Türkiye'nin birikimi... | ||
|
Sincap merakı
Her insan bir âlem, çocuklarsa bambaşka bir âlem. Mehmet adında zekî, çalışkan ve haylaz bir köy çocuğunun sincaplara merakı vardır. İzler, peşine düşer, tuzak kurup yakalamaya çalışır; uzun süren çabalar sonunda bir sincap yakalar. Besler, korur ve zamanla kendisine alıştırır onu. Ne var ki, yaz bitince yatılı okula dönmesi gerekmektedir. Sincabından ayrı kalmak istemez ve minik hayvanı da bir kutunun içine koyarak yanında götürür. Okula sokulması yasak olmasına rağmen, gizlice sokar. Odasındaki dolabında beslemektedir sincabı. Önce yalnızca oda arkadaşları öğrenir. Sonra sınıf arkadaşları görür ve hepsi gayet ilginç buldukları hayvancağızı çok sever. Bir gün sincap açık unutulan kapıdan çıkarak okulun avlusunda ürkek bakışlarla dolaşmaya başlar. Arkadaşları hemen haber verirler sahibine. Okulda kızların bahçesi ayrıdır ve arada duvar bulunmaktadır. Diğer tarafa geçmek bir yana, bakmak bile yasaktır. Sincap kızlara ait bahçeye geçince, Mehmet de onun peşinden gider. Bir kovalamacadır başlar. Kızlardan birisi, üzerine doğru gelmekte olan sincaptan kaçmaktadır. Önde kaçan kız öğrenci, arkasında sincap, onun peşinde de sincabın sahibi Mehmet. Okulun merdivenlerinden avluya bakmakta olan müdür yardımcısı -ki çok sert bir adamdır- gözlerine inanamaz. Sincap ufak olduğu için uzaktan belli olmamaktadır. Görünen manzara şudur: Önde bir kız, çığlıklar atarak kaçmakta, arkasında bir erkek öğrenci bahçe içinde onu kovalamaktadır. Derhal yanına çağırır kovalayanı. Kızı değil de bir sincabı kovaladığını öğrenince ceza vermekten vazgeçer ve "Tamam" der, "o hayvanı biyoloji öğretmenine ver de kesip size içindeki organları göstersin." Tarih, yaklaşık olarak 65 yıl öncesidir ve o öğrenci de merhum şair Çınarlı'dır. Çınarlı, müdür yardımcısının dediğine uymaz. Sincabı yakalayıp yine dolapta beslemeye devam eder. Ancak bir sabah dolabı açtığında, zavallı hayvanı hareketsiz bulur. Hiç kıpırdamamaktadır. Niçin öldüğünü bir türlü anlayamaz. Çok üzülür. Fakat dünyadaki her şeyin 'fani' olduğunu bilmektedir. 'Sade bir törenle' çok sevdiği sincabını, götürüp çöpe atar. Yıllar yıllar sonra, bir ansiklopedide rastladığı sincap maddesini okurken, sincapların kış uykusuna yattıklarını öğrenir. Zavallı hayvanından ölmeden ayrıldığını o zaman anlar.
Tarihini anlatayım mı abla?
Şimdilerde sular altında kalan Zeugma ile hatırladığımız Güneydoğu'daki şehirlerin her biri kültürel zenginlik açısından Ege'den, Akdeniz'den aşağı kalmıyor. Turizm potansiyeli gerektiği gibi değerlendirilmeyen ve bölgelerin en üst düzey bürokratları valiler tarafından 'taş parçası' olarak nitelenen tarihi dokuyu 'Vali'lerden daha iyi tanıyan yörenin çocukları aynı zamanda bölgenin gönüllü kültür elçileri... Hasankeyf'e, Midyat'a yahut Harran'a yolu düşen yerli ve yabancı turistleri karşılayan 6 ila 14 yaş arasındaki gönüllü çocuklar küçük bir miktar cep harçlığı karşılığında yaşadıkları köyün, kasabanın ve bölgenin tarihçesi hakkında ayrıntılı bilgi verirken efsanelerden, yörenin ilginç özelliklerine, mimari yapısına kadar "büyükleri'nden öğrendiklerini anlatmayı da ihmal etmiyorlar. Kâh bir kale kapısı, kâh bir saray kalıntısı yahut mağaralardaki yaşantı çocukların bilgi ve ilgi alanı içinde. Güneş yanığı yüzlerini aydınlatmaya bir teşekkür bile yeterken büyük şehirden gelen misafirlerine utana sıkıla okullarının adresini verip kitap isteyenlerse 'eğitim' sistemindeki ayıplara rağmen küçücük yüreklerde yeşeren okuma aşkını özetliyor. (Gülcan Tezcan'a teşekkür.)
Gen muhabbeti
- Genetik çok ilerledi arkadaş!
mseker@yenisafak.com
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|