Türkiye'nin birikimi... | ||
|
Din, politikacı, parti
FP'nin duruşu gündeme geldiğinde, ister istemez din-politikacı-parti ilişkileri de gündeme geliyor. Aslında konu, sadece FP'nin değil, Türkiye'de (belki dünyada) politika yapan herkesin ve her partinin duruşu açısından önemlidir. Ben bu konuda şöyle bir çerçevenin sağlıklı olduğunu düşünüyorum: -Bir politikacı, kişisel olarak dinle en geniş ilişkiyi kurabilir. İslâm'ın insandan beklediği kişilik özelliklerini kuşanabilir. Kanaatimce bu ilişki, özellikle politikacı için son derece gereklidir de. Ona sorumluluk duygusu verir, bencilliği önler, diğergâmlık kazandırır, onu başkasını kendine tercih duygusuna ve toplum hizmetini ibadet heyecanı içinde yapmaya yöneltir, hukuk çiğnemenin önüne geçer, her eylemin Allah'ın bilgisi içinde gerçekleştiği duyarlılığı ile farklı bir öz denetim halini sağlar, insani erdemlere öncelik vermeye sevkeder vs... İslâm'ın bu noktada, bir devlet adamına yüklediği sorumluluk gerçekten, omuzları çökertecek kadar ağırdır. O sorumluluk duygusuyla donatılan bir kişiliğin, topluma hizmetten başka bir şeye yönelmesi imkânsızdır. İslâmî kişilikle donanmış (belki her din insana böyle iyilikler telkin eder) bir politikacı, her ülke için bir kazançtır. Burada hemen belirtelim ki İslâm duyarlılığı, politikacıdan, kişisel planda yaşadığı islâmî değerleri, teşhir için kullanmasını da önler. Ancak, islâmî kişiliğin görünür yanlarını yaşamaktan da kaçınmamak gerekir. (Burada kimi zaman sistem planında problemler çıktığını kabul etmek lâzım. Ki o konu, politikacının dinle ilişkisinin bir başka boyutu ile ilgilidir.) -Politikacı, bir ülkede yaşar, bir toplum bünyesinde hizmet görür. O toplumun bir dini vardır. Din toplumlarla birlikte varolmuş bir disiplindir. Üstelik din, yeme içmeden düğün ve yaslara kadar toplumun hemen bütün ilgi alanlarını bir ölçüde biçimlendirmiş bir disiplindir. Toplumla ilgili her alan gibi din alanının da politikacının ilgi alanı olması gayet tabiidir. Politikacı toplumun ekonomik ihtiyaçları ile ilgilenir, sağlık, eğitim, ulaştırma, iletişim vs tüm alanların toplumun huzuru ve mutluluğunu sağlayacak çerçevede yapılanması yolunda hizmet görür. Bunun için bilgi gerekli ise ona ulaşır, kendisi ulaşamasa bile o alanın bilginlerini bulur, hizmet alır. Dinle ilişkiye gelince, politikacının bu alanla ilişkisinde öncelik, hiç kuşkusuz, toplumun mutlu olmasını sağlamaktır. Kişilerin tek tek ve toplumun bütün olarak ilgisinde mutluluğa ulaşmasının yolunu açmaktır. Politikacının, dinle ilgili tüm önerileri, toplumun mutluluğunu hedeflemelidir. Toplum din alanında bilgilenmek istiyorsa onun, öğrendiğini yaşamak istiyorsa onun, müesseseleşmek istiyorsa onun önünü açmak politikacının dinle ilişkisinin olmazsa olmaz şartıdır. Burada hiç kuşkusuz genel toplum düzenini de hesaba katar ve tüm bu alanlardaki eylemlerin, bir başkasının özgürlük alanına müdahaleye dönüşmemesinin tedbirlerini alır. Aynı din içerisinde farklı yönelişler olabilir, onların birbirini ezmesini önler, farklı din bağlıları olur, onların birbirine yönelik özgürlük ihlallerinin önüne geçer. Bütün bu durumlarda özgürlük asıl, sınırlama istisnaidir. Çünkü insan özgürlük içinde mutlu olur. Onun için bütün uluslararası belgeler inanç-düşünce-ibadet-örgütlenme özgürlüğünü öne çıkarırlar. Hiçbir durumda din alanını "baskı" altında tutarak, toplumun mutluluğunun gerçekleşeceği düşünülmemiştir. -Kimi ülkelerde din-devlet-toplum ilişkileri laiklik ilkesiyle düzenleniyor. Türkiye de bu ülkeler arasındadır. Yukardaki çerçeve içinde bakıldığında, laikliğin de özgürlüğü temel, sınırlamaları istisnai kabul eden bir yorum içinde algılanması gerekir. -Tüm bu değerlendirmeleri Türkiye açısından güncelleştirdiğimizde neler söylenebilir? * Bize göre her politikacının ve politik grubun bu ülke insanının dinle ilişkisinde mutluluğa ulaşmasını öngören, dolayısıyla özgürlük öncelikli bir yaklaşımı olmalıdır. Bu noktada FP ile DSP'yi, CHP'yi farklı görmüyoruz. *Oysa Türkiye'nin bu alanda sorunlu olduğunu biliyoruz. Laiklik, tanımı yapılmamış anayasal bir kavramdır. Laikliğin hayata geçirilmesinde ortaya, kendilerini İslâm kimliğiyle tanımlayan (ki bu ülkenin ana insan unsurunu oluşturuyor) geniş toplum kesimlerinin "inanç özgürlüğü" diye ifade ettiği bir sorun çıkıyor. İnsanlar, bilgilenme, öğrendiklerini yaşama, müesseseleşme noktasında kısıtlandıklarını düşünüyorlar. Hatta topluma, "kısıtlama"nın, din-toplum-devlet ilişkisinde öncelikli tavır olduğu kanaati hakim. * Sorun, politik alanda bu noktada ortaya konan tavırla derinleşiyor. Bir grup, devletin resmi çizgisi olduğu düşünülen ve toplum tarafından "kısıtlamacı" olarak algılanıp tepki gösterilen bu tavrı onaylıyor. Bir başka grup ise, toplum-din ilişkisinde devletin daha çok özgürlük açılımı yapabileceğini, bunun herhangi bir sakıncaya yol açmayacağını, aksine devlet-toplum ilişkilerini daha sağlıklı hale getireceğini düşünüyor. Birinci çizgi, bugüne kadar, kendisini "devletin kurucusu" olarak da gören CHP'nin politik tavrıdır. İkinci çizgi ise, genelde CHP'ye muhalif olarak yapılanan Terakkiperver ve Serbest Fırka dahil DP, AP, MP, ANAP, MHP, DYP ve tabiî MNP-MSP-RP ve FP'nin tavrıdır. İkinci sırada zikrettiğimiz hemen tüm partiler, Türkiye'nin huzurunu inanç özgürlüğü alanının genişletilmesinde görmüşlerdir. * Din alanında daha geniş özgürlük talebinin FP misyonu üzerinde odaklaşması, bu parti mensuplarının "dindar" bir odaklaşma görüntüsü vermelerinden kaynaklanabilir, bir. Bu alandaki sıkıntının diğer politik gruplarca geri plana atılmasından ve FP'nin tek kalmasından kaynaklanabilir, iki. Denebilir ki, inanç özgürlüğü alanındaki toplumsal sıkıntı, diyelim DSP tarafından, en az FP kadar önemsenseydi, herhalde FP-din ilişkisi de daha kabul edilebilir seviyede görünürdü. Konunun yazılması gereken başka boyutları da olduğunu biliyorum. Yazacağım.
atasgetiren@yenisafak.com
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|