Türkiye'nin birikimi... | ||
|
312 ve bölünme korkusu
"312'inci maddenin değişmesi konusunda MGK'da da itirazlar var." Bu söz, AB ile ilişkileri koordine etmekle görevli Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'a ait. Bu sözlerden, itirazın askeri çevrelerden geldiğini anlıyoruz. Ve zaten, askeri çevrelerin, 312 ile ilgili değişiklik taleplerine karşı çekincesi bulunduğu biliniyor. Çekince MGK'da gündeme geliyor ve bu yönüyle bir "güvenlik" kaygısını seslendirmiş oluyor. Çekincenin sebeplerini anlamaya çalıştığımızda nasıl bir durumla karşı karşıya kalıyoruz? Bunun için 312'nci maddenin, özellikle tartışmalı ikinci fıkrasına bakmakta yarar var. İkinci fıkra, "halkı, din, mezhep, ırk, bölge ve sınıf farklılığı gözeterek açıkça kin ve düşmanlığa tahrik"ten söz ediyor. Burada, bu maddenin "zorlayarak da olsa" başka amaçlarla kullanılması gibi kural dışı uygulamaları bir yana bırakarak düşünmek istiyoruz. Bu maddenin TCK'dan çıkarılmamasını, hatta değiştirilmemesini isteyen çevrelerin, maddede sayılan alanlarda Türkiye'nin bir "bölünme tehlikesi" ile karşı karşıya kalabileceği endişesi ile hareket ettikleri düşünülebilir. Madde, "din, mezhep, ırk, bölge ve sınıf farklılığı" alanlarını potansiyel bölünme alanları olarak değerlendiriyor ve bu alanlarda "kin ve düşmanlığa açıkça tahrik"i önlemeye çalışıyor. Bir kere, hemen belirtmek gerekir ki, bir ülkede hem din, hem mezhep, hem ırk, hem bölge, hem sınıf farklılığının "kin ve düşmanlığa tahrik"e imkan verecek bir noktaya ulaşmış olmasının o ülke güvenliği için gerçekten büyük tehlike arz edeceğini kabul etmek gerekiyor. Ve böyle bir ülkede iç güvenlik sorununun kolay kolay ortadan kalkmayacağı açıktır. Yine böyle bir ülkede, devletin işi gücü bırakıp, güvenlik sorununu çözmesi öncelikli görev olmalıdır. Çünkü başka tüm alanlardaki iyileşme, güvenlik sorununun halledilmesi ile mümkündür. Bu durumda şu sorular önem kazanıyor 1. Türkiye, gerçekten böyle bir tehlikeli potansiyeli barındırıyor mu? 2. Böyle bir tehlikeden kurtulmanın yolu nedir? İlk soruyu "bölünme kaygısı"na hak verdirecek biçimde cevaplandırmayı, ben, Türkiye'nin güvenliği açısından, böyle bir potansiyelin varlığından daha tehdit edici buluyorum. Bunun, Türkiye'ye yönelik hesapları bulunan dış güçlere, "Bizde böyle bir potansiyel yumuşak karın var" biçiminde verilmiş işaret olarak görülebileceği endişesini taşıyorum. "Din, ırk, mezhep, bölge ve sınıf farklılıklarımızı kaşırsanız, bizi zaafa düşürebilirsiniz" gibi bir anlamı bulunduğunu düşünüyorum. Eğer gerçekten böyle bir potansiyel sancı alanı varsa, bunun bugüne kadar neden giderilemediğinin de sorgulanması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye'nin iç güvenliğini tehdit edebilecek bir –bir değil birçok- sancı alanı var ve bu, geçen yıllar içinde giderilememiş... Hatta, MGK'nın son yıllarda, daha çok "iç tehdit konsepti" etrafında mesai sarfettiği dikkate alınırsa, sancı daha da büyümüş. Bunu izah mümkün mü? Ne yaptı bugüne kadarki yönetimler? Ya da bundan, bugüne kadar uygulanan politikaların sancıyı büyüttüğü sonucunu çıkarmak doğru olmaz mı? Bir de, farklı bir perspektiften bakıp, aslında Türkiye vasatında, böyle bir bölünme potansiyeli bulunmadığını, 312'nci maddede zikredilen alanlarda gerçekten farklılıklar bulunmakla birlikte, bunun kin ve düşmanlığa dönüşme potansiyeli taşımadığını, uygulanan çarpık politikalara rağmen, toplumun, çatışmadığını, çatışmayı aklından geçirmediğini, farklılıklarını bir biçimde müsamaha iklimine taşıdığını düşünmek mümkün. Hatta, sıkıntının farklı toplum kesimlerinden daha çok sistem kaynaklı olarak devlet-toplum ilişkilerinde ortaya çıktığını düşünmek... Sistemin problemi üretip, sonra da onun üzerine ceza maddeleriyle gitmeyi tercih ettiğini düşünmek... Toplum-sistem ilişkisindeki sancı çözüldüğünde, yani sistemin 312 saplantısı aşıldığında, ülkeye derin bir barış geleceğini düşünmek... İkinci soruya geldiğimizde, yukarda kullandığımız bir cümleyi, "bugüne kadar uygulanan politikaların sancıyı büyüttüğü sonucunu çıkarmak doğru olmaz mı?" cümlesini yeniden okumak gerekiyor. "Homojen" bir toplum inşa etmeyi hedefleyen cumhuriyetin üzerinden üç çeyrek asırdan fazla zaman geçmiş ve bugün, yeni bir yüzyılın başında, toplumu "ceza korkusu" ile bir arada tutmayı, bölünmemeyi sağlamak isteyen bir yönetim mantığı ile baş başayız. "312 asla değişmemeli" diyoruz, çünkü "devletin zırhı..." Oysa böyle bir ülkenin öncelikli meselesi, toplumsal barışı gerçekleştirmek olmalıydı. Toplumdaki farklı din, mezhep, ırk, bölge ve sınıfa mensup insanların olmazsa olmaz farklılıklarını kabul, ve bir arada yaşamanın getirdiği zaruri ortak paydalarda buluşturabilmek olmalıydı. Üstelik bu ülke, böyle bir iklimden geliyordu. Türkiye, uluslararası platformlarda, böyle bir iklimden geldiğini ısrarla vurguluyordu. Peki buna rağmen, bu çatışma-bölünme potansiyelini var kabul etmenin mantığı neydi? Düşünüyorum ki, sistem 312 mantığı ile düşünmeye şartlanmış bulunuyor. Belki bunun taa dibinde "tek tipleştirme" arzusu yatmaktadır... Bu arzunun, her farklaşmayı tehdit gibi algılaması olağandır. Türkiye bugüne kadar tek tipleştirme politikaları,cezalandırma ve sıkı yönetim uygulamaları ile geldi. Geldiği nokta sancılı bir nokta... Oysa sistem yüreğini büyütse, genişletse, toplumu kucaklayacak bir vüs'at kazansa bir çok şey daha kolay çözümlenecek... Memleketin içinde de bu kadar düşman aramaya gerek kalmayacak...
atasgetiren@yenisafak.com
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|