Türkiye'nin birikimi... | ||
|
28 Şubat ve vicdan muhasebesiTürk medyasında 28 Şubat dayatmasına karşı, ilginç gelişmeler yaşanıyor. Refahyol hükûmeti ile, Silâhlı Kuvvetlerin restleşmesinde, 28 Şubat'ı tutan gazeteci Enis Berberoğlu, taşıdığı ağır vicdani yükü itiraf etti. Berberoğlu, samimi ve dürüst biri olduğu için, ordunun siyasete müdahalesinin, Refahyol'la sınırlı olmadığını anladığı noktada, duruşunu değiştirivermiş. Özellikle, Avrupa Birliği'ne giden yolun bu şekilde tıkandığını görmek onu rahatsız ediyor. 28 Şubat'ın anlamı
Gerçekten de 28 Şubat, sadece Refah Partisi'nin belirli bir zaman dilimindeki hatalı icraatından doğmadı. Uzun süredir kurgulanan bir oyun, o vesile ile, kamuoyundan destek sağlayıp, sahneye kondu. 12 Eylül döneminde çeşit çeşit cuntaların kurulduğu ortaya çıktığına göre, böyle kötü bir alışkanlığın sürüp gitmediğine dair inandırıcı delil yok elimizde. Vesayetçi, jakoben anlayış sona ermedikçe de, hiçbir şeyden emin olamayız zaten. Bu yüzden 28 Şubat, şartlardan doğan fevri bir davranış değil, planlı bir kurmay hareketidir diyoruz. Erbakan yasaklı, Refah Partisi kapatıldı; buna rağmen aynı baskılar sürüyor. Yalnız siyasal İslam'a değil, düpedüz dine karşı bir vaziyet alış var, bazı kesimlerde. Fethullah Gülen, siyasal İslam mı? Üniversitelerde okumak isteyen kızlar siyasal İslamı mı temsil ediyor? Veyahut Kur'an kursları ile İmam Hatiplerin siyasetle ne alâkası var? İmam Hatip mezunlarının üniversiteye gitmesinin yolu kesildiği yetmiyor gibi, bu okullarda okuyanların, diğer liselere yatay geçişlerine mâni olmak suretiyle, yüksek öğretime bu kanalla girmeleri de engelleniyor. Komünist idareler hariç, hiçbir ülkede dinsiz bir toplum yetiştirme gayretleri bu kadar pervasızca sergilenmemişti. Radikal'in haberi
20 Eylül 2000 tarihli Radikal'de "İmam Hatiplere özel okul yasağı" başlıklı bir haber gözüme çarptı. Haberde "ÖSS'de puan avantajı kazanmak için özel okullara geçen İmam Hatip ve meslek lisesi öğrencilerinin önünün yönetmelik değişikliği ile kesildiği" belirtiliyordu. Oysa bu hususta Danıştay Dava Daireleri'nin bir kararı var. Anadolu Meslek Lisesi Gemi Aletleri Bölümü'nde okuyan bir öğrenci, yatay geçişi önleyen Milli Eğitim Bakanlığı genelgesi aleyhine Danıştay 8'inci Dairesi'ne müracaat etmiş, 8'inci Daire yürütmeyi durdurmuştu. Milli Eğitim Bakanlığı'nın itirazı üzerine konu, Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'na geldi. Kurul 24.12.1999'da Milli Eğitim Bakanlığı'nın itirazını red etti. Buna rağmen acaba, mesleki okula devam eden gençlerin, imtihan kazandıkları takdirde, başka bir okula yatay geçişleri nasıl engellenebiliyor? Vicdan süzgeci
28 Şubat, Refah Partisi'ne karşı bir tepki değil. Vesayetçi zihniyetin dayattığı bir toplum projesidir. Bu olayın ardında da gizlenen bir yığın menfaat var. Batan bankalarda çalışan emekli askerler, Fazilet Partisi Anayasa Mahkemesi'ne müracaat etmeseydi kolayca yağmalanacak olan ormanlar, enerji yatırımlarından pay almağa çalışan medya patronları vs. İşte bu yüzden, 28 Şubat'ın, vicdanların süzgecinden geçirilmeğe başlanması cidden sevindirici bir gelişme. FP, hedef tahtası
Anayasa Mahkemesi, önce Fazilet Partisi'nin açtığı iptâl davalarını neticelendiriyor. Sonra sıra, partiyi kapatma davasına gelecek. FP müracaat etti. Anayasa Mahkemesi, ormanların vakıf üniversitelerine tahsisine imkân veren kanunu iptâl etti. Affı basınla sınırlı tutan düzenlemeler de, gene FP'nin müracaatı üzerine, eşitlik ve adalet açısından Anayasa Mahkemesi tarafından bozuldu. FP, dini, siyasete alet etmediğine göre, niçin gene hedef tahtasında? Açıklayalım: RTÜK'ün medya patronlarının istediği gibi değişmesini engelleyen, enerji ihalelerinde dönen dolapları sergileyen, orman yağmasını önlemeğe çalışan bir parti olduğu için. Bir de halkın değerlerine saygılı. 28 Şubat'ın yürüttüğü toplum projesine bu yüzden karşı. Dinsiz, imansız, materialist bir gençliğin başımıza açabileceği felâketleri görüyor. İptâl kararı
İki kelime ile de Anayasa Mahkemesi'nin son iptâl kararına temas etmek isterim. Anayasa Mahkemesi, 12 yılı aşmayan cezalarda, üç yıllık ertelemeyi, basın mensuplarıyla sınırlı tutan kanun metninden, "Sorumlu müdür sıfatı ile işlenmiş suçlar dahil, basın yoluyla yahut sözlü veya görüntülü yayın araçlarıyla işlenmiş" ibaresini çıkardı. Böylece, cezası 12 yılı aşmayan ve düşünce suçu kapsamına girebilecek her türlü fiil, ertelemeden yararlanabilecek. Anayasa Mahkemesi kararın yürürlüğe girme tarihini 1 yıl erteledi. Bu bir yıl içinde, hiçbir düzenleme yapılmazsa, erteleme, basın haricindeki (hakaret dahil) düşünce suçlarının tümünü kapsayacak biçimde genişletiliyor. Zaten Meclis'in yapacağı düzenlemelere de, Anayasa Mahkemesi'nin kararı ışık tutacak. Yanlış anlaşılmasın diye bir iki noktayı aydınlatmak isteriz: 1- Erteleme kapsamına, sadece basın yoluyla işlenebilecek suçlar giriyor. Üst sınırı 12 yılı aşmıyor diye, meselâ hırsızlar, dolandırıcılar bu durumdan yararlanmıyor. 2- Meclis, hapse gireceği Ocak 2001 yılına kadar bir düzenleme yapmazsa, Erbakan'ın cezası infaz edilecek. Zira, Anayasa Mahkemesi'nin kararı, ancak 1 yıl sonra yürürlüğe giriyor. 3- Ertelemeden yararlanabilmesi için, suç tarihi 23 Nisan 1999'dan eski olmalı. 4- Fethullah Gülen "çetesi" de, Anayasa Mahkemesi kararından yararlanacak. Çünkü, savcı Gülen'in sözlerinden ve düşüncelerinden yola çıkarak çete iddiasını dile getirmişti. Ortada bir silâhlı eylem filân yok. 5- Tayyip Erdoğan'ın siyaset yasağı otomatik olarak kalkmıyor. Eğer cezası ertelenmiş olsaydı, siyaseten yasaklı da olmayacaktı. Fakat, mahkûmiyet kesinleşti; infaz edildi. Dolayısıyla 312'den mahkûmiyetin getirdiği hak mahrumiyeti sürüyor. Burada, Tayyip Erdoğan'ın ikinci defa haksızlığa uğradığı görülüyor. Bu haksızlık, Meclis'in yapacağı düzenleme ile ortadan kalkabilir. Cezanın esası ertelenirken, o cezayı çekmiş olanların, hiç değilse memnu haklarının iadesi sağlanırsa, adaletsizlik kısmen telâfi edilmiş olur. Sözgelimi "23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenmiş olup da, hürriyeti bağlayıcı cezası 12 yılı aşmayan suçlardan doğan memnu haklar iade edilmiştir" şeklindeki bir cümle, adaletsizliği tamir edebilir. Örtülü af
Af Kanunu'na karşı muhalefetin yürüttüğü mücadelenin ne kadar haklı olduğunu, Anayasa Mahkemesi'nin kararı ortaya koymuştur. Fazilet Partisi, öncelikle, basın mensubu ayırımı yapmadan bütün düşünce suçlularına af çıkması gereğini savunuyor, hükûmet ise "devlete karşı işlenen cürümleri" af kapsamına almamak hususunda direniyordu. Anayasa'nın 14'üncü maddesindeki sınırlamalar ileri sürülerek, söz konusu suçların af edilmeyeceği belirtiliyordu. Anasol-M hükûmeti, basın mensuplarına uygulanan erteleme hakkının diğerlerine verilmesine de yanaşmıyordu. Erteleme, esasında, "örtülü bir aftır." Anayasa'nın 87'nci maddesinde yer alan ve Meclis'in af yetkisini sınırlayan hükümler bu şekilde aşılmıştır. Bence işe, Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün dediği gibi, TBMM'nin iradesine ipotek koyan 87 ve 14'üncü maddeler değiştirilerek başlanmalı.
nilicak@yenisafak.com
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|