Tevazu ayı Ramazan

Mümin her şeyden önce Rabbine karşı tevazu üzere olur. Sonra başta Efendimiz Aleyhisselam başta olmak üzere geçmişte yaşamış ve yaşayan tüm İslam büyüklerine, anne babasına, dostlarına, bütün insanlara karşı alçak gönüllü olur.

Arşiv.

Mehmet Nezir Gül

Kimi insanları görür görmez ısınırsınız. Tavırlarındaki incelik, hareketlerindeki nezaket, sosyal ilişkilerindeki adabı muaşeret, o kişiye gönül dünyanızda yüksek bir yer sağlamıştır bile.

Kimilerine de yaklaşamazsınız. Enaniyet, kibir, ego, tavan yapmıştır.

İdrak ettiğimiz şu Ramazan ayında bir Müslümanın bu açıdan dikkat etmesi gereken en önemli bir ahlaki özellik tevazu sahibi olmaya çalışmasıdır.

Tevazu; olumlu ve üstün niteliklerini ortaya koymaktan kaçınma, alçak gönüllü olmadır. Bunu yaparken de onur ve şahsiyetinden taviz vermemek, zillete düşmemektir.

Tevazu “gösterişsizlik, gösterişsiz olmadır.

Kendini küçük görme, büyüklenmemedir. Layık olduğu durumdan daha aşağı görmesi, o hale razı olmasıdır. Ama aşağılanma veya buna razı olma değildir elbette.

Alçakgönüllülük, kibirsizlik, kibirli olmamadır.” Unutulmasın ki büyüklük sadece Allah’a mahsustur.

Yürüyüşünde, endamında kendini bilen, hareketlerini kontrol eden, kimseye sataşmayan, haddini bilmeyenler kendisine rahatsızlık verdiğinde de onları kendi hallerine bırakmadır. “Rahmân’ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) «Selam!» derler (geçerler)” (Furkan, 25/63)

İnsanlardan yüz çevirmeme, kimseyi küçümsememe, böbürlenmemedir. “Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez.” (Lokman, 31/18)

“Tevazuun ifrat derecesine tekebbür, tefrit derecesine zillet (mezellet) denir. Asıl tevazu, bir kimsenin akranlarına ve kendisinden aşağı mertebede olanlara karşı gösterdiği alçak gönüllülüktür.”

Tevazuda aşırı gitmek de kibrin tuzağına düşme ve gizli enaniyet sebebi olabilir ki bundan kaçınılmalıdır.

***

Mümin her şeyden önce Rabbine karşı tevazu üzere olur. Sonra başta Efendimiz Aleyhisselam başta olmak üzere geçmişte yaşamış ve yaşayan tüm İslam büyüklerine, anne babasına, dostlarına, bütün insanlara karşı alçak gönüllü olur.

Mütevazı olanı, alçak gönüllü olan bir mümini, Cenabı Allah yüceltir, itibarını artırır.

“Sadaka malı eksiltmez, kul affederse Allah mutlaka onun şerefini arttırır, biri Allah için tevazu gösterirse Allah da onu yüceltir” denilmektedir (Müsned, II, 386; Müslim, “Birr”, 69; Tirmizî, “Birr”, 82).

Tevazu gösteren melekleşir. Kibre yönelen de iblisin yoluna girmiş olur. İblisin yoluna giren de cennetten çıkarak cehenneme yönelmiş, Allah’ın rahmetinden uzaklaşmış olur.

Müslüman da zaten teslim olan, Allah’ın emir ve yasakları karşısında boyun büken, “Allah’ın iradesine teslim olan” demektir.

Allaha karşı tevazu kendi acziyetimizi bilmektir.

Kullara karşı da hiçbir gizli gündem taşımadan, farklı beklentilere girmeden, tamamen Allah rızası için yapılmalıdır. Bir çıkar, makam, maddi veya manevi imkân için yapılırsa bu tevazu olmaz. Ve yapılan bu iş Allah’ın rızasını getirmez. “Allah bana birbirinize karşı mütevazı olmanızı, kimsenin kimseye üstünlük taslamamasını vahyetti” (Müslim, “Cennet”, 64; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 40; İbn Mâce, “Zühd”, 16, 23).

***

Peygamber Efendimiz Aleyhisselam, bu konuda da bize örnektir. Dışarıdan gelen biri, cemaatin içinde olan Allah Resulünü ayrıcalıklı konumundan, kılık kıyafetinden değil tevazu ve güler yüzünden tanırdı.

Bir defasında huzuruna çıkan bir bedevi çok heyecanlanmış, titremeye başlamıştı. Onun bu halini gören Efendimiz Aleyhisselam, teskin etmişti:

“Sâkin ol! Ben kurutulmuş etle beslenen bir kadının oğluyum” (İbn Mâce, “Et'ime”, 30)

Kendi işlerini kendisi yapar, kimseye, ailesine yük olmazdı. Bulunduğu mecliste herkes ona saygı göstermekle beraber, o, ayrıcalıklı bir muamele istemezdi. Çocukla çocuk, büyükle büyük olurdu.

“Allah Teâlâ bana, 'O kadar mütevâzî olun ki kimse kimseye böbürlenmesin; kimse kimseye zulmetmesin!' diye emretti.” (Müslim, Cennet, 64)

Abbâs (r.a.) Resûlullah Efendimiz’e:

“Yâ Resûlallâh! Kendiniz için bir taht edinip orada otursanız. Halk sizi rahatsız ediyor” dedi.

Cevap, açık ve netti:

“Hayır! Allah beni içlerinden alıp huzûra kavuşturuncaya kadar aralarında duracağım. Varsın ökçelerime bassınlar, elbisemi çekiştirsinler, kaldırdıkları tozlar beni rahatsız etsin!”

RAMAZAN
Huzursuz kalplere ilaç

RAMAZAN
Sızlanmak yerine çabalamak

RAMAZAN
Tespih ayı Ramazan