|
|
Karanfilin moru zeybek nce eleyip sık dokuyan ve üretken bir müzisyen olan Muammer Ketencoğlu, Kalan Müzik etiketiyle çıkan albümü 'Karanfilin Moruna'da, tadını epeydir özlediğimiz Anadolu zeybeklerini yorumluyor.
Muammer Ketencoğlu denildiğinde akla hemen, elinden hiç düşürmediği akordeonu, rebetiko ve Balkan müziklerinin sıcak ritimleri gelir. Halk müziklerimiz üzerine araştırma yapan az sayıdaki isimden biri olan Ketencoğlu, son albümü Karanfilin Moruna'yı Kalan Müzik'ten çıkardı. Usta enstrüman sanatçılarının eşlik ettiği albümünde, güçlü bir müzikal altyapının verdiği güvenle Anadolu zeybeklerinin seçkin örneklerini orijinal dokularını bozmadan yorumlayan Ketencoğlu'yla, akordeon merakı ve değeri yeterince anlaşılamayan zeybek müziğinin öyküsünü konuştuk. Akordeonun büyüsü... Akordeonla tanışıklığının, yerel bir sanatçı olan dayısının kapatılan bir Halkevi'nden yürüttüğü akordeonla başladığını belirten Ketencoğlu, şunları söylüyor: "Çok çeşitli türleri olan akordeonun dünya sathına yayıldığını, insanların bu müzik aletini çok sevdiğini farkettim. İşte o gün bugündür akordeonu kucağıma aldım ve bırakamıyorum. Bir de seçtiğim türle; Yunan ve Balkan müziği stillerinde de akordeonun son derece önemli bir yeri var. Akordeonu tercih etmemin başka bir nedeni de onunla aramızda organik bir bağın olması. Akordeon çalarken adeta ona sarılıyorsunuz. Bu nefes alan bir çalgı, sizin istediğiniz kadar nefes alıyor. Bazen nefesini tutuyor bazen haykırıyor. Duygularınızı istediğiniz gibi haykırmanız mümkün." Zeybek kimin müziği? Ege'de yaygın bir müzik türü olan zeybeğin gelişmiş bir türü olan rebetiko müziği üzerine yıllardır araştırmalar yapan Muammer Ketencoğlu, zeybek müziğinin atalarının eski Ege uygarlıkları olduğunu düşünüyor. Ketencoğlu, bizde yıllardır küçümsenen zeybek türünün ise Anadolu'dan Yunanistan'a göç eden Rum nüfus sayesinde Yunanistan'a taşındığını ve orada geliştirilerek bir şehir müziği olduğunu ifade ediyor. Ketencoğlu, Yunanistan'da yaygın bir müzik türü olan 'şehir müziği' kavramının bizde gelişememesini ise şöyle açıklıyor: "Orta Asya'dan getirilen birtakım kırıntılar olsa da Türkiye'de halk müziği yalnızca anonim gösterisi olmayan derleme müzikler için sıfat olarak kullanıldı. Özelikle 20. yüzyıl başında taş plaklar kaydedilmeye başlandıktan sonra halk müziği kayıtları çok nadir yapılmaya başlandı. Daha çok saray müziğinin devamı olan Türk Sanat Müziği veya neoklasik müzik kayıtları yapıldı. Cumhuriyetten sonra sanat müziği ve halk müziğinin radyolardan yasaklandığını düşünürsek, 40'lara kadar halk müziği çok ilgilenilmeyen bir tür oldu. Ve belli şehirlerde ortaya çıkan sayılı insanlar dışında 'şehir müziği' olarak adlandırabileceğimiz bir müzik ortaya çıkmadı. Diyarbakır'da, Urfa'da, Elazığ'da, Kırşehir'de ortaya çıkan müzikal gelenekler dışında, halk müziği yıllardır Türkiye'de köy müziği olarak algılandı. Dolayısıyla halk müziği bestelenmez düşüncesi yaygınlaştı. Zeybek müziği üzerinde yapılan çalışmalar ise 400-500 tane derlemeyle sınırlı kaldı. Oysa Yunanistan'da, 1800'lerde rebetiko müziği ortaya çıktığı andan itibaren zeybek rebetikonun en önemli bir türü olmuş ve sayısız yeni beste yapılmış. Bu arayışlar kuşkusuz Yunanistan'da zeybeğin zenginleşmesini sağladı. Bugün Yunanistan'da rock sitilinde icra edilen zeybekler bile var. Türkiye'de şehir müziği geleneğinin özendirilmeyişi, şehir müziğinin gelişememesine neden oldu."
|
|
|