YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Cevdet Paşa'nın Latinleri

Eski Yugoslavya'da yani Sırbistan'da seçimler bu hafta yapılıyor. Avrupa Birliği Milosoviç'i devirmeleri halinde Sırbistan'a uygulanan ambargonun kaldırılacağını ve ekonomik yardım paketinin açılarak NATO harekatı sırasında tahrip olan tesislerin onarılmasına katkıda bulunacağını açıkladı. Açıklamayı duyunca Kükreyen Fare filmini hatırlamadan edemedim. Film, Amerika'nın kendisiyle savaşıp ve yenilen ülkeleri ihya ettiğini düşünen küçük, unutulmuş bir Orta Avrupa ülkesinin ekonomik sıkıntılardan kurtulmak için Amerika'ya savaş ilan etmesini anlatır.

Nedense Yugoslavya için rahatlıkla uygulanan bu model örneğin Sudan için, Irak için uygulanmaz. Burada Irak'ın jeoekonomik ve jeostratejik durumu ile Sırbistan'ın durumu aynı değerde saymanın rasyonel olmayacağı itirazı yapılabilir. Ve bu itiraz haksız da sayılmaz. Ancak burada sorulması gereken temel soru, Saddam'ın neden çağdaş bir Hitler'den daha çok Müslüman bir diktatör gibi algılanması için Batılı medya kanallarının yoğun çaba sarfetmekte olduğudur? Hatta bir Hitler neden bir Hristiyan diktatör değil (ki doğrusu böyle ele alınması gerekir) de sadece bir lanetli bir diktatördür? Ya da bunca kan döken Milosoviç neden Ortodoks fanatizminin temsilcisi Hristiyan bir diktatör olarak değil de kötü/oyun bozan bir diktatör olarak sunulmaktadır? Sorun Hitler'in, Milosoviç'in (dini motifleri, sembolleri, dini öfkeyi alabildiğine kullandığı halde) nasıl takdim edildiklerinde değil, Saddam'ın, Kaddafi'nin neden İslam'la bütünleştirilerek Müslüman bir diktatör olarak takdim ediliyor olmasında yatmaktadır.

Bu soruya doğru cevap verilmedikce ya da Batı bizzat kendi argümanlarını yeniden gözden geçirmedikce Müslümanlar'ın Batı'nın samimiyeti hakkında şüpheleri devam edecektir.

Paris'te daha çok Müslüman var

Ahmet Cevdet Paşa'nın Tezakir'inde Bosna'ya ilişkin ilginç notlar vardır. Müfettiş olarak gittiği Bosna ve Hersek bölgesinde merkezi idarenin yetersizliğinden kaynaklanan bazı sorunlarla karşılaşır. Bunların çözümü için önemli çalışmalar yapar. Bazı Latin (Katolik) köylüler çocuklarını eğitim görmeleri için Mostar'a gönderirler. Ancak bu Hristiyan çocukların yaşlarına ve eğitim düzeylerine uygun okul yoktur. Yaşlarına ve eğitimlerine uygun tek okul ise Müslüman çocukların devam ettiği sibyan mektebidir. Cevdet Paşa "mekatib-i sibyaniyye-i islamiyyede dahi ecza'-i kur'aniyye ve ilm-i hal okuna-gelip Hristiyan çocuklarına Kur'an ve ilm-i hal okutmak dahi münasib olamayacağını" belirterek bunlar için ayrı okul açtırır. Bir yanda devlet mekanizmasının çürümeye yüz tuttuğu, diğer tarafta Hristiyan halkın isyana tahrik edildiği günlerde bile böylesi bir ahlaki tavrın gösterilmesi bu medeniyetin ötekine bakışını, çoğulculuk gibi kavramların bu topraklara ait köklerini gösterir.

Evvelki akşam İstanbul'un Anadolu yakasında, manzaraya hakim en muhteşem seyir noktalarından birinden Boğaz'a bakarak: İşte Boğaz'ın karşı yakası Avrupa. Paris'te, Londra'da Bosna'dan yaşayan Müslümanlar'dan daha çok Müslüman yaşıyor ama onlar Bosna'dakiler kadar Fransa'yı rahatsız etmiyor. Çünkü onların siyasi bir talepleri yok. Biz ise Avrupa'da Müslüman kimliğimizle bağımsız bir devlet olmak istediğimiz için kuşatma altına alınıyoruz."

Bosna'nın önemli şehirlerinden birinin valisi guruba karşı Boğaz'ın güzelliğine karşı siyasi, toplumsal ve kültürel sorunları anlatırken, alabildiğine karmaşıklaşan sorunların sıkıntısı yüzünden okunuyordu. Sadece Müslümanlar için değil Batı Avrupa için bile düşünceleriyle, liderliği ve oluşturduğu çok kültürlü-demokratik yapı ile örnek teşkil eden Aliya İzzetbegoviç ve onun hareketi hâlâ fundamentalizm yaftasından kurtulabilmiş değil. Ve bu nedenle NATO ve AB tarafından Bosna'daki siyasi dengelerde etkisiz hale getirilmek istenmekte olduğunu dehşetli bir sıkıntı ile aktarmaya çalışan valinin sancısının ne denli derin olduğunu hissedebiliyordum. Batılı zihnin geri planında, Aliya'nın potansiyel olarak Milosoviç'ten daha tehlikeli görülmediğinden emin değiliz.

Milosoviç binlerce kişinin katili olduğu ve katliamlarını meşrulaştırmak için Ortadoks birliğine, tarihi Ortadoks öfkesine sığınmaktan çekinmediği halde o tarihin gördüğü binlerce kötü adamdan sadece biridir. İzzetbegoviç (ve hareketi) canlarını ve namuslarını korumak uğruna katledilen binlerce insanı temsil ettiği halde fundamentalist bir tehlikedir. Saddam, Milosoviç gibi herhangi bir kötü adam değil, İslamcı fundamentalist tehlikenin habercisidir.

Siyasi gerekçeler ve evrensel değerler konusunda geçirdiği evrime rağmen Batı'nın elinde tuttuğu politik güç, hâlâ ön yargılardan beslenmektedir. Bosna örneği Batı için sınav alanı olmaya devam ediyor.

Ahmet Cevdet Paşa örneği bu toprakların potansiyel olarak ne tür bir fundamentalizmi barındırdığının işaretidir.


21 EYLÜL 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Akif Emre

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...