Türkiye'nin birikimi... | ||
|
Türbülans, 'parazit' ve 'gürültü'nün imkanlarıMüslümanlar, tarihlerinin en zorlu dönem/eç/lerinden birini yaşıyorlar. Özellikle Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana başta İslami duyarlıklı kesimlerin söylemlerinde karşımıza çıkan ama İslam dünyasındaki tüm diğer kesimleri ve söylemleri de kuşatan ciddi ama bence yapay bir karabasan havasının hakim olmaya başladığı gözleniyor. Ancak ben, yaşanan tüm sıkıntılara, açmazlara, köklü sorunlara, travmalara, savrulmalara rağmen bu karabasan havasının son derece yanıltıcı ve geçici olduğunu düşünüyorum. Yaşanan ve ilk bakışta sürgit içinden çıkılmaz bir hal aldığı gözlenen sorunlara geniş bir tarihsel ve entelektüel perspektiften bakıldığı zaman bu karabasan havasının ne denli yanıltıcı ve geçici olduğunu görebilmemizin kolaylaşacağını sanıyorum. Dahası, İslam dünyasının Batı kültürü ile yüzleşmesinden veya yüzleşmeyi başaramamasından kaynaklanan köklü savrulma, travma, alt-üst oluşların (Frençesi ile türbülans'ın) yarattığı karabasan havasının, aslında, aynı zamanda yeni arayışları, oluşumları icbar ettirdiğini asla gözardı etmememiz gerektiğini düşünüyorum. Oysa türbülans, önümüze inanılmaz imkanlar açıyor. Türbülans'ın müslüman toplumlarda yepyeni bir silkinme ve varolma imkanı sunduğunu kavrayabilecek engin bir zihinsel donanıma sahip olmaktan çok uzağız. Bu bağlamda Türkiye'de hemen hiç bilinmeyen ama gerçekten cins ve imaginatif bir düşünür olan Michel Serres'in handiyse bütün düşünce faliyetine damgasını vuran "gürültü" ve "parazit" kavramlarını eksene alarak geliştirdiği "iletişim modeli", özelde Türkiye'nin, genelde İslam dünyasının iliklerine kadar yaşadığı "türbülans"ın pek çok bakımdan nasıl yaratıcı bir "imkan"a, yepyeni arayışlara ve oluşumlara zemin hazırlayan bir dinamik olduğunu görebilmemizi mümkün kılıyor. Michel Serres, iletişim'in üç temel ögeden oluştuğunu söyler: Birincisi öge, MESAJ; ikinci öge, mesajı ileten KANAL, üçüncü öge ise, mesajı iletirken vuku bulan GÜRÜLTÜ, PARAZİT veya "müdahale"dir. Serres'e göre burada iletişimi sağlayan, mümkün kılan kilit öge GÜRÜLTÜ veya PARAZİT'tir. Serres'in gürültü'den kastettiği şey, genel kabul gören yaklaşımlara, kabullere, anlayışlara aykırı olan her şeydir. Gürültü, "sistem"i sarsar; ve dolayısıyla sistemin paslanmasını önleyerek yeni açılımlara imkan tanır. Serres'in iletişim modelini Türkiye'deki televizyon rejimine uygulayalım. Bütün bir ramazan boyunca hemen hemen bütün televizyonlar, din'le ilgili programlar yaptılar. Ancak ramazan'da yapılan programların büyük bölümü, İslam'ın mesajını sunma amacı gütmüyor; aksine İslam'ın mesajını çarpıtma, toplumda müslümanlığa ilişkin bir şüphe uyandırma, müslümanlık konusunda toplumun kafasını karıştırma amacı güdüyordu. Ramazan'ın ilk haftalarında mesihliğini iddia eden "Hasan Mezarcı Vakası" yaşandı. Hasan Mezarcı Vakası, tam bir "gürültü" idi: Toplumun müslümanlık konusunda kafasını karıştıracak bir girişimdi. Ancak Hasan Mezarcı Vakası'nın yarattığı gürültü veya parazit, oluşturduğu türbülans, öylesine saçma, öylesine inandırıcılıktan uzaktı ki, sonuçta geri tepti ve Ramazan'ın son haftalarında Hasan Mezarcı "geri çekildi". Sunulan mesaj gürültü / parazit yarattığı için izleyiciler, Hasan Mezarcı Vakası'nı sunulduğu şekliyle değil; tersinden okudular: Bu süreçte, izleyiciler, televizyonların güç ve çıkar odakları tarafından nasıl güdümlendiğini, yönlendirildiğini daha somut olarak görme imkanına ve televizyonlarda bu tür yayınlara daha kuşkuyla bakmaya başladılar. Başka bir örnek verelim: 28 Şubat süreci, ülkede her alanda türbülans üretti: Ülke her bakımdan yönetilemez hale geldi: Bu olay, tam bir "gürültü" olduğu için, insanlar bu olayın sonuçlarına bakarak, yeni arayışlara yöneldiler. Sonuçta, bu olayla birlikte yaşanan türbülans/lar, bir yandan sistemin ne denli tıkandığını; bir hegemonya, otorite ve meşruiyet krizi yaşadığını gözler önüne serdi. Öte yandan da, İslami duyarlıklı kesimleri, hem esaslı bir muhasebe yapmaya icbar etti; hem de artık birbirleriyle uğraşmak yerine daha genel ama kalıcı ve umut vadedici söylemler ve bu söylemleri hayata geçirmeyi mümkün kılabilecek stratejiler / pojeler geliştirmenin kaçınılmaz olduğu noktasına getirdi. Serres'le çıktığımız yolculuğu sürdüreceğiz.
ykaplan@yenisafak.com
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|