|
|
Değişen ne, değişim neyi anlatıyor?
Tayyip Erdoğan fenomenine, herkesi ya 'dost' ya da 'düşman' tasnifine tâbi tutan bir husumet penceresinden değil de, olanı anlamaya çalışarak iyiniyetle yaklaşılsa, kitleleri aleyhine harekete geçiren kampanyalar açmak yerine, bu sancılı gelişmeye destek çıkılırdı. Biraz kışkırtıcı bir giriş olduğunun farkındayım, ama gerçek bu... Üzerinde çok mürekkep tüketilmiş 'siyasal İslâm' geleneğinden geliyor Tayyip Erdoğan. O gelenek, dünyayı algılama biçiminden parti kavramına yüklediği anlama kadar, Soğuk Savaş döneminin paradigmalarını içinde barındırıyor: 'İdeoloji-parti-lider' üçlüsüne dayanan ve benzeri anlayışın Tayyip Erdoğan'ı çıkaran geleneğe taban tabana zıt başka ideolojilerde de yaygın olduğu bir yaklaşım bu. Parti, bildiğimiz 'parti'den çok daha öte bir anlam taşıyor o yaklaşımda, 'lider' de bir parti genel başkanıyla mukayese edilemeyecek metafizik özelliklere sahip; bu ikisinin meşruiyeti ise 'ideoloji' irtibatından kaynaklanıyor... Yayınlanan kasetinde karşımıza çıkan Tayyip Erdoğan portresi, 'ideolojisi' içinden konuşan, dolayısıyla, siyasete, demokrasi ve lâiklik gibi kavramlara, kendi çizgisi dışındaki siyasî tavırlara, o tavırları sergileyen kişilere tepeden bakan 'kesin inançlı' bir 'kadro adamı'dır... Kendisinin RP kapatılana kadar (1998) yaptığı konuşmaları ve davranışlarını bu eksende değerlendirmek gerekiyor. Tayyip Erdoğan'ın, muhtemelen daha önce başlamış ancak RP'nin kapatılması sonrası hızlanan bir 'kendini yenileme' ve 'geçmişi sorgulama' sürecine girdiğini fark etmemek için kör olmak gerekiyor. Adalet ve Kalkınma Partisi o sürecin ürünüdür. 'Parti'yi (ve tabii demokrasiyi de) bir tür iktidara erişme aracı olarak görmeyen, 'lider'i metafizik özelliklerden yoksun ve görev süresi sınırlandırılabilen bir genel başkan düzeyine indirgeyen, ideolojiden arındırılmış bir yeni siyaset anlayışı... Demokrasi, lâiklik ve egemenlik gibi 'eski Erdoğan' döneminde sorunları olduğu kavramları yeniden değerlendirmesi de aynı süreç içerisinde gerçekleşmiş bulunuyor... Bunu, bu kavramlara 'dinî' açıdan bakmamaya ve herbirini 'siyaset bilimi' kitaplarındaki karşılıklarıyla değerlendirmeye başladıktan sonra başardığı anlaşılıyor. Gördüğüm şu: Tayyip Erdoğan, bugün, dindar bir insanın, lâik bir ülkede, kendisi gibi düşünmek zorunda olmayanlarla birlikte, ülkesi için demokratik bir mücadele verebileceği noktasına gelmiş bulunuyor. Bu çözümlemede özne olarak Tayyip Erdoğan adı anılıyor olsa bile, aynı süreçten geçen onun gibi binlerce insan var. Herbirinin zihniyet dünyası, Soğuk Savaş'ın kavgacı ortamında oluşmuş, sadece o dönemin deyimiyle "Allahsız Marksizme" karşı konuşlanmakla kalmamış, karşı olduğu Marksizmin 'anti-Batı' söyleminden de derinlemesine etkilenmiş bir kesimden söz ediyoruz. Uçları mecrâına kolay izlenemeyen karmaşık bir etkileşim (aslında daha çok etkilenme, daha az etkileme) söz konusu o zihniyet dünyası için... Bütün etkiler, Türkiye'ye, doğal olarak 'siyasal İslâm' üzerinden girdi ve o hareket içerisinde yer alanları kendi anaforuna çekti. O hareket içinde bulunmuş insanların, kişiliklerini yıllar içinde yoğuran 'ideolojik' kavramları ve yaklaşımları bir çırpıda geride bıraktıklarını, yeni konumlarını benimseyiverdiklerini ileri sürmek zor; değiştiği her halinden belli olan Tayyip Erdoğan, iş yıllar boyu sorun yaşadığı kavramlar üzerinde daha açık ifadeler kullanmaya geldiğinde, yeni duruşunun koordinatlarını ifşâ etmekte epey zorlanıyor. Bu onun fikrî dönüşümden geçmediğini değil, henüz dönüştüğünü itirafa hazır olmadığını gösteriyor... Bir Marksistin, "Ben değiştim" demesiyle, din eksenli bir siyasî geleneğin önemli bir ferdinin aynı cümleyi sarf etmesi arasında çok büyük farklar var... Bunun sebebi, Tayyip Erdoğan'ın son bir kaç yılda yaşadığı zihinsel dönüşümün, tıpkı önceki siyasal kimliği gibi, büyük çapta 'sözlü' bir kültüre dayanmasıdır... Oysa, İslâm'ın entellektüel birikimine sahip çıkan, zihinleri ve bilgi dağarcıkları zengin bir grup müslüman aydın, İslâm Dünyası'nın çeşitli yerlerinde olduğundan daha yoğun biçimde Türkiye'de, üniversite ve dergilerde, 'sorunlu kavramlar' üzerinde kafa yorup duruyorlar. Erdoğan'daki değişim onların dolaylı etkisinin ürünüdür... Bu fenomene husumet penceresinden yaklaşanlar keşke ne olup bittiğini anlamaya çalışsalardı. Türkiye'yi krizden krize sürükleyen şartları geride bırakmanın anahtarı bu 'değişim' çünkü...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |