انتخابات وعود انتخابات حزب الشعب الجمهوري 31 مارس 2019 | إعلان انتخاب حزب العدالة والتنمية

البيان الانتخابي حزب الشعب الجمهوري

BİZ, KURTULUŞ’UN VE KURULUŞ’UN PARTİSİYİZ

 

Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’nin kurtuluşuna ve Cumhuriyet’in kuruluşuna damgasını vurmuş; kurtuluşun ve kuruluşun partisidir. Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetlerini ve Cumhuriyetimizin kurumlarını milletimizin tarihine kazandıran partidir. Cumhuriyet Halk Partisi güçlendirilmiş parlamentoya, sosyal devlete ve insani gelişmeye en yüksek değeri veren partidir. Cumhuriyetimizi demokrasiyle, demokrasiyi sosyal devletle taçlandıran partidir. Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’nin çok partili hayata geçişini sağlayan, Ankara Anlaşması’yla Avrupa Birliği üyelik sürecini başlatan, ülkemizi demokratik ülkeler nezdinde itibarlı ve güvenilir konuma getiren partidir.

BİZ, MODERNLEŞMENİN VE KALKINMANIN PARTİSİYİZ

Cumhuriyet Halk Partisi, milletimizi savaşların, yoksulluğun ve geri kalmışlığın pençesinden kurtarmak için, büyük atılımları ve büyük dönüşümleri başlatmış partidir. Anadolu’nun okulu, yolu, altyapısı olmayan kasaba ve köylerinde, başta şeker fabrikaları olmak üzere dokuma, çimento, demirçelik, maden ve gıda fabrikalarını kurmuş; kamu kaynaklarıyla yerli ve milli üretimi başlatarak kitlesel istihdamı sağlamış partidir. Anadolu’nun teknolojik ve bilimsel geri kalmışlığına son vermek için, ülkemize yabancı uzmanlar davet etmiş ve yurt dışına binlerce öğrenci göndermiş partidir. Cumhuriyet Halk Partisi, 21. Yüzyıl’da da yüksek katma değerli ekonomik büyümeyi, hakça sosyal bölüşümü, çağdaş ve nitelikli eğitimi yurttaşlarımızın refahı için öncelikli amaç edinmiş partidir. Cumhuriyet Halk Partisi, çoğulcu demokrasiyi ve insani kalkınmayı birbirinden ayrılmaz iki hedef olarak belirlemiş öncü partidir.

BİZ, GELENEĞİN VE GELECEĞİN PARTİSİYİZ

Cumhuriyet Halk Partisi, 95 yıllık Cumhuriyetimizle yaşıt olmasına rağmen, ilk günkü ruhla ve ilk günkü heyecanla halkımızı layık olduğu uygarlık düzeyine ulaştırmaya çalışan bir partidir. Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün başlattığı Anadolu Aydınlanması’nın izinde, tüm kadrolarıyla yurttaşlarımızın özgürlüğü, refahı, huzuru ve mutluluğu için yılmadan çalışan bir partidir. Cumhuriyet Halk Partisi, Gücünü Kuvayı Milliye’den ve Kurtuluş Savaşımızdan; Meşruiyetini Amasya’dan, Erzurum’dan ve Sivas’tan, Özgüvenini Cumhuriyet’in iktisadi ve kurumsal reformlarından, Umudunu Gezi’ye katılan yurttaşlarımızdan ve Adalet Yürüyüşü’nde sel olup akan milyonlardan alan bir partidir.

BİZ, ATATÜRKÇÜLÜĞÜN VE SOSYAL DEMOKRASİNİN, BİZ, 21. YÜZYILIN ÖNCÜ PARTİSİYİZ

Cumhuriyet Halk Partisi, Atatürkçülüğü ve sosyal demokrasinin evrensel ilkelerini 21. Yüzyıl koşullarında buluşturan ve harmanlayan bir partidir. Cumhuriyet Halk Partisi, İnsan haklarına ve çoğulcu demokrasiye dayalı Cumhuriyetçiliğin; Eşit yurttaşlık anlayışıyla kültürel zenginliklerimizi kucaklayan Atatürk Milliyetçiliğinin; Sosyal adaleti ve insani kalkınmayı temel kabul eden Devletçiliğin; Farklı yaşam tarzlarına ve inançlara saygılı Laikliğin; Hümanist ve dayanışmacı Halkçılığın; Aydınlanmanın ve demokratik Devrimciliğin partisidir.

BİZ, ÖZGÜR YURTTAŞLARIN VE BİR ARADA YAŞAMIN PARTİSİYİZ

Türkiye, bir kırılma noktasında. Türkiye, bugün tarihi bir kararın eşiğinde. Özgür yurttaşlar olarak kardeşçe bir arada mı yaşayacağız? Yoksa özgürlüğünü yitirmiş ve birbirinden uzaklaşmış kalabalıklara mı dönüşeceğiz? Ülkemiz bugün, kişiselleşmiş, keyfileşmiş tek adam rejiminin tehdidi altındadır. Demokrasimiz, derin bir krizin içindedir.  Tek adam rejimi, Gazi Meclis’imizin egemenlik haklarını elinden almaya çalışmakta, kuvvetler ayrılığı ilkesini hiçe sayarak demokrasimizi işlemez hale getirmektedir. Olağanüstü hal rejimi, hukuk devletini ve yargı bağımsızlığını yok etmekte; hukukun üstünlüğü yerine, üstünlerin hukukunu dayatmaktadır. Türkiye, bugün bir parti devletiyle yönetilmektedir. Türkiye, bu nedenle bir rejim krizi, bir meşruiyet krizi yaşamaktadır. Yurttaşlarımız, baskı ve eziyet düzeni altında mağdur edilmektedir. Milletimizin barış içinde, bir arada yaşama arzusu, korku ve karamsarlık iklimine teslim edilmektedir. Çatışmacı ve ayrıştırıcı dil, halkımızın huzur ve güvenini ortadan kaldırmaktadır. Demokratik bir rejimin asgari koşulu olan adil ve serbest se çimlere gölge düşürülmektedir. Seçimlerin güvenliğinden sorumlu olan kurullar ve görevliler, seçim yolsuzluklarının sebebi haline gelmektedir. Seçimleri kaybedeceğini anlayan iktidar, çareyi seçim hilelerine başvurmakta aramaktadır. Yozlaşmış parti devleti, halkımızın derin demokrasi bilincine ve ülkemizin uluslararası itibarına gölge düşürmektedir. Özgür basının, üniversitelerin ve sivil toplumun sesi kesilmektedir. Muhalifler hapse atılmakta; toplumun diğer kesimlerine karşı sindirme politikası izlenmektedir. Cumhuriyetin özgür yurttaşları yerine, parti devletinin itaatkar kitleleri arzulanmaktadır. Tek adam rejimi, ülkemizin yüzlerce yıllık devlet geleneğini, kurumların hafızasını ve yetişmiş insan kaynaklarını yerle bir etmektedir. Liyakatsizlik, usulsüzlük ve kayırmacılık, her düzeyde yaygınlaşmaktadır. Seçilmişler OHAL düzenlemeleriyle görevlerinden alınmakta; neredeyse tüm kurumlar, kayyumlar ve vasıfsız danışmanlar tarafından yönetilmektedir. Hak edenler dışlanmakta, hak etmeyenler baş tacı edilmektedir. Kamu kurumları ve kadroları çürütülmektedir. İktidar sahipleri doğal kaynaklarımızı ve kamu olanaklarını adaletsizce yandaşlarına dağıtmakta, pervasız yolsuzluklarla ülkemizin üretken sektörlerini iflasa sürüklemektedir.

BİZ, İNSANİ GELİŞMENİN VE HAKÇA BÖLÜŞÜMÜN PARTİSİYİZ

Bugün artık tüm çıplaklığı ile görülmektedir ki, Türkiye’nin çalışan ve üreten kesimleri üretimden hak ettikleri payı alamıyorlar. Ülkemiz nitelikli büyüme potansiyelini gerçekleştiremiyor. Türkiye, üretimde ve bölüşümde uygar dünyanın gerisinde kalıyor. Milyonlarca işçimiz düşük asgari ücretle çalışmak zorunda bırakılıyor. Esnafımız, vergi ve kredi borçlarını ödeyemiyor. Sattığı malın yerine yenisini koyamıyor. Çiftçilerimiz, yüksek girdi maliyetlerini karşılayamıyor. İthalat nedeniyle eziliyor. Düşük ürün fiyatları yüzünden tarlasını terk ediyor. Orman köylülerimiz, sosyal güvenliğe ve emeklilik haklarına sahip olmaksızın çalışıyor. Emeklilerimiz, emekli maaşıyla geçinemiyor. Her geçen gün yoksullaşıyor. Öğretmenlerimiz, düşük maaşa ve kabul edilemez çalışma koşullarına mahkum ediliyor. Yüz binlerce genç öğretmen göreve atanmıyor. Ücretli öğretmenler yoksulluk sınırında çalıştırılıyor. Memurlar, liyakate göre yükseltilmiyor. Atama ve tayinler adaletsiz biçimde gerçekleştiriliyor. KOBİ’ler borç ve vergi yükü altında eziliyor. Yüksek maliyetler nedeniyle zarar edip üretimden çekiliyor. Sanayiciler, istikrarsız dış politika yüzünden pazar kaybediyor. Küresel rekabet avantajını yitiriyor. Ülkemizin genç kuşakları, niteliksiz eğitim sisteminden zarar görüyor. Paralı eğitimden ve kötü sınav sisteminden muzdarip oluyor. Dünya sıralamasında hızla geriliyor. İş bulma umudunu kaybetmiş yüz binlerce gencimiz, okurken çalışmak zorunda kalıyor. Gençlerimiz umutsuzluğa mahkum ediliyor. Öğrenciler, yozlaşmış eğitim sisteminin ve işsizliğin birer kurbanı haline getiriliyor. Tek adam düzeni, baskılar ve liyakatsizlik yüzünden akademisyenleri, yetişmiş ve başarılı profesyonelleri ülkemizden göç  ettiriyor. Ülkemizi bilim ve teknolojide geri bırakıyor. Türkiye, nitelikli göç veren; niteliksiz sığınmacı kabul eden bir ülke konumuna geriliyor. Tek adam rejimi, sömürünün, hukuksuzluğun ve liyakatsizliğin en temel nedeni haline geliyor. Halkımızın karakteriyle bağdaşmayan tek parti devleti, milletimizin ortak aklını ve ortak vicdanını hiçe sayıyor. Milletimizin irade ve geleceğini ipotek altına almaya çalışıyor. Türkiye, bugün önemli bir kararın eşiğinde. Türkiye, bugün Yeniden Kurtuluş’un ve Yeniden Kuruluş’un eşiğinde. Şüphesiz bu vahim koşullar altında bile Aziz Milletimiz, kaderini tek bir kişiye, tek bir aileye, tek bir zümreye, tek bir parti devletine teslim etmeyecek kadar, basiret, cesaret ve adalet duygusuna sahiptir. Çünkü, Türkiye, yeni demokratik bir anayasayı halkımızla birlikte hayata geçirebilecek, Yıkılmış kamu kurumlarını ve yozlaşmış kadroları sil baştan inşa edebilecek; Geri kalmış ve bağımlı ekonomik düzenin yerine milli bir üretim ve bölüşüm sistemi kurabilecek; Yoksulların, ezilenlerin ve adalet arayan mağdurların yanında cesaretle durabilecek; Hak, Hukuk ve Adalet için mücadele edebilecek bir partiye sahiptir. Bu parti, Halkın partisidir. Bu parti, Cumhuriyet’in partisidir. Bu parti, Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Yaşasın Cumhuriyet, Yaşasın Gazi Meclis, Yaşasın Hürriyet, Yaşasın Adalet. Yaşasın Her Türlü Adaletsizliğe, Baskıya ve Sömürüye Karşı Direnen Halkımız. Yaşasın Aziz Türk Milleti.

DEMOKRASİ: HAK, HUKUK, ADALET

Türkiye, demokratik ve uygar dünyadan uzaklaşmaktadır. Yurttaşlarımız, baskıcı ve hukuksuz bir anlayışla yönetilmektedir. 15 Temmuz darbesinin kaos ortamını kullanan siyasal iktidar, 20 Temmuz darbesiyle birlikte, temel hak ve özgürlükleri askıya almış, bir tek adam rejimi kurmuştur. Cumhurbaşkanlığı makamı tarafsız niteliğini kaybetmiş, yurttaşların tamamını temsil etme özelliğini yitirmiştir. Milli iradeyi temsil eden TBMM üzerinde bir vesayet inşa edilmiştir. Meclisin üstünlüğü ilkesi terk edilmiştir. Tek adam rejimi, güçler ayrılığını ortadan kaldırmıştır. Güçlerin tek elde toplanması, gücün yozlaşmasını beraberinde getirmiştir. Yargı tarafsızlığını ve bağımsızlığını kaybetmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının dahi uygulanmadığı bir noktaya gelinmiştir. Yurttaşların haklarının güvencesi olan adalet ve hukuk mekanizmaları devre dışı bırakılmıştır. Düşünce ve ifade özgürlüğü, barışçı gösteri hakkı ve örgütlenme özgürlüğü ortadan kaldırılmaktadır. Otoriterleşen ve tekelleşen iktidar, siyasal çoğulculuğu olanaksız hale getirmektedir. Her türlü muhalefet, muhtelif baskılar ve hileler ile etkisizleştirilmek istenmektedir. Basın, aydınlar, üniversiteler ve sanatçılar susturulmaktadır. OHAL uygulamaları, yurttaşları, kendi ülkelerinde en temel haklarından yoksun bırakmıştır. Tek adam rejimi, uyguladığı korkutma ve sindirme politikaları ile benzeri ancak geri kalmış ülkelerde görülen keyfi ve despotik bir yönetim inşa etmiştir.  Serbest seçimler, güçlükle sürdürülmektedir. Seçim yolsuzlukları, adaletsizlikler ve eşitsizlikler sebebiyle demokrasimize gölge düşmüştür. YSK’nin tarafsızlığı ortadan kalkmış, yurttaşların oylarına sahip çıkmaları zorlaştırılmıştır. Tek adam rejiminin, seçilenleri zorla istifa ettirmesi ve KHK’lerle seçilenlerin yerine kayyum ataması, demokratik temsilcileri ve süreçleri tasfiye etmiştir. Yurttaşlara hizmet verirken tarafsız olması gereken kamu kurumları, keyfileşmiş ve parti devletinin etkisi altına girmiştir. Devlet aklını ve kamu çıkarını temsil etmesi gereken kurumlar, şahsi çıkarları temsil etmeye başlamıştır. Devlet yönetiminde liyakat ve ehliyet ortadan kalkmıştır. Sadakat, liyakatin; partizanlık ehliyetin yerine geçmiştir. Devlet aklı yerini, sarayın aklına bırakmıştır. Bir kişinin ve zümrenin çıkarı, kamu çıkarının önüne geçmiştir. Saray rejimi, 1982 darbe Anayasası’nı değiştireceğini iddia etmiş, ancak 12 Eylül’den bile baskıcı ve geri bir siyasal rejim kurmuştur. Tek adam rejimi, artık Türkiye’yi anayasasız, meclissiz, adaletsiz, bürokrasisiz ve yurttaşsız bir biçimde yönetmeye çalışmaktadır. Cumhuriyet Halk Partisi, bu baskıcı ve çarpık yönetim anlayışına son verecek, tüm Türkiye’yi kucaklayan ve tek bir yurttaşımızı dahi dışarıda bırakmayan yeni bir demokratik anayasayı, tüm partilerle birlikte yaşama geçirecektir.

 

EKONOMİ: ÜRETEN, BÜYÜYEN, HAKÇA BÖLÜŞEN TÜRKİYE

Tek adam rejimi altında Türkiye ekonomisinin büyüme ortalaması gelişmekte olan diğer ülkelerin gerisinde kalmıştır. Türkiye’nin dış borç stoku 450 milyar doları aşmıştır. Özel firmaların birikmiş döviz borçları ve yüksek cari açık nedeniyle döviz kurları sürekli artarken, ülkemiz yüksek faiz ve yüksek kurdan oluşan karanlık bir döngünün içine çekilmektedir. AKP’nin rant ekonomisi bir avuç zengin yaratırken, milyonları yoksulluğa mahkum etmiştir. Ekonominin dengelerini bozan Saray rejimi plansız ve günübirlik müdahaleleriyle Türkiye’yi bir krize sürüklemekle kalmamış, aynı zamanda dolaylı vergilere yaslanarak gelir dağılımındaki adaletsizliği pekiştirmiştir. AKP’nin politikaları Türkiye’yi üretimsizliğe sürüklemektedir. AKP döneminde Türkiye’nin enflasyon oranı dünya ortalamasının beş katının üstüne çıkmış, Türk Lirası son beş yılda en çok değer kaybeden paralardan biri olmuştur. Dışa bağımlılığın artması nedeniyle yükselen döviz fiyatlarıyla yapılan her ithalat mal ve hizmetlere yansımaktadır. Bir avuç yandaş zenginleşirken, hanelerin borçları harcanabilir gelirlerinin yarısına ulaşmıştır. Türkiye’de bugün 16 milyon insanımız yoksul, 6 milyon insanımız işsizdir. Milyonlarca emekçi, açlık sınırının altında asgari ücretle yaşamlarını sürdürmektedir. Çalışanın ve üretenin hakkını vermeyen AKP, Türkiye ekonomisinin ana gövdesini oluşturan çalışanlar, emekliler ve yoksul halkımızın ihtiyaçlarını karşılayabileceği bir refah ortamı yaratamamaktadır. OHAL döneminde temel hak ve özgürlükler askıya alınmış, işçilerin grev hakkını kullanmasına izin verilmemiştir. Sosyal adaleti gerilemiş, toplu sözleşme ve grev hakları kullanılamaz hale gelmiş, ekonomik öngörülebilirlik ortadan kalkmıştır. Türkiye ekonomisi olumsuz anlamda ayrışmış ve temel göstergelerde dünya ortalamalarının gerisine düşmüştür. Dışlayıcı ve ayrıştırıcı kurumsal yapılar inşa eden, rantı vergilendirmeyip teşvik eden, kamu kaynaklarını partizanca kullanan bu baskıcı rejim, milletin geleceğini tehdit eder hale gelmiştir. Ülkemizin teknoloji kullanımını artıran, rekabetçi ve yüksek katma değer üreten bir ekonomiye ihtiyacı vardır. 21. yüzyıl, Türkiye’nin temel ekonomik sorunlarının aşılması için olanaklar sunarken AKP hükümetleri bu fırsatları heba etmektedir. AKP’nin israf ekonomisi yolsuzluğu yaygınlaştırmış, yoksulluğu derinleştirmiştir. Büyümeye rüzgar sağlayacak yatırımlar için uygun bir iklim yaratılmamıştır. Tek adam yönetimi altında Türkiye yatırımsızlık, üretimsizlik ve kirli sanayilerin yanı sıra kötü yönetime de mahkum edilmiştir. Sarayın yarattığı ranta ortak olan % 1, toplumun % 99’una sırtını dönmektedir. CHP olarak bizler, toplumun yok sayılan % 99’undan yana, emekliden, esnaftan, çiftçiden, üretenden ve tüm yoksullardan yana olan bir gelecek amaçlamaktayız. Rant ekonomisinin yerine, büyüme ve gelir adaleti programını uygulayarak toplumun tüm kesimlerine nefes aldıracağız. Bir yandan makroekonomik dengeleri gözetecek ve istikrar sağlayacak, diğer yandan da Türkiye’nin ihtiyacı olan kalkınmacı atılımı gerçekleştireceğiz. Ücretlerin yükselmesini ve gelirin hakça paylaşılmasını sağlarken, üretimde teknoloji atılımıyla daha yüksek katma değer hedeflerimize ulaşacağız.  Bölüşümde adaleti sağlayacağız, mali dengeyi gözeteceğiz, teknoloji yoğun üretime odaklanan ve çağın fırsatlarını kullanan yeni bir ekonomik yapı oluşturacağız. Ülke içindeki ticaret hacmini genişleterek, birbirine bağlı ekonomik bölgeler ortaya çıkmasını sağlayacağız. İhracatta yüksek ve orta yüksek teknoloji yoğunluğuna sahip ürünlerin payını artıracağız. Cari açığı kontrol edilebilir seviyelere getirecek; enflasyon, yüksek faiz ve işsizlik sorununu çözecek, yoksulluğu alt edecek, kişi başına düşen geliri zengin toplumlar seviyesine yaklaştıracağız.

 

EĞİTİM: İŞ GARANTİLİ, PARASIZ, NİTELİKLİ EĞİTİM

 İktidarı boyunca eğitim politikalarını sürekli değiştiren AKP, en değerli varlığımız olan çocuklarımızı deneme tahtasına çevirmiştir. Cumhuriyetin kurduğu eğitim kurumlarının içini boşaltmıştır. Dar gelirli ailelerin çocuklarının nitelikli eğitim olanaklarını ellerinden almıştır. Eğitimin niteliğindeki düşüş, öğrencilerin ve velilerin daha iyi bir gelecek hayallerini boşa çıkarmıştır. Aileler ve gençler için bu durum, büyük bir umutsuzluğa sebep olmaktadır. İyi ve kaliteli eğitim, yüksek gelirli dar bir azınlığın ayrıcalığı haline gelmiştir. Parasız ve nitelikli okulların oranı azalırken, velilerin gereksinim duymadığı okulların sayıları hızla artırılmaktadır. Devlet yurtlarının sayısının yetersiz ve kalitelerinin düşük olması nedeniyle, ailelerin eğitim harcamaları artmaktadır. Ekonomik sıkıntı içindeki aileler, çocuklarını tarikat yurtlarına göndermek zorunda kalmaktadır. AKP politikalarının sonucunda öğrencilerimizin başarı düzeyi gerilemiş, uluslararası testlerdeki performansları düşmüştür. İktidarın dogmatik ve tutarsız eğitim anlayışı, insan kaynaklarının verimsiz bir biçimde kullanılmasına ve teknolojik yatırımların heba edilmesine neden olmuştur. AKP, eğitim kaynaklarını beceriksizce ve savurganca yönetmektedir. Niteliksiz uzmanların elinde tasarlanan eğitim sistemi, nitelikli iş gücünün oluşmasına olanak sağlamadığı gibi, büyük bir işsizler ordusunun ortaya çıkmasına da yol açmaktadır. Bugün dünyada, bilim ve teknoloji büyük bir hızla gelişmekte, ülkelerin refahı ve bireylerin yaşam standartları buna bağlı olarak yeniden şekillenmektedir. Dünyaya entegre olabilmek, nitelikli ve becerikli iş gücünün yetiştirilmesi ve istihdam edilmesi ile mümkündür. AKP’nin eğitim sistemiyle Türkiye’nin dünyanın gelişmiş ekonomileri arasına girmesi hayaldir. Bu eğitim modeli, Türkiye’yi içine girdiği orta gelir tuzağındançı karmak bir yana, gerilemesine neden olacaktır. Türkiye’nin dünyadaki teknolojik değişimi takip edebilmesi ve bazı alanlarda öncü olabilmesi için yetkin, beceri düzeyi yüksek ve sorgulayan gençler yetiştirmesi gerekmektedir. Oysa AKP, iktidarını muhafaza etmek için itaatkar, ve koşulsuz biat eden bir gençliğe ihtiyaç duymaktadır. AKP’nin eğitim sistemi, dünya ile rekabete, bilgi ekonomisine ve Endüstri 4.0’ın gereklerine yanıt vermemektedir. İyi bir eğitim sistemi için çağın gerektirdiği nitelikte öğretmenlerin yetiştirilmesi ve iyi koşullarda istihdam edilmesi gerekmektedir. Bugün Türkiye’de atanmamış on binlerce öğretmen kadro beklemekte, öğretmenler uzmanlık alanlarında çalışamamaktadır. Gelecekten umudunu kesen öğretmenler, düşük gelirli başka işlerde çalışmaya zorlanmaktadır. Bir yandan öğretmenlik mesleğinin düşen itibarı, diğer yandan da görece azalan maaşlar yüzünden meslekte ciddi sorunlar ortaya çıkmaktadır. Buna özellikle yönetim kademelerinde gözlemlenen partizanca atamalar eklendiğinde, eğitim politikalarının liyakate göre şekillenmediği görülmektedir. Benzeri bir durum, iktidarın üniversite politikalarında da mevcuttur. Tek adam yönetimi Türkiye’nin seçkin üniversitelerinde kadrolaşmayı amaçlamaktadır. YÖK aracılığıyla üniversite yönetimleri, üniversite yönetimleri aracılığıyla ise akademisyenler üzerinde baskı kurmaya çalışmaktadır. Partizanca yapılan rektör atamaları yüzünden üniversite özerkliği zarar görmektedir. Kadro ve kaynak tahsisatı siyasal itaate bağlı olarak yapılmaktadır. Tekçi zihniyet, itaat etmeyen ya da eleştirel konumdaki akademisyenleri soruşturmalarla yıldırmaktadır. KHK’lerle meslekten atmaktan çekinmemektedir. Siyasal ve idari baskıların yanı sıra, kayırmacı istihdam politikaları yüzünden, üniversitelerde eğitimin niteliği düşmektedir. Bilimsel üretim yapması gereken üniversiteler, teker teker hükümetin arka bahçesine dönüştürülmekte, bu yüzden nitelikli akademisyenler yurt dışında iş aramaya başlamaktadır. Demokrasi eksikliği, niteliksiz eğitime ve beyin göçüne yol açmaktadır. Bu şartlar altında üniversitelerimiz ülkemizin ihtiyaçlarına uygun mezunlar verememekte, mezunlarımızın çoğu işsiz kalmaktadır. Başarılı olan gençler ise yurt dışına çıkmaktadır. CHP’nin hedefi, anayasal bir hak olan çağdaş, nitelikli ve parasız bir eğitimi okul öncesinden üniversiteye kadar sağlamaktır. Ancak böyle bir eğitim modeliyle katma değeri yüksek üretimin artması ve vasıflı iş gücünün yetiştirilmesi mümkündür. Bilimsel ve sorgulayıcı eğitim, ülkemizin demokrasisinin ve kalkınmasının temel koşuludur.

TOPLUMSAL BARIŞ: KARDEŞLİK VE BİRLİKTE YAŞAM

 AKP, iktidarını devam ettirebilmek için Türkiye’nin bir arada yaşama kültürüne darbe vurmaktadır. Dinsel, etnik ve siyasal kimlikleri birbirine karşı kullanmakta, açılım adı altında gizli pazarlıklar, çözüm görüntüsünde inandırıcılıktan uzak vaatler üretmektedir. Her bir açılım, fiyasko ile sonuçlanmakta, her bir açılım başka bir toplum kesiminin ötekileştirilmesi ile sona ermektedir. Tek adam rejimi, karşılaştığı her sorunu, daha büyük sorunlar ve krizler yaratarak aşmaya çalışmaktadır. Varoluşunu adeta toplumsal kutuplaşmanın sürekli tırmandırılmasına bağlamaktadır. AKP’nin Kürt Sorunu’nu çözme vaatlerinin akıbeti de benzer olmuştur. AKP, Kürt Sorunu’nun çözümü için bir hukuki yapı oluşturmaktan kaçınarak, gayrı resmi mekanizmaları ve merdiven altı süreçleri uygulamaya sokmuştur. AKP hükümetlerinin çıkarcı ve samimiyetsiz açılımları, seçim dönemlerinde verip de tutmadıkları vaatlerin ötesine geçmemiştir. Türkiye’de toplumun etnik, dinsel, mezhepsel ve yaşam tarzı ekseninde kutuplaştırılması, artık sürdürülemez bir noktaya gelmiştir. Tek adam rejimi ve şahsileşmiş parti devletinin, tüm yurttaşlarımızı kucaklamayan, ortak bir paydada buluşturmayan anlayışı, Türkiye’yi kalkınmış ve demokratik ülkelerin gerisinde bırakmaktadır. AKP’nin Cumhuriyet tarihiyle hesaplaşma çabası, ülkenin yetişmiş insan kaynaklarına ve ilerleme motivasyonuna zarar vermektedir. Toplumsal barış için gerekli güven ve huzur iklimi ortadan kaldırılmaktadır. İşte bu koşullarda CHP, hiçbir yurttaşımızı inancı, kökeni ve kimliği nedeniyle dışlamayacak ve ötekileştirmeyecektir. Her bir bireyi demokratik bir yurttaşlık anlayışıyla kucaklayacaktır. Özgürlükçü yurttaşlık siyasetimizin ve Cumhuriyet anlayışımızın gereği budur.

 DIŞ POLİTİKA: İSTİKRAR VE İTİBAR

 AKP iktidarı, dış politikada Türkiye’nin kurumlarını ve teamüllerini hiçe sayan bir tek adam diplomasisi yaratmıştır. Türk dış politikası, tutarsız ve değişken bir nitelik kazanmış, güvenilirliğini yitirmiştir. Bu yüzden Türkiye, uluslararası arenada her geçen gün daha da yalnızlaşmıştır. Ekonomik ve siyasi gücüyle bağdaşmayan maceracı dış politika, Türkiye’nin bölgedeki etkisini azaltırken, başta sınır ticareti olmak üzere ekonomik çıkarlarımıza zarar vermiştir. Tek adam diplomasisi, ülkemizin üyesi olduğu tüm uluslararası kurumlarda itibarının kaybolmasına yol açmıştır. Türkiye, neredeyse tüm komşularıyla sorun yaşar hale gelmiştir. Ülkemiz, bölgesinde çözüm üreten bir ülke olmaktan hızla uzaklaşarak, kriz üreten bir ülke konumuna sürüklenmiştir. Arap Baharı’na fırsatçı ve yayılmacı bir biçimde yaklaşan saray diplomasisi, takip ettiği maceracı politikalar yüzünden Türkiye’nin büyük bir Suriyeli sığınmacı göçüyle karşılaşmasına neden olmuştur. Suriyeli sığınmacı krizi sadece yarattığı insani dramlar nedeniyle değil, ülkemize yüklediği ekonomik maliyetlerden dolayı da ciddi bir sorun haline gelmiştir. AKP’nin mezhepçi, çatışmacı, yanlı ve maceracı dış politikası, Orta Doğu’daki pek çok radikal grupla hükümeti yan yana getirmiş ve uluslararası itibarımızı zedelemiştir. Türkiye artık belli bir mezhep ve inanç siyasetinin temsilcisi haline gelmiştir. Bunun sonucunda, Orta Doğu’da Katar dışında Türkiye’nin iyi ilişki içinde olduğu bir ülke neredeyse kalmamıştır. Tek adam diplomasisi, tek boyutlu bir dış politikaya yol açmıştır. Türkiye Orta Doğu’da geçmişte devlet politikası olarak inşa ettiği, çok taraflı ve çok boyutlu ilişkilerini kaybetmiştir. Tüm bunlara karşın tek adam rejimi diplomatik yenilgilerin ve başarısızlıkların üzerini, hamasi bir küresel itibar ve liderlik söylemi ile örtmeye çalışmaktadır. Orta Doğu’da pusulasını kaybeden saray rejimi, Avrupa Birliği ile ilişkilerde de üyelik hedefinden uzaklaşmıştır. AKP’nin kavgacı ve tutarsız diplomasisi, Avrupa ülkeleriyle daha önce hiç yaşanmamış türden krizlere neden olmuştur. Avrupa’daki yurttaşlarımızı doğrudan etkileyen bu krizler, onların kimi kazanımlarını tehlikeye atmıştır. Dahası, tek adam siyasetinin çatışmacı politikaları, yurt dışındaki yurttaşlarımızın kendi aralarında kutuplaşmalarına neden olmuştur. Türkiye’de AKP’nin körüklediği gerilimler, gurbetçilerimizin yaşadığı ülkelere de yayılmıştır. İç kamuoyuna pompalanan itibar ve liderlik propagandasına rağmen, saray rejimi AB nezdinde Türkiye’ye sürekli itibar kaybettirmektedir. Demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkeleri zarar gördükçe, bir zamanlar Türkiye’nin AB’ye katılması için lobi yapan siyasal grup ve ülkeler bu çabalarından vazgeçmiştir. Bu yüzden, yurttaşlarımız vize muafiyeti başta olmak üzere haklı taleplerini elde edememiştir. On beş yıl içinde Türkiye, Avrupa Konseyi’nin ve Avrupa İnsan Hakları sisteminin en sorunlu ülkesi konumuna gelmiştir. Tek adam diplomasisi  AB’den NATO’ya Orta Doğu’dan Balkanlara kadar neredeyse tüm ilişkilerde halkımıza ağır maliyetler ödetmeye başlamıştır. Türkiye’nin dış dünyada yeniden saygınlığını kazanması, güvenilir, güçlü ve etkin bir ülke konumuna gelmesi ancak tarafsız, adil ve akılcı bir dış politika ile mümkündür. Bunun için kavgacı, hamasi, şahsileşmiş, dogmatik ve maceracı tek adam politikalarına son verilmelidir. Türkiye ekonomisinin hızla büyüyebilmesi ve rekabetçi sektörlerimizin gelişebilmesi için, krizlerden uzak duran ve iş birliğine açık bir dış politika elzemdir. Dış dünyada istikrar ve itibar, “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesinin yeniden yaşama geçirilmesi ile mümkündür. 21. Yüzyılda Türkiye’nin diplomatik ve ekonomik çıkarları ancak bu yolla korunabilir.

FOTO DEMOKRASİ: HAK, HUKUK, ADALET

 “Dünyanın bütün nehirleri adalete susamış bir insanın susuzluğunu gidermeye yetmez.” Şirazlı Sadi 32 Türkiye’de demokrasimizin karşılaştığı en büyük tehlike, gücü tek elde toplamaya çalışan saray rejiminin, hukuku hiçe sayması, iktidarda kalabilmek için siyasal çoğulculuğu ve serbest seçim mekanizmalarını ortadan kaldırmış olmasıdır. Demokrasiyi barış içinde bir arada yaşamanın nihai amacı olarak görmeyen, toplumsal ilişkilerin bir yöntemi olarak benimsemeyen bu anlayış, özgürlükleri ve hukuku kendi varlığına karşı bir tehdit olarak algılamaktadır. Halkımızın ortak aklını ve ortak vicdanını hiçe sayan tek adam rejimi, Türkiye’nin demokrasi birikimini ve ekonomik kaynaklarını heba etmektedir. Kuvvetler ayrılığı ile dengelenmeyen, bağımsız kurullarca dengelenmeyen ve özgür medya tarafından denetlenmeyen bir rejim ancak otoriter bir rejim olabilir. Türkiye, layık olmadığı ve hak etmediği bir tek adam rejimi karşısında itaate zorlanmaktadır. Bu rejimde yurttaşlarımız, her geçen gün özgürlüğünü biraz daha kaybetmekte ve biraz daha sindirilmektedir. Cumhuriyet Halk Partisi, yurttaşlarını sindirmeye ve kişiliksizleştirmeye çalışan hiçbir otoriter anlayışa boyun eğmeyecektir. Bu otoriter anlayış, demokrasinin ve hukuk devletinin kurumlarını, en başta TBMM’yi etkisizleştirmeye çalışmaktadır. Anayasa Mahkemesi, yüksek yargı organları, sivil toplum, sendikalar ve bağımsız basın içeriden çürütülmekte ve baskı altına alınmaktadır. Anayasal kurumlar pasifleştirilmekte, demokratik kitle örgütleri işlemez bir konuma sürüklenmektedir. Tek adam rejimi Türk demokrasisini, kurumsuz ve kuralsız bırakmaya çalışmaktadır. CHP, bu kurumsuzlaştırmaya ve ilkesizleştirmeye izin vermeyecektir. Tek adam rejimi, Türkiye’de devlet gücü ve siyasal parti arasında bir özdeşlik yaratmaya ve rakip siyasal partilere varoluş hakkı tanımayan bir rejim kurmaya çalışmaktadır. Demokratik seçimlerle iktidara gelen bir partinin, iktidarda kalabilmek için kamunun tüm olanaklarını kullanması ve siyasal rekabet koşullarını bozması ancak yozlaşmış ve baskıcılaşmış bir yönetimin yerleştiğinin göstergesi olabilir. Tek adam rejimi, yurttaşlarımıza bir parti devleti anlayışını dayatmaya çalışmaktadır. CHP bu dayatmaya karşı, her türlü demokratik mücadele biçimini kullanacaktır. Tek adam rejimi, kurduğu kayırmacı ilişkiler yüzünden ülkenin yönetici kadrolarını liyakat ve ehliyetten uzaklaştırmaktadır. Kamu yönetiminde ve iş yaşamında hakkaniyet ortadan kalkmakta, tek adam hukuku tüm ilişkileri etkisi altına almaktadır. Bu yüzden meslek ahlakı yerini, yanaşmacı itaat kültürüne bırakmaktadır. Kamu görevlileri, halkın genel çıkarlarını değil, iktidarın çıkarlarını gözeterek karar almaktadır. CHP, yurttaşların çıkarlarını ve onurlarını zedeleyen kayırmacılık kültürüne karşı, liyakat ve hakkaniyeti savunacaktır. Devlet işlerinde partizanlığada, kayırmacılığa da yer vermeyecektir. Tek adam rejimi, yurttaşları manipüle edebilmek için haber kaynaklarını tekelleştirmekte, bu yolla gerçekleri örtmeye çalışmaktadır. Basın özgürlüğü ve bilgiye erişim hakkı tehlike altındadır. Kamuoyu manipüle edilmekte, gazeteciler hapse atılmaktadır. Çok seslilik engellenmekte, sansür ve manipülasyon demokratik iletişimin yerine geçmektedir. Tüm otoriter rejimler gibi AKP rejimi de en çok gerçeklerden korkmaktadır. CHP, yurttaşların gerçekleri arama ve yayma hakkını koruyacaktır. Yurttaşların özgürlüğü, ancak bilgiye erişimleri olduğu sürece mümkündür. CHP, otoriter siyaset karşısında, yurttaşların hakikat ve adalet arayışını cesurca savunacaktır.

ÖZGÜR YURTTAŞLAR CUMHURİYETİ

• Tek adam rejiminin askıya aldığı ya da ihlal ettiği tüm anayasal ve evrensel hakların yeniden kullanımını sağlayacağız.

• Başta OHAL olmak üzere tüm bu uygulamaları sonlandıracak, yarattıkları tahribatı ortadan kaldıracağız.

• Yurttaşlara dönük işkenceye varan şiddeti, eziyeti ve onur zedeleyici tüm uygulamaları sonlandıracağız.

• 20 Temmuz dahil tüm darbelerin izlerini silecek, yürürlükte olan darbe yasalarını kaldıracağız.

• Barışçıl toplantı ve gösteri hakkının hiçbir koşulda kısıtlanmaması ve demokratik tepkilerin özgürce ifade edilmesiyle yetinmeyecek, nefret söylemi ve şiddet çağrısı içermediği sürece en aykırı fikirlerin savunulmasını dahi yasal güvence altına alacağız.

• Yurttaşlarımızın sindirilmesine, baskı altına alınmasına, suçlulaştırılmasına ve fişlenmesine yönelik yerleşik tüm uygulamalara son vereceğiz.

• Tarafsız ve sorumsuz bir Cumhurbaşkanı için düzenlenmiş cumhurbaşkanına hakaret suçunun, partili ve siyaset yapan bir parti genel başkanına zırh, muhaliflerini yıldırma ve cezalandırma aracı olarak kullanıldığı dönemde yaratılan tüm mağduriyetleri af ve tazmin edeceğiz.

• Kamu görevlilerine hakaret suçunun ifade ve eleştiri özgürlüğünü kısıtlayacak şekilde kullanılmasına son vereceğiz.

• Özgürlükçü demokrasinin teminatı olan örgütlenme hakkının ve örgütlü toplumun önündeki tüm engelleri kaldıracağız.

• Çoğulculuğu ortadan kaldıran baskıcı ve tekçi iktidar anlayışının ürünü tüm uygulamaları sonlandıracağız.

 

HALKIMIZA YAKIŞAN DEMOKRATİK BİR ANAYASA

 • Kuvvetler ayrılığı ilkesini tavizsiz bir biçimde yaşama geçiren, evrensel insan haklarına saygılı, sosyal adalet ve eşit yurttaşlık ilkeleri üzerine inşa edilmiş, yeni bir Anayasa hazırlanmasına öncülük edeceğiz.

• Yeni Anayasanın tüm siyasal partilerin, sivil toplum kuruluşlarının, demokratik kitle örgütlerinin, meslek örgütlerinin, sendikaların ve yurttaş inisiyatiflerinin geniş katılımıyla hazırlanmasını sağlayacağız.

• Tek adam rejimine karşı, yurttaşlarımızın adalet ve hukuk özlemini yansıtan, siyasal çoğulculuğu ve bir arada yaşama kültürünü yeşertecek yeni bir toplumsal sözleşmeyi hayata geçireceğiz.

• Yeni Anayasamızda yasama yetkisinin devreden ve TBMM iradesinin gasp edilmesine yol açan Kanun Hükmünde Kararname ve Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi uygulamalarına son vereceğiz. • Cumhurbaşkanlığı’nı tüm ulusu temsil edecek şekilde tarafsız ve partiler üstü bir konuma getireceğiz. Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini sembolik düzeyde sınırlı tutacağız.

 • Cumhurbaşkanı’nın kuvvetler ayrılığı ilkesiyle çelişen üst düzey bürokratları ve yüksek yargı mensuplarını atama yetkilerini sınırlayacağız.

GÜÇLENDİRİLMİŞ MECLİS, GÜÇLENDİRİLMİŞ YURTTAŞLAR

 • Gazi Meclis’imizi, tüm yurttaşların temsil edildiği, ortak aklın ve ortak vicdanın yansıtıldığı bağımsız bir yasama ve etkin denetim organı olarak güçlendireceğiz.

• Kanun tekliflerinin TBMM Genel Kurulu’ndan önce kamuoyunda ve ilgili komisyonlarda tüm paydaşların katılımıyla, yeterince tartışıldıktan sonra görüşülmesi yöntemini benimseyeceğiz.

 • TBMM Komisyonlarını işlevsizleştiren, Genel Kurul’da tartışma olanağını ve kaliteli yasama olanağını ortadan kaldıran torba kanun uygulamalarını sonlandıracağız.

• Temel kanun usulünün istismarı ile yasamanın işlevsizleştirilmesine izin vermeyeceğiz.

• Meclis içtüzüğünü, TBMM’nin demokratik işleyişini ve siyasal çoğulculuğu sağlayacak şekilde değiştireceğiz.

• İçtüzük değişikliklerini tüm partilerin öneri ve katılımıyla ve nitelikli çoğunluk arayarak yapacağız.

• Milletvekillerinin yargılanması süreçlerinde tutuksuz yargı lamayı ilke haline getireceğiz. Hükmü kesinleşmemiş tüm tutuklu milletvekillerinin serbest bırakılması için gereken yasal düzenlemeleri hızla yapacağız.

• TBMM’nin elinden alınan denetim yetkilerini iade edecek, mevcut yetkilerini güçlendireceğiz. • Bütçe hakkının devredilemezliği ilkesini ihlal eden Cumhurbaşkanı yetkilerini kaldıracak, bu yetkileri yeniden TBMM’ye vereceğiz.

• TBMM’de Kesin Hesap Komisyonu’nun daimi bir ihtisas komisyonuna dönüştürülmesini; sürekli, etkin, şeffaf ve yürütmeden tam bağımsız bir şekilde çalışmasını sağlayacağız.

 • TBMM adına kamu harcamalarını denetleyen Sayıştay’ı yeniden etkin kılacak, özerk bir yapıya kavuşturacağız. Sayış tay raporlarının TBMM’ye zamanında, eksiksiz ve düzenli olarak sunulmasını sağlayacağız.

OHAL’İN KALDIRILMASI VE MAĞDURİYETLERİN GİDERİLMESİ

• OHAL’i kaldıracak ve KHK düzenine son vereceğiz. KHK’leri Anayasal denetime açacağız.

• OHAL’den mağdur olan yurttaşların mağduriyetlerini evrensel hukuk ilkeleri ve demokratik değerler çerçevesinde gidereceğiz.

• Uzun ve keyfi gözaltılar, uzun tutukluluk ve savunma hakkının ihlali uygulamalarını sonlandıracağız. Masumiyet karinesini güvence altına alacağız.

• OHAL ilanını takiben yasa dışı ve keyfi biçimde uygulanan yurt dışı çıkış engellemelerine derhal son vereceğiz. Anayasal bir hak olan seyahat özgürlüğünü sağlayacağız.

• OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu’nu kaldıracak ve OHAL işlemlerini doğrudan yargı denetimine açacağız.

• Bu süreçte yargı kararı olmaksızın işini kaybeden, ihraç edilen ve hakları ihlal edilen insanlarımızın haklarına kavuşmasını sağlayacağız.

• OHAL döneminde gerçekleştirilen kamu ihalelerinin ve idari işlemlerin bağımsız bir komisyon tarafından incelenmesini sağlayacağız.

• Yargı kararı olmaksızın kapatılan sivil toplum örgütleri ve basın organlarının durumlarının yargı tarafından incelenmesini ve karara bağlanmasını olanaklı kılacak yasal düzenlemeleri yapacağız.

• OHAL uygulamaları nedeniyle, hukuka aykırı bir şekilde mağdur edilen kişi ve kurumların idari ve yargısal başvurularda bulunmalarının önündeki engelleri kaldıracağız.

ŞEFFAF SİYASET, HAKÇA REKABET

• 12 Eylül’ün ruhunu yansıtan % 10 seçim barajını ve adil temsilin önündeki tüm engelleri kaldıracağız. • % 1’in üzerinde oy alan partilerin parlamentoda temsil edilmesini sağlayacak biçimde Türkiye Milletvekilliği’ni getireceğiz.

• Seçim kanunlarını ve Siyasi Partiler Kanunu’nu, siyasal çoğulculuğu ve katılımcılığı artıracak ve parti içi demokrasiyi güçlendirecek şekilde yeniden düzenleyeceğiz.  

• YSK’yi siyasi iradenin güdümünden çıkaracak, YSK kararlarını Anayasa Mahkemesi d