Tarihe kayıt düşülmüş mülakatlar

81 yıllık ömrünün büyük kısmını hadis alanında yaptığı hizmetlerle, eserlerle ve yetiştirdiği talebelerle tezyin eden ve hâlâ çalışmalarını sürdüren İsmail Lütfi Çakan, geride bıraktığı ve büyük kısmı dergi sayfalarında kalan söyleşilerini ve kendisi ile yapılan mülakatları bir araya getirerek yayımladı.

Kamil Büyüker
İsmail Lütfi Çakan

Bir edebî tür olarak röportajlar ya da eski adıyla mülakatlar, çoğu zaman dikkatten kaçmış ve dergilerin, gazetelerin sayfalarında sütunlarında unutulmuştur. Mülakatı yapan veya mülakat yapılan kişi eğer bu noktada bir çaba içerisine girmezse bu kıymetli metinler, insaflı bir yayıncı ya da dikkatli bir araştırmacının derlemesine kalmıştır.

81 yıllık ömrünün büyük kısmını hadis alanında yaptığı hizmetlerle, eserlerle ve yetiştirdiği talebelerle tezyin eden ve hâlâ çalışmalarını sürdüren İsmail Lütfi Çakan, geride bıraktığı ve büyük kısmı dergi sayfalarında kalan söyleşilerini ve kendisi ile yapılan mülakatları bir araya getirerek yayımladı. Söyleşiler-Sordum Söylediler, Sordular Söyledim(Çamlıca yay. 2024, 480 s.) başlığı ile yayımlanan kitap, arşiv değeri taşıyan 1970’li yıllarda Hakses ve Altınoluk’ta yayımlanmış İsmail Lütfi Çakan’ın yaptığı 4 önemli söyleşi ile başlıyor.

1968’den beri yazı hayatının içinde olan ve muhtelif dergilerde yazarlık, yayın kurulu üyeliği vazifesinde bulunan İsmail Lütfi Çakan Hocanın, Söyleşiler kitabı içinde 40 söyleşi ve bunları hülasa eden mufassal 2 söyleşi yer alıyor.

SORDUM SÖYLEDİLER…

Kıraat ilminde otorite olan Reisü’l Kurra Mehmet Rüştü Aşıkkutlu (1901-1980) hayatta iken İsmail Lütfi Çakan Hoca Hakses Dergisi için bir söyleşi gerçekleştirmiş. Kitap, Haziran 1975 tarihinde yayımlanan bu önemli tarihi kayıtla başlıyor. Rüştü Aşıkkutlu Hoca ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nda bir odada ziyaretle gerçekleştirilen ve yazılı olarak verilen röportaj, Osmanlıca el yazısı ve imzası ile verdiği cevapla kayıt altına alınmış ve kitapta el yazısı cevapları da yer almış. Kitabın ilerleyen sayfalarında Prof. Dr. Salih Tuğ, Amasyalı Ahmet Emrî Yetkin ve merhum Sabri Akdeniz ile mülakat yer alıyor. Yine tarihi bir kayıt da Amasyalı Ahmet Emrî Yetkin (1886-1974) ile yapılmış. Son dönem dersiamlarından, âlim ve şair Ahmet Emrî hakkında yapılan söyleşide Arap ve Fars dili edebiyatına dair vukufiyeti, Şeyh-i Ekber’in münacaatına yaptığı nazmen tercümeyi öğreniyoruz. Ayrıca muhtelif manzumelerini bir araya getirerek Mecmua-i Eş’ar adıyla gayr-ı matbu bulunduğunu Süleymaniye Kütüphanesi müdürü Muammer Ülker Bey’de bu eserin yer aldığını da öğreniyoruz.

Kitapta Hz. Peygamber, Hadis-Sünnet ve Ümmet, Din, Toplum ve Hayat, Bazı Kavram, Kurum ve Tartışmalar ve Hadis Tetkikleri Dergisi için verilen iki sayı devam eden mülakat yer alıyor.

TİYATRO ESERİNİN BASILMA HİKÂYESİ

Bir yönüyle hatıraların da konuşulduğu söyleşilerden Hocanın hayatından ilginç pasajlar da yer alıyor. Yüksek İslam Enstitüsü’nde talebelik yıllarında kaleme aldığı Onlar Böyleydi isimli tiyatro eserinin basımıyla ile ilgili yaşadığı olaylar dikkat çekici. Elinde Samsun Ladik’te iken oynadığı ve daktilo ettiği tiyatro eseri ile yola düşer:

“Bir arkadaşımla beraber doğru Sönmez Neşriyat’a gittik, elimde o sayfalar. Rahmetli Ali İhsan Yurt Hoca Efendi Sönmez Neşriyat’ın yayın müdürüydü. Ayakkabılarımızı çıkardık, içeri girdik. Dedim ki “Ben Yüksek İslam Enstitüsü talebesiyim. Şöyle bir piyes hazırladım. İmam Hatip okulları halka sunacak piyes bulamıyor. Bizim derdimiz camiye gelmeyen cemaate sinema salonlarında bu tiyatro eserlerini, böyle piyesleri oynayarak mesajımızı vermek. Bunun denemesini de yaptık. Hz. Ömer’in Adaleti piyesiyle. Çok ilgi görüyor ama bir ikincisi yok. Ben şöyle bir şey hazırladım. Eğer bunu basarsanız ben eminim ki Türkiye’nin her tarafında oynanacak.” Ali İhsan Yurt Hoca, Allah rahmet eylesin, şöyle bir piyesin kahramanlarına baktı: Sahâbîler… Hz. Ömer, Hz. Osman ve Ebû Zer. Sahabe döneminde geçen bir olay… Nezaketen biraz daha karıştırdı. Sonra topladı, bana uzattı. “Al evladım bunu” dedi. “Tiyatronun aslı küfürdür. Müslüman olmaz. Böyle şeylerle uğraşma. Bizim ecdadımız tiyatro eseri yazmamıştır, bunlarla uğraşma!” Tabii ben büyük bir heyecanla gitmişim. “Hemen basalım, hay hay diyecek” diye beklerken, adeta beni testereyle biçti hoca efendi. Ne yapayım? İlk defa karşılaştığımız bir insan, yaşlı başlı hoca efendi. “Siz böyle mi mücadele ediyorsunuz? Allah muvaffak etsin” dedim, kapıyı vurdum çıktım.

Sonra sokakta, Babıâli’de dolaşırken Yağmur Yayınevinin sahibi İsmail Dayı Bey’e rastladım. Ayaküstü sokakta ona anlattım. “Bakın, ben böyle bir şey hazırladım, bunu basarsanız okulların ihtiyacını karşılayacağız” dedim. Aldı baktı, “Olur, basarım” dedi. Sonra ekledi: “Bak delikanlı, 1000 liraya 1000 tane basılır bu. Basarım, ama parasını senden alırım. Yüzde 40’la sana paran kadar kitap veririm, gerisini de ben satarım.” Ben bu alışverişe itiraz edince de: “Bak delikanlı, sen şimdi tanınmayan birisin. İsmin cismin yok, ilk çalışman. Bu tutar mı, tutmaz mı, satar mı, satmaz mı, belli değil. Ben Yağmur Yayınevi damgasını kitabının üzerine basmak suretiyle senin eserini değerlendirmiş oluyorum. Benim sattığım bunun karşılığıdır” dedi. (…) Ayrıldım oradan, doğru Türkiye Yüksek İslam Enstitüleri Talebe Federasyonuna gittim. Cağaloğlu’nda tam Kapalı Çarşının girişindeydi. Rahmetli, Mahmut Özakkaş, Kayseri İmam Hatip mezunu idi. Oradan tanıyordum kendisini. Ona gittim. Dedim ki: “Arkadaş, ben şöyle bir piyasa araştırması yaptım. 1000 liraya 1000 tane basılıyormuş, bunu bastıralım. İşte 1000 lira. Para dönerse benim paramı verirseniz, dönmezse helal olsun.” Anlaşmayı yaptık. (…) 2000 kadar basıldı, onlar 1000 diyordu, ama o parayla 2000 kadar bastık. Anadolu’ya bir dağıttık, iki üç ay sonra Anadolu’nun her tarafından haberler, resimler gelmeye başladı. Nereye? Babıalide Sabah Gazetesine… “Onlar Böyleydi” piyesi oynandı, büyük alaka gördü.”(s.381-382)

Kitabın bence en önemli özelliği de İsmail Lütfi Çakan hocanın kronolojik hayat hikâyesinin eserin girişinde yer alması ve eser sonunda söyleşilerin kronolojik olarak yer alması. Bu hem okurun, hem de araştırmacıların işini kolaylaştıracaktır.

Hocamıza sağlık, sıhhat ve afiyetle birlikte bereketli bir ömür diliyorum.

HAYAT
15 Temmuz’un tanığı beş kardeş

HAYAT
Karnaval değil pazar yeri

HAYAT
Heidelberg’den geçmemelisin