Türkiye'nin birikimi... | ||
|
Bu kadar ceviziçi, badem nereye gitti?Avrupa tarihi Türk varlığı hesaba katılmaksızın yazıldığı taktirde ortaya eciş bücüş bir hikâye çıkar. Avrupa'nın sahiden bir "öteki"si varsa, onu asla müstemleke haline getirdiği toprakların ahalisinden çekip çıkarıp teşhis edemezsiniz. Avrupalıyı Avrupa'ya sıkıştıran Türk Avrupa'nın ötekisidir. Bu gerçeği itiraf etmekten Avrupalı ruhu incinir. Türk varlığını kendi oluşumunun vazgeçilmez unsuru saymak Avrupalıya haysiyet kırıcı gelir. Kendilerini Avrupa'nın ötekisi gibi görmek ve göstermeyi Türkler de istemez. Çünkü bu günübirlik çıkarlarına uygun düşmez. Asalak kalmanın hazırcılığından kopmayı göze alamazlar. Türk tarihini Avrupa tarihinin temin ettiği araçlar yardımıyla okurlar. Felâket bununla başlar. Türk varlığını Avrupa'nın geçirdiği iç istihaleler dolayısıyla açıklamaya kalkarsanız Türkiye'de eciş bücüş halde bulunan bir toplumla karşılaşırsınız. Oysa Türk toplumunu hiç de eciş bücüş bir görünümü yoktur. Uzuvlarının nasıl düzgün ve yerli yerinde olduğu kendine mahsus teşkilâtlanmanın sağladığı açıdan bakılınca görülür. Kurumlaşmasın temelinde feodalizmin yer almayışı Türk devletini Avrupa devletlerinden ayıran en mühim vasıf sayılmalıdır. Feodal yapılanma toplumda yer etmediği için devlet bir vesileyle temayüz etmiş her şahsın bir yönetim katmanı, kendi başına bir yönetim odağı haline gelme (dolayısıyla devletle rekabete girişme) tehlikesi taşıdığını bilir. İşte bu yüzden her komünist, her İslâmcı, her Kürtçü şahsı itibariyle devlet karşısında şüpheli duruma düşer. Bunların her birinin göz altında tutulmaları gerekir. Nitekim sayıları göz altında tutulmalarına müsait olduğu sürece böyle yapılmıştır. Ne zaman ki komünistlerin, İslâmcıların, Kürtçülerin sayısı devletin kolluk güçlerinin ve istihbarat birimlerinin takip etmeye, göz altında tutmaya takat yetiremeyeceği kadar çoğalmıştır, işte o zaman yöntem değiştirmek gerekmiştir. Yeni yöntem teorik bir hazırlığın ürünü değildir. Pratik gün be gün yeni yöntemin üretilmesine müsait bir durum arz etmiştir. Eğer komünistlere, İslâmcılara, Kürtçülere ele başlığı yapan zevat devletin tayin ettiği şahıslar olursa bir taşla iki kuş vurulmuş olacaktı. Böylece hem devletle rekabete yeltenmesinden korkulan kendini bilmezler kenara itilmiş olacak, hem de sayıları çoğalan komünistler, İslâmcılar, Kürtçüler devletin kafesi istikametinde sevkiyata tâbi tutulmuş olacaktı. Bu söylediklerim son çeyrek asır süresince Türkiye'de fiilen vuku buldu. Devlet belli sayıda ve belli nitelikte komünisti, İslâmcıyı, Kürtçüyü kendi sirkinde işe aldığı için hepimiz bütün heyecanlı numaraları dev çadırın içinde seyrettik. Devletin elemanları sadece atraksiyonları sebebiyle yüreğimizi ağzımıza getirmekle kalmadılar, aynı zamanda birbirlerine sataşarak biz seyircileri galeyana da getirmiş oldular. Cambazlıktan öte bir şeydi onların yaptığı. Kendi canlarına dokunan şey dolayısıyla Türkiye'de yaşayan herkesin canını dokunulabilir hale sokuyorlardı. Sirkte çalışanların numaralarını yapacak kondisyonu koruyabilmeleri için özel bir beslenme rejimi uygulamasına tâbi tutulmaları gerekiyordu. Türk kilerinde mahfuz bu kadar ceviziçi, badem nereye gitti sanıyorsunuz?
iozel@yenisafak.com
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|