|
|
Bir oyunu bozmak...
1982-83'lerde Türk Edebiyatı dergisinin yazıişleri müdürüydüm. Bir gün derginin bürosuna liseli iki kız öğrenci geldi. Ellerinde şiirler vardı. Okumamı, değerlendirmemi rica ettiler. Okudum, "şiirlerde biraz duygu eksiği var" gibi bazı sözler söyledim. Onlardan birisi bana, "Burcunuz ne?" diye sordu. "İkizler, zannediyorum" dedim. "Tamam işte, dediler. Bu tam İkizler burcunun yaklaşımı." Sonra tek tek şiirler üzerine konuşmaya devam edildi, ben ne desem birbirlerine "Bak, gördün mü?" gibisinden bakışıyor, kaş göz işaretiyle "Her şey nasıl Ahmet Bey'in burcunu yansıtıyor" diyorlardı. Sonra onlara "Benim size bir şey anlatmam zor, dedim. Çünkü söylediğimi değerlendirmek yerine siz benim söylediklerimi burç gereği sayıyor ve düşüncelerimi burç farklılığına kurban ediyorsunuz." Saf bir burç tutkusu idi onlarınki. Türkiye'de bu tutkunun astroloji, el falı, kahve falı biçimindeki çeşitleriyle oldukça yaygın olduğu düşünülebilir. Ancak işin, tüm alanlarda bu kadar saf bir nitelik taşıdığını söylemek zordur. Meselâ, AK Parti Genel Başkanı'sınız ve basın toplantısı yapıyorsunuz. Jestiniz, mimiğiniz, kravatınızın rengi, elbisenizin kıvrımları, gömleğinizin renk tonu vs... bunları yorumlamakta mahir kişilere ulaşabilen gazeteci için kişiliğinizi tanımlamakta yeterli olabilir ve bu, tüm görüşlerinizi gölgeleyebilir. Artık ne deseniz boş. İşte Tayyip Erdoğan'ın basın toplantısındaki kıyafetinden yola çıkılarak yapılan bir kişilik yorumu: "Koyu füme takım elbise: Prensipleri hayata geçirmek için her türlü ilkeyi kullanma ve egoistlik ifadesi. "Krem rengi gömlek: Dışarıya doğruluk, temizlik hissi verirken, iç bünyede agresiflik ve egoizmin yansımasıdır." (Milliyet, 24 ağustos 2001) Acaba Erdoğan bu gömlek ve elbise rengini bilinçli mi seçti, yoksa onun genlerinde bulunan "egoistlik, agresiflik, içinin dışının farklı olması, prensiplerini hayata geçirmek için her tür vasıtayı kullanma" eğilimi ona bu renkleri mi tercih ettirdi? Eğer öyleyse Tayyip Erdoğan'ın "değişmesi"ne imkân yok. O hep koyu füme elbise ile krem renkli gömlek giyecek... Ya da varsa aynı kişilik çizgisini yansıtan başka renkler ve desenlere başvuracak... ilm-i kıyafet açısından Tayyip Erdoğan'ın işi zor... İlm-i kıyafet açısından bakıldığında acaba başka liderlerin durumu nedir? Acaba Cumhurbaşkanı Sezer hiç koyu füme elbise, krem renkli gömlek giymiyor mu? O giydiğinde kişiliğinin yorumu nasıl oluyor. Ya "haki" renklerin kişilik yorumu nedir? Türkiye'de bu göbek altı vuruşlar arenasında siyaset yapmak gerçekten zor. Adam size böylesine kategorik bakıyorsa, neyi nasıl anlatacaksınız? Eğer Türkiye'de gazete okuyucusunun veya tv seyircisinin, bu haber kurgusuyla birebir bütünleştiğine inansanız, gerçekten derin ümitsizliğe düşersiniz. Ama öyle değil sanıyorum. Sanıyorum çünkü, Milliyet gazetesinin uzunca bir süredir devam ettirdiği "Ombudsman köşesi", Milliyet okurunun, gazeteyi hazırlayanlardan çok daha diri bir bilince, çok daha engin bir insafa sahip olduğunun örneklerini sergiliyor. Her hafta pazartesi günü, o bölümü hazırlayan Yavuz Baydar'ın Mehmet Yılmaz sonrası yaşadığı hissedilen zorluklar içinden süzülerek de olsa, pekçok "okur eleştirisi"ne yer veriyor. "Haber üzerinde oynamak, başlıkların saptırılması, başlıkların haberden kopukluğu" bu eleştirilerin odak noktası oluyor. "Milliyet gibi bir gazete bunu nasıl yapar?" diye soruyor. Çoğaltın bunu Sabah için, Hürriyet için, Kanal D için vs... Türkiye'de bir medya sorununa ulaşırsınız. Okuyucunun gönlünde ve dimağında, her zaman bir eleme mekanizması var. Mantık ve insaf süzgeci işler her haber ve yorum için. Ancak, bütün bu kampanyaların tamamıyla etkisiz kaldığını düşünmek de mümkün değil. Söylenen ve yazılanların bir yere ulaştığını ve etkilediği kabul etmek lâzım. O yüzden, bu kampanyayı karşılarken sağlıklı bir değerlendirme yapmak, sağlıklı bir dil bulmak gerekiyor. İki türlü dil kullanılabilir: Birisi bu kampanyayı yenme-yenilme saikiyle cepheden karşılamak, kampanyayı yürütenlere karşı mücadele bayrağı açmak, karşı suçlamalar getirmek, meydan okumak şeklinde olabilir. Bu bir yiğitlik imajıdır, kendi aslî tabanınızı memnun eder. Bu çevrelerin oligarşik niteliği üzerinde bir kanaat sahibi olanlar da sizin yanınızda yer alır. Ancak ulaşmayı hedeflediğiniz tüm toplum kesimleri için yeterli olur mu, ayrıca oluşmasını yarınki iktidarınız için zaruri gördüğünüz barış ortamını inşaya yarar mı, burada bir soru vardır. İkincisi, daha rahat, daha kendinden emin bir halet-i ruhiye içinde, müzakereci bir üslûp geliştirmektir. Bu yöntem, bu tür kampanyalardan etkilenmesi muhtemel tüm toplum kesimlerine, iç-dış dünyaya sağlıklı mesaj ulaştırma kaygısını taşır. Soruları kamuoyu önünde tahlil etmek, bunların niçin sorulduğunu tahlil etmek, Türkiye'nin yaşamakta olduğu zorlukları ortaya koymak, bunun için elele verme zaruretini vurgulamak, Türkiye'nin zor meselelerinin hangi yöntemle gündeme gelmesinin ve çözülmesinin sağlıklı olacağına dair tartışmaya açık düşünce egzersizlerini yapmak... Özal'ın "kıç üstüne oturma" noktasına henüz gelmediği, ilk dönemki üslûbu gibi... "Seni öldürmeye gelen sende dirilsin..." üslûbu. Açılan savaş kampanyasını, insanî bir platforma çekme çabası sergileyerek, savaşçıların kamuoyu önünde dışlanmasını sağlamak. Ülkenin kendi çocukları arasında bir savaşa ihtiyacı olmadığını ısrarla vurgulamak. Eğer böyle bir yöntem başarıyla uygulanabilirse, kampanyaların odağı olmak bir yerde hayra da dönüşebilir. Ben, AK Parti'nin ciddi bir söylem değerlendirmesi yapması gerektiğini düşünüyorum. Onlara kavga ortamı değil, barış iklimi lâzım, onu gerçekleştirmek de kendi politik becerilerinin göstergesi olacak. Yoksa onlar da bana "Bu da Ahmet Bey'in burcunun yansıması" demeyi mi tercih edecekler?
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |