Türkiye'nin birikimi... | ||
|
'İsyan ahlakı'Bizim "dış dünya"da düşmanımız yok. Düşman "biziz"... Şeytan içimizde... Şeytanı biz besliyor, büyütüyor ve azdırıyoruz. O halde bir açılım gerçekleştirebilmek için önce kendimize çeki düzen vermeli, "Ben" olmalıyız ki, "biz/kendi'miz" olabilelim. "Ben", ego'ya dönüştüğü anda insan benliğini yitirmiş; hem kendisine, hem kendisi dışındaki her şeye yenik düşmeye; şeytanın ayartmalarına, maddenin her türlüsüne esir ve teslim olmaya aday olmuş demektir. "Bir ben vardır bende benden içeru" diyebiliyor musunuz? O zaman hiç bir şey, hiç bir güç, sizi esir ve teslim alamaz! İşte "isyan ahlakı" bu... İsyan edeceksiniz.. Ancak önce kendinize!.. Kendinize isyan edemiyorsanız; isyanınız kendinize değil de başka şeylere ise; o, isyan değil nisyan'dır: Her şeyi "kana bulayacak", berbat edecek "kör" ve "anlamsız" bir harekettir yalnızca!.. Sokakta aç bir adam; dilenen bir çocuk, sefil, terkedilmiş bir hayvan dolaşıyorsa, siz isyan edemezsiniz: O varsa, siz yoksunuz! Sizin varolabilmeniz için onun da en az sizin kadar hayat hakkı olduğu bilinciyle donanmalı ve ona da hayat hakkı tanımalısınız! Onun da varolabilmesini sağlayabilmelisiniz ki, sizin varlığınızın ve varoluşunuzun bir anlamı olsun. Modern medyalar "isyan ahlakı"nı öldürüyor: Barışı bile savaşın kavramlarıyla, diliyle anlatıyor. İnsafsızlıkları, ahlaksızlıkları; aç, perişan, zor durumda olanları; ya da tam tersi durumları ve adamları gösteriyor sürekli olarak... ...Ve siz sadece seyrediyorsunuz! Gözünüz köreltiliyor, duyargalarınız yırtılıyor, yüreğiniz teslim alınıyor... Ama siz sadece seyrediyorsunuz! Sadece seyrettiğiniz sürece varolamazsınız! Hayata müdahale edebilecek bir irade, bir "isyan ahlakı" geliştirebilmelisiniz ki, sizin yaşamanızın, varoluşunuzun bir anlamı olabilsin... Gördüklerinize, şahit olduklarınıza, sadece bakı(lı)p geç(il)en bir vasatta yaşıyorsanız; bilin ki, yaşamıyor, yaşayamıyorsunuz demektir. Hayat damarlarınız kurumuş, gözünüz kör, kulağınız sağır olmuş; kalbiniz durmuş demektir! Duyarlığınızı yitirmişseniz; duygusallaşmaya, ahlaki zaaf belirtileri göstermeye başlamışsınız demektir. Oysa isyan bu değil. Hele de, "isyan ahlakı" hiç değil! Bunun isyan olabilmesi için; "isyan ahlakı"na dönüşebilmesi ve bunun için de isyanın ilkin kendimize, kendi egomuza, kendi zaaflarımıza yöneltilmesi gerekir. Kendimize isyan edemezsek; her şeyden önce kendimize çeki düzen vermenin, çile çe-kerek olgunlaşmanın ve pişmenin yollarını keşfedemezsek esaslı bir "isyan ahlakı" geliştiremez; düşe kalka, yalpalaya yalpalaya yürümeye çalışırız. Sonra da bir "arpa boyu" bile yol alamadığımızı farkedince; her şeye yeniden, gerçekliğin sıfır noktasından başlama aymazlığına yakalanmaktan kurtaramayız kendimizi! Çünkü "isyan ahlakı", her şeyden önce çile çekmeyi, kendimizle hesaplaşmayı, kendimizle savaşmayı göze almayı gerektirir. İşte ancak bu zorlu muhasebe ve müdahale sürecinden sonradır ki, ahlak, haysiyet, şahsiyet, nezaket, metanet, feraset ve basiret sahibi olabiliriz. O yüzden "önce kendimize, kendi yamukluklarımıza, karın ağrılarımıza, egomuza, zaaflarımıza isyan!" diyorum. Kendimize isyan etmeyi becerebildiğimiz, başarabildiğimiz andan itibaren ayaklarımız yere sağlam ve muhkem basabilir; geçmişi ve geleceği kuşatacak bir heyecan ve aşkla kuşanabiliriz.
ykaplan@yenisafak.com
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|