|
|
Türkiye'ye düşen görev
Afganistan'da yeni yönetim "Artık bombalar dursun" görüşünde. Topraklarında uluslararası askeri gücün görev yapmasını da istemiyor yeni yönetim; düzeni kendisinin kurabileceği görüşünde. Kabil'de, vaktiyle Afganistan üzerinden boru hatları geçirmek isteyen UNOCAL adlı Amerikan petrol şirketinde çalışmış Hamid Karzai'nin başkanlığında bir hükümet oluşturan ABD de dikkatini başka ufuklara çevirdi. Yeni hedefin Irak olması beklendiği bir sırada, Türkiye'den, cumhurbaşkanı, başbakan ve genelkurmay başkanı düzeyinde itirazların yükselmesi, ister istemez, "Ne oluyoruz?" sorusunun sorulmasına yol açıyor... Aslında olan bir şey yok. ABD'de, adları da bilinen bazı yetkililerin, 'terörle mücadele savaşı' ile birlikte Irak projesi üzerinde çalışmaya başladıkları biliniyor. O çevrenin hazırladığı proje, Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun "Bu, 1990 şartlarına dönüş olur" itirazını hak eden özellikler taşıyor. Körfez Savaşı'nda Bağdat'a ilerleyip Saddam Hüseyin'i devirmek mümkün iken, Amerikan askerlerini yarı yoldan döndürenler, şimdi, savaşa kaldıkları yerden devam etmek niyetindeler. Afganistan'da Kuzey İttifakı, yoğun Amerikan bombaları desteğinde kentleri düşürmüştü; yeniden açılan 'Irak projesi' benzer bir denklem öngörüyor: Türkiye'den Bağdat'a doğru ilerleyecek güçler, Amerikan uçaklarının bombaları eşliğinde, Bağdat'a doğru yürüyecek... Hayali bir proje değil bu, en az üç aydan beri, Amerikalı etkili kalemler, ABD ve müttefiklerinin Irak'ı dize getirip Saddam Hüseyin'i yerinden etmesi gerektiğini yazıp duruyorlar. "Irak'ı vuralım" cephesine propaganda desteği sağlayanların yazıları okunduğunda, hem topraklarını Amerikan uçaklarına açık tutması, hem de kara gücüne asker katkısı sağlaması bakımından, Türkiye'nin 'hayati önem taşıdığını' özellikle vurguladıkları fark ediliyor. Ankara'nın iştahını artırmak amacıyla, bu tür durumlarda hep devreye sokulan 'Musul-Kerkük senaryoları' bir kez daha tozlu raflardan indirildi. Bugüne kadar toprakları dışındaki maceralara sürüklenme konusunda olağanüstü isteksiz davranmış olan Türkiye, en üst düzeyden itirazlarını kayıtlara geçirse bile, şimdilerde telkinlere eskisinden çok daha açık. Musul-Kerkük senaryoları daha inandırıcı biçimde takdim edildiği için değil; hayır, ekonomisi dış yardımsız ayakta durma istidadında olmadığı için... Arjantin'in iflası göz açıcı olumsuz bir örnek; 2002 yılında 16 milyar dolarlık yeni bir kredi paketi vaadi ise fazlasıyla cazip görünüyor. ABD'deki karar alma mekanizması "Irak'a vuralım lobisi" tarafından yönlendirilmeye başlandığında, Türkiye üzerindeki baskılar da dayanılmaz bir yoğunluğa ulaşacaktır. O noktaya gelindiğinde Ankara'nın itirazlarının fazla bir kıymet taşıyacağını sanmıyoruz. İtirazlar karar verme aşamasında önem taşıyor; Washington karar verdiğinde bütün müttefiklerinden 'sadakat' bekleyecektir çünkü. Adı 'terörle mücadele savaşı' konulmuş bir kampanyada, Bush'un "Ya bizden yanasınız, ya teröristlerden yana" retoriği sonucu belirleyecektir. Bu bakımdan bütün itirazlar şu anda yapılmalı... ABD 11 Eylül uğursuz eylemlerini kendi uluslararası düzen arayışı için vesile yapıyor, ama bunu açıkça söylemek yerine, yarı-hukuki yarı-askeri gerekçeler ileri sürmeyi tercih ediyor. Irak konusundaki sıkıntı da, 11 Eylül eylemleri ile Saddam Hüseyin arasında doğrudan ilişkinin bir türlü kurulamaması... İlk başlarda ortaya atılan iddialar ispatlanamadı, ABD'nin 'kitle imha silahları' ile ilgili ithamları ise inandırıcı bulunmadı. ABD'deki o etkili çevre, Beyaz Saray'ı ikna edebilirse, müttefiklere dönüp "Uysa da uymasa da" demeye hazırlanıyor. Esas itiraz edilmesi gereken işte bu anlayış. 11 Eylül'ün acısını savaşkan tavırları için meşruiyet kılıfı haline dönüştürenleri, daha en baştan, hukukilik sınırları içerisinde kalmaya davet etmek gerekirdi. Öfkeyle, intikam hisleriyle çıkılan düzen kurma hareketinin kalıcı sonuçlar alması imkansız çünkü. Afganistan'a saldırmasından önce bu tür çağrılara kulak tıkayan ABD'yi, hiç değilse şimdi, meşruiyet sınırlarına riayete davet etmek şart. Türkiye'nin kendi çıkarlarına uygun itirazlarından çok, ahde vefa, hukukilik ve meşruiyet gibi genel kavramları savunarak ABD'yi yeni maceralara atılma konusunda uyarması çok daha önemli. Türkiye katılmadan 'Irak projesi' uygulamaya konulamaz; Ankara, bölgenin savaş alanına dönmesine izin vermemeli.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |