Türkiye'nin birikimi... | ||
|
Kaç 9 yıldır...Cezaevi operasyonları öncesinde Adalet Bakanı Türk'ün "9 yıldır devlet cezaevlerini kontrol edemiyor" sözü çok tekrar edildi. Bu, müdahalenin gerekçesi oldu ve sonunda devlet devletliğini(!) gösterip, damdan, duvardan da olsa cezaevlerine girdi. Eski Sıkıyönetim komutanlarından Em. General Nevzat Bölügiray "Aslında 20 yıldır girilemiyor cezaevlerine" demiş Emin Çölaşan'a yazdığı mutat mektuplarından birinde... Şöyle biraz düşündüğümüzde onun da haklı olduğunu görüyoruz. Aslında biraz daha düşündüğümüzde, Türkiye'de daha pek çok olumsuzluğun "on yıllardır" devam edip geldiğini ve devletin müdahale edemediğini görürüz. En başta mesela, devletin her işi "güç kullanarak" çözme geleneği devam ediyor on yıllardır. Bundan kurtulamadık. En hassas meseleler "güç kullanarak" çözülmek isteniyor ve çözümsüzlük kader haline geliyor. "Aşırı güç kullanımı" artık Türkiye'nin uluslar arası ilişkilerinde (mesela AB ile ilişkiler) bile önümüze çıkmaya başladı. Dün Yeni Şafak'ta Mustafa İslamoğlu'nun sütununda çok geniş biçimde anlatıldı. Ercüment Öztürk isimli bir vatandaş, muhtemel ki cezaevindeki bazı vatandaşların ailelerine yardım ettiği için, gün ortasında sivil polislerce alınıyor, sonra izi kayboluyor, ailesinin arama girişimleri engelleniyor, resmi görevliler dilekçe kabul etmiyor, sonra TEM'de sorgulandığı anlaşılıyor ve sonra ertesi gün Ercüment Özkan karlarla kaplı bir tarlada elleri arkadan bağlanmış ve tarım ilacı ile zehirlenmiş, baygın halde bulunuyor. Bu, eski cumhurbaşkanı Demirel'in ifadesiyle bir "rutin dışı" mı değil mi? Ve Türkiye bu soruyu kaç yıldır soruyor, cevabını bulamıyor? Dün, geçen yıl kaçırılan ve Hizbullah operasyonları sırasında cesedi bulunan İzzettin Yıldırım'la ilgili bir haber yansıdı gazetelere... Dava dosyasında adı yokmuş Yıldırım'ın, üstelik bir yıldır Adli Tıptan otopsi raporu alınamamış yakınları tarafından... Alın size akla bin türlü sual getiren bir adli çarpıklık... Bunlar ilk defa mı oluyor Türkiye'de? Biz Türkiye'de "hukuk devleti" arayışını kaç yıldır seslendirmek zorunda kalıyoruz... Kaç yıldır işkenceyi konuşuyoruz! Kaç yıldır kötü muameleyi konuşuyoruz! Önceki akşam, bir tv kanalında, Adana'da akıl hastası bir vatandaşın yakalanması sırasında çekilen görüntüler geldi ekrana. Polisler hırsızlıkla suçlanan söz konusu vatandaşa kelepçe takmaya çalışıyorlar ve zorlanıyorlar, bu sırada sivil(!) bir vatandaş, üzerine beş-altı kişinin çullandığı şahsın boynuna ayaklarıyla basıyor ve polisler kelepçe takıncaya kadar dakikalarca öyle kalıyor. Bu Türkiye görüntüsü kaç yıldır devam ediyor bir düşünsenize... Cezaevlerinin tek gerçeği, içine devletin girememesi mi? Ya aynı yatakta üç-beş kişinin yatması gerçeği.... Bu da mı mahkumların ayıbı? Türkiye "hukuk reformu" konuşuyor yıllardır. Hani nerede? Dededen toruna kalan dava dosyalarının sayısı bir, üç, beş midir? Türkiye "devlet reformu"nu konuşuyor en azından birkaç on yıldan bu yana... Türkiye banka soygunlarını konuşuyor. Türkiye devlet hortumlanmasını konuşuyor. İktidarlar iktidarlara yolsuzluk dosyaları intikal ettiriyor. Türkiye siyasetçilerin yolsuzluk dosyalarını konuşuyor on yıllardır. Siyasetle yolsuzluğun içiçeliği, belki Osmanlı'nın son döneminden beri Türkiye'nin gündeminde... Türkiye'de gelir seviyesi kaç yıldan beri sefalet seviyesinin üzerine çıkamıyor? Kaç yıldır gelir dağılımında adaletsizlik Türkiye'nin gündeminden çıkmaz? Üstelik altta kalanlar sürekli çoğalırken, üsttekilerin sayısı azalıyor... Açlık sınırının altında yaşayanların milyonlarla ifade edildiği bir noktaya sürüklenmiş Türkiye birkaç on yıl içinde... Siyaset üzerindeki asker ağırlığı konusu Türkiye'nin kaç yıldır gündeminde? Bakın bakalım kaç on yıldır Türkiye, insan hakları ve özgürlükler alanında sıkıntılıdır? Bakın bakalım kaç on yıldan bu yana Türkiye, inanç özgürlüğü konusunu çözememiştir, kaç on yıldır devletle toplum ilişkileri bu alanda sancılanmaktadır? Sadece başörtüsü sancısının tarihi 35 yılı bulur. Devlet hala bu sorunu güç kullanarak çözmeye çalışıyor... Kaç yıldır YÖK'le boğuşuyor Türkiye... Kaç yıldır düşünceleri sebebiyle öğretim üyesi atıyoruz üniversitelerden... "Neden çözülmüyor" sorusunu sormanın zamanıdır. Cezaevlerinde bile "çözüldü" denen şeyin hala çözülmemiş olduğunu, itiraf etmesek de biliyoruz. Çünkü buldozerle girdiğimiz cezaevinde kolu kopan mahkumun çığlığı yılları aşıp geliyor... Yarın, on yıl sonra da, bugünkü yanmalar-yakılmaları konuşacağız. "Neden çözülmüyor"u sormak kaçınılmazdır? Çözülmüyor, çünkü kaba güçle çözülmeyecek olanı, kaba güçle çözmeye çalışıyoruz. Makulü aramak yerine, kuvvet kullanmayı tercih ediyoruz. Kuvvet susturuyor, eziyor, devreden çıkarıyor ve alanı dümdüz hale getiriyor. Ama ezilmiş toprakların altından kısa süre sonra DSP'deki jargonla ifade edersek "çile çiçekleri" çıkıyor. Çözümleri devletin kahredici gücünde değil, makulde, yani akılda, insafta, iz'anda, zekada, bilgide, beceride, diyalogda, barışta, özgürlükte, insan haklarında aramak lazım... Bunun için de "devlet zihniyetinde köklü reform" yapmak lazım.
atasgetiren@yenisafak.com
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|