimüslim, özellikle Hıristiyan tacirlerle işbirliği yapmayı tercih etmişlerdir. Bu arada kimi gayrımüslim tacirler tercüman statüsüne geçerek ilave hukuki imtiyazlar da elde etmiş ve bunu ticari gayeler için kullanmışlardır.

Osmanlı devleti kendi tebası olan gayrımüslim tacirleri Batılı devletlerin safından çekmek için onlara "Avrupa tüccarı" adı altında farklı bir statü tanımış ve yabancı tacirlere verdiği gümrük indirimini, bazı resimlerden muafiyeti, keza yargısal bazı imtiyazları bu tacirlere de vermiştir. Bu durum gayrımüslimleri özellikle Rum ve Ermenileri çok avantajlı bir duruma geçirmiştir. Daha sonra Müslüman tacirlerin şikayeti üzerine aynı imtiyazlar "Hayriye Tüccarı" statüsünde yer alan Müslüman tüccara da tanınmıştır. Ancak başlangıçta Müslümanlar'a sınırlı tanınan bu imtiyazlar sonradan isteyen herkese şamil edilmişse de Müslüman iş adamlarının Osmanlı ticaret ve sanayiindeki rolleri gayrımüslimlere göre daima sınırlı olmuştur. Bundan önce Osmanlı-Rus, sonra Osmanlı-Yunan, Balkan ve Birinci Cihan Harplerinin Müslüman nüfusu azaltıcı ve tüketici etkisinin de rolü vardır.

Lozan Konferansı sırasında en hararetli görüşmeler yabancı tacirlere tanınan kapitülasyonların kaldırılıp kaldırılmayacağı meselesi üzerinde yapılmıştı. Üç büyük harbin sonunda Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda gerçi kapitülasyonlar nihayet kaldırılabilmişti ama ticaret ve sanayi büyük ölçüde geçmiş birikimleri dolayısıyla gayrimüslimlerin tekelinde kalmıştı. İttihat Terakki yönetiminin yapmak isteyip de yapamadığı Müslüman çoğunluğu ticaret ve sanayi alanında geliştirme projesini Cumhuriyet yöneticileri de becerememişlerdir. Ve İkinci Dünya Harbi'nin iktisadi zorlukları arasında fevkalade vergiler tarh ve tahsili yoluna gidildiğinde akıllarına ilk önce gayrımüslim sanayi ve ticaret erbabı gelmiş ve bir anlamda geçmiş bir buçuk asrın biraz da zarureten verilen teşvikleriyle oluşan zenginliği bir defada vergilendirmeye yönelmişlerdir. Böylece geçmişte yapılan bir yanlışı (gayrımüslimlere dönemin şartları içinde verilen teşvikler) bir başka yanlışla (Varlık Vergisi) telafi cihetine gitmişlerdir ki bu telafinin acı hatıraları günümüze kadar gelmiştir. Şurası bir gerçek: Bir devrin yöneticilerinin görevlerini yapmamaları veya yapamamalarının ceremesini, çoğu kere de suçsuz olarak gelecek nesiller ödüyor.


28 Aralık 2001
Cuma
 
M.AKİF AYDIN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED