Türkiye'nin birikimi... | ||
|
"Devlet kendini korur" mantığıŞubat sonrasında önemli görevler üstlenmiş bir bürokrat "312 kalkacak mı?" şeklindeki soruma şu karşılığı vermişti: "Devlet kendisini korur. Bir dönem İstiklâl Mahkemeleri ile korumuş. Takrir-i Sükun Kanunu ile korumuş. Sonra dünya konjonktürü bu dönemi kapamış, 141-142-163'lü günler gelmiş. Sonra dünya konjonktürü bu devri de kapatmış, bu maddelerin yerini 312'nin bildik uygulamaları almış. Şimdi gene dünya konjonktürü 312 devrinin bittiğini gösteriyor. Devlet, 312'nin kaldırılması veya değiştirilmesine dair talepleri gündemine alırken kendini koruma içgüdüsü ile yeni yöntemler bulacaktır." Bu, derini-derin olmayanı ile devletin mantığını sergiliyor. Askeri çevrelerle MHP de 312 tartışmalarında bu mantığı seslendiriyor. Diğer partiler de, aşağı-yukarı bu hassasiyeti önemsiyor. Dikkat edilirse gerek İstiklâl Mahkemeleri, gerek Takrir-i Sükun Kanunu, gerek 141-142-163, gerekse 312 uygulamaları "devleti koruma refleksi"nin halka yönelik kuşkulardan kaynaklandığını gösteriyor. Devlet, toplum içinde oluşacak bir tehdide karşı kendini korumak istiyor. Misyonu İstiklâl Mahkemeleri ile bütünleşen bir 312... Dehşet verici! Bu, Türkiye'nin en sancılı konusu aslında. Türkiye'nin ayak bağı. Kendi toplumuna sürekli kuşku ile bakan bir sistem-yönetim mantığı, işin daha vahimi, bu kuşkunun, derin toplumsal sancılar ürettiği yıllar-yıllar süren bir olağanüstü statü... Tek parti yönetimleri, sıkıyönetimler, olağanüstü haller, askeri darbeler... Daha birisinin normalleşme süreci tamamlanmadan, devreye giren bir başkası... Bir odak var, meşru olanla olmayanı belirleyen... Dilerse o odak, toplumun yüzde doksanlarının inanç-değerler dünyasını sakıncalı bir alan haline getirebiliyor... Böyle bir ülkede huzur olur mu? Toplumu, bütün kalkınma, büyüme hamlelerinin temeli haline getirecek bir devlet-millet bütünleşmesi sağlanır mı bu mantık içinde? Yargıtay Başkanı Doç. Dr. Sami Selçuk, kitap haline getirdiği adli yılın açılış nutkunda, bir dipnotta, 10 madde halinde, ifade özgürlüğünün neden gerekli olduğunu anlatıyor. "Düşünceyi açıklamaya yasak getirmenin, internetle Nasrettin Hoca'nın mezarına dönen bir dünyada, artık hiçbir hükmü kalmamıştır. Bu bir." diyor meselâ. "Yasaklama tek gerçek tekelciliğini reddeden demokrasinin özüne ters düşer. Demokrasi açık uçludur. Demokrasinin amacı, demokratik olmayan rejimleri çökertmek değil, insanları ve rejimleri özgürleştirmektir. Bu iki. "Demokrasi güçlü bir rejimdir, Bu gücünü özgürlük vitamininden, bu vitaminin sağladığı bağışıklıktan alır. Her görüşün içinde karşıtı vardır ve onu özgür bırakınca, katı görüş çoğulcu kılınır, ılımlılaşıp evcilleşir.. Bu üç. "Düşünce açıklaması sayesinde toplumun boşalma kanalları açık tutularak, toplumsal patlamalar önlenir. Düşünceyi açıklama özgürlüğü demokrasinin sigortasıdır. Bu dört. "Demokraside çoğunluk görüşünün yönetme hakkı, azınlık görüşünün muhalefet etme özgürlüğü ve hakkı vardır. Bunlar kaldırılırsa demokrasi de biter. Bu beş. "Demokratik rejim halka dayanır. Düşünceleri değerlendirme hakkını halkın elinden almaz. Bu hak, demokrasi için vazgeçilmez bir güvencedir. Bu altı. "Düşünceye özgürlük düşünceleri ayrıştıran, baskı ise birleştiren ve direnci mayalandıran bir etkendir. Bu yedi. Düşünceyi açıklama özgürlüğü varsa, herkes kendi kimliği ile ortaya çıkar, olduğu gibi görünür. Bireyleri "Ben buyum" deme hakkına sahip olmayan bir toplumda "hayır, ben o değilim" deme hakkı da yoktur; iki yüzlülük vardır. Bu insan onuruna aykırıdır. Bu sekiz. "Her toplumda, düşünce ve inanç ayrılıkları nedeniyle küçük evrenler oluşur. Bu olgu, toplumsal gelişmenin dinamiğidir.......İnsan soyunun en soylu iletişim biçimi diyalogdur. Karşıt görüştekiler birbirinden kopmamalı, sürekli diyalog içinde olmalıdırlar. Demokrasi uzlaşma kültürü ile beslenir. Bu dokuz. "Karşıt düşünceye özgürlük ona ilgisizlik doğurur. Düşünce etkileme gücünü yitirir. Oysa yasak, düşünceye karşı merakı kışkırtır ve onun çapından büyük algılanmasına yol açar. Sancıyı durdurmaz, yarayı azdırır. Bu on. "Türkiye içinden düşün diyen bir devletle, seçme ve karar verme hakkını başkalarına bırakan bir halkla üçücü bin yıla giremez." (Özlenen Demokratik Türkiye, s.63, Yeni Türkiye Yayınları) Şimdi bakın bakalım Türkiye'ye: Bir basın açıklaması yapmak için toplanan avukatlar grubu karga tulumba gözaltına alınıyor. Üniversite kapılarında, "Başörtün varsa eğitim hakkın yok" uygulaması yapılıyor. İHL kapılarında, 15 yaşındaki kız çocuklarına "Ya başörtüsü ya eğitim" dayatmaları ile "devletin dogmaları" öğretiliyor. "Devlet kendisini koruyor..." Kime karşı... 15 yaşındaki kız çocuklarına, Kur'an Kursu öğrencilerine karşı... Devletin memurları, ellerinde bir çakmak ve bir mumla, yasal sivil toplum örgütlerinin kapılarına mühür vurmakla meşgul. Birkaç günde, onlarca MGV'nin kapısına kilit vuran bir Türkiye görüntüsü... Öte yanda, Bakan Bey İnsan Hakları alanında gerçekleştirilecek hamleden söz ediyor. Devleti kendi halkına karşı koruma yolunda atılan her adımda yaldızı kazınan bir hamle bu... Müthiş bir sancı yaşıyoruz ülke olarak. Nerdeyse, derin devlet ve Devlet Bahçeli'den başka herkesin şikayetçi olduğu bir mantığı çağın gerisinde bırakıp bırakamama sancısı bu. Türkiye, "Cumhursuz Cumhuriyet"in ve "Halksız Demokrasi"nin olmayacağını ya öğrenecek, ya öğrenecek... Halktan oy alıp, sonra da gidip, bu yanlış devletçi mantığa yamanan MHP yönetimine rağmen... "Halka rağmen" mantığını hiçbir zaman terkedememiş derin devlet anlayışına rağmen...
atasgetiren@yenisafak.com
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|