T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Irak sorusu: Ne Zaman ve Nasıl…

Afganistan'da Taliban rejiminin beklenenden daha süratle çökmesi ve Amerikan harekatının tartışılmaz 'askeri başarısı'nın yol açtığı 'siyasi sonuçlar', ister istemez, Amerika'da zaten 11 Eylül sonrası canlanan 'sıra Saddam'a gelsin' türünden tartışmaları kamçıladı. Irak, Cumhuriyetçilerin Washington'a yerleştiği 2001 başından beri gündemin üst sıralarına doğru itilmekteydi. Konu, 11 Eylül'le canlandı. 7 Ekim'de Afganistan harekatının başlamasıyla birlikte nisbi olarak söndü ve Afganistan'da 'askeri başarı' ve 'siyasi sonuçları'nın erken gelmesiyle yeniden ateşlendi. Hadise bu.

Tartışma henüz sonuçlanmadı. Ortada bir 'Amerikan kararı' yok. Ama bir şey daha yok: Saddam Hüseyin'in devrilmesi gerektiği konusunda görüş ayrılığı yok. Tartışma, 'ne zaman' ve 'nasıl' soruları üzerinde odaklanmış vaziyette.

Washington Post gazetesinde, Irak'a ilişkin 'Saddam'ı devirme planı'nın üç yıl önce Clinton yönetimi döneminde hazırlandığına ve planın içeriğine ilişkin bir haber-analiz yayınlandı. Planı hazırlayan Özel Kuvvetler komutanlığı yapmış olan emekli general Wayne A. Downing. General Downing, şu sıra Beyaz Saray'ın 'anti-terörizm' danışmanı.

Clinton'un ikinci bir Domuzlar Körfezi fiyaskosundan korkarak yürürlüğe sokmadığı 'Downing Planı'nın ana hatları şöyle:

'Amerikan hava kuvvetlerinin Irak kuvvet yığınaklarını tahrip edebileceği varsayılarak, ilk aşamada 5000-6000 dolayında 'şok birlikler'i yarım milyonluk ama demoralize Irak ordusunu yenilgiye uğratmak amacıyla devreye sokmak.' Ancak, yine yazıda belirtildiğine göre Pentagon, Saddam Hüseyin'i iktidardan devirmek için daha fazla sayıda asker gerektiğini hesaplayarak, planı 'revize' etmiş. Bu bilgi, Amerikan yönetimi ve Irak muhalefeti kaynaklarına dayandırılıyor.

Savunma Bakan Yardımcısı Paul D. Wolfowitz'in başını çektiği Amerikan yönetiminin bir dizi önemli siyasi yetkilisi, Afgan savaşının 'Downing Planı' ya da ona benzer bir planın 'fizibilitesi'ni kanıtladığını öne sürerek, Saddam Hüseyin'e karşı hareket geçme zamanının yaklaştığını vurguluyorlar.

Bu 'plan'a karşı çıkanlar, daha ziyade, Dışişleri Bakanlığı, CIA ve askerlerden oluşuyor. Bu grup, Irak muhalefetinin, bu arada 'sürgün hükümeti' gibi çalışmaya girişen Irak Ulusal Meclisi adlı çatı muhalefet kuruluşunun, bu 'plan'a göre abartıldığını iddia ediyorlar.

Söz konusu yazının şu bölümleriyle devam edelim:

"Askeri analistler Irak ordusunun Taliban gücünün yaklaşık 20 misli olduğuna ve elindeki tankların ise 10 katı olduğuna dikkat çekiyorlar. (Buna göre) Irak muhalefetinin rejime karşı savaş deneyimi Afganistan'ın Kuzey İttifakı'ndan daha az. Hepsinden daha kaygı verici olan, Taliban'ın aksine, Saddam Hüseyin'in kimyasal ve biyolojik silahlara, ya da hatta ham nükleer silaha sahip olabilir.

Beyaz Saray'ın ulusal güvenlik danışman yardımcısı Stephen J. Hadley, yönetimin Irak hakkında ilkbahar ve yazbaşında 'planlama ve tasarım' çalışması yaptığını, ama bu faaliyete kısmen 11 Eylül terörist saldırıları nedeniyle bir 'duraklama'ya girdiğini bir mülakatta söyledi. Steve Hadley, başkan ve en yakın ulusal güvenlik danışmanlarının Usame bin Laden avı ile meşgul olduklarını ve Irak sorunuyla 'herhangi sistematik biçimde' uğraşamadıklarını sözlerine ekledi. 'Tabağımızda yapacağımız çok iş var' dedi.

Bununla birlikte, Bush yönetimi Irak'ta rejim değişikliği fikrine Clinton yönetimine oranla çok daha aleni biçimde kucakladı. Başkan Bush'un yüzyüze bulunduğu temel sorun, dikkatini Irak'a çevirdiği vakit bu amacın kabul edilebilir siyasi, askeri ve diplomatik maliyetle elde edilip edilmeyeceği olacaktır."

Şimdiki Başkan Bush'un babası 1991 yılında söz konusu 'maliyeti' göze alamamıştı. George Bush ile Ulusal Güvenlik Başdanışmanı Brent Scowcroft, "Saddam'ı Niçin Devirmedik" başlıklı ortak imzalı yazılarında şöyle diyorlardı:

"Etkili Irak direnişinin sonu hepimizi şaşırtan bir hızla geldi ve hepimiz herhalde savaştan barış yapımına ani geçiş için psikolojik bakımdan hazır değildik… Saddam'ı elimine etmeye çalışmak ve kara savaşını Irak'ın işgaline yaymak, yolun ortasında amaçlarımızı değiştirmeme konusundaki ilkemizin ihlali olacaktı. Bağdat'ı işgale ve sonucunda Irak'ı yönetmeye zorlanacaktık. Koalisyon aniden çökecek, Araplar öfkeyle bunu terkedecek ve diğer müttefikler de koalisyondan çekileceklerdi…"

Bu 'koalisyon mantığı' bugün de geçerli ve Washington'da tartışan taraflardan birinin önemli argümanlarından biri. Türkiye'de 'Irak'a Amerikan saldırısı'na karşı yükselen resmi ve diğer tepkiler, söz konusu 'argümanlar'a malzeme sağlamaya yarıyor.

Ancak, 11 Eylül ve hele Afganistan Savaşı'nda 'askeri ve siyasi sonuçlar'ın sonrasında oluşan 'uluslararası denge'de Amerika'nın Saddam'a karşı elini sonsuza kadar tutmak imkansız olacak. Üstelik, unutulmamalı ki, Washington'da devam eden tartışma 'Saddam gitsin mi; gitmesin mi' üzerinde değil. 'Ne zaman' ve 'nasıl' üzerinde.

Türkiye'nin hazırlıklarını 'kaçınılmaz sonuç'a göre yapması ve 'zihin kalıpları'nı buna göre ayarlaması şimdiden gerekiyor. Zira şimdiden 'göze çarpan' bu konuda 'hata' yapıldığı.

Nasıl ve niçin mi?

Konuyu tartışmaya yarın devam edeceğiz…


28 Aralık 2001
Cuma
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED