Halk arasında şeker hastalığı olarak adlandırılan diyabet, ilk ortaya çıktığı zamanlarda zengin hastalığı olarak biliniyordu. Son yıllarda orta ve düşük gelirli ülkelerde çok daha fazla görülmeye başlayan diyabet, gün geçtikçe hızla artış gösteren bir hastalık haline geldi. Türkiye'de maalesef son 10 yılda diyabet hastası sayısı iki kat artarak Avrupa'nın da üzerine çıktı. Daha önce 7 milyon olan diyabetli sayısı 11 milyona ulaştı ve bunların bir milyonu görme kaybı yaşama riski altında.
Ölümlerin 7'inci büyük nedeni olacak
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 2030 yılında diyabetin dünya üzerindeki ölümlerin 7'inci büyük nedeni olacağını tahmin ediyor ve ayrıca 2025 yılına kadar durdurmanın küresel olarak kabul edilmiş bir hedef olduğunu açıkladı.
Dünya genelinde 2017'de 425 milyon diyabet hastası bulunurken, bu sayının 2045'te yüzde 48 artarak 629 milyona ulaşacağı öngörülüyor.
Aileni Koru
Hal böyle olunca diyabetin hızlıca yayılmasına karşılık Uluslararası Diyabet Federasyonu (IDF) ve DSÖ tarafından 1991'de "14 Kasım Dünya Diyabet Günü" olarak ilan edildi. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu 2006'da bu kararı kabul etti. Her yıl farklı bir tema ile gerçekleşen Dünya Diyabet Günü’nün bu yılki teması ise "Aileni Koru" olarak belirlendi.
Biz de bu özel güne dikkat çekerek Memorial Ataşehir Hastanesi Endokrinoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Erol Bolu ile diyabeti konuştuk. Diyabetin nasıl fark edileceğini ve önlenmesi gerektiğini anlatan Bolu, aksi takdirde oluşacak durumlar hakkında bilgiler verdi.
Açlık kan şekeri önemli ama yeterli değil
İlk olarak diyabetin nasıl fark edileceğine dair ipuçları veren Bolu, “Diyabet hastalığı pankreastan salgılanan insülin hormonunun azlığı, yetersizliği ya da etkinliğinin azalması sonucu ortaya çıkan ve kan şekerinin yüksekliği ile seyreden bir hastalıktır. Tanı için açlık kan şekeri önemli bir kriterdir; ama yeterli değildir. Doğru tanının konulması için şu 4 kritere dikkat edilmelidir:
Diyabetik hastalarda en çok rastlanan belirtiler çok su içme, sık idrara çıkma, çok yemek yeme veya iştahsızlık, halsizlik, çabuk yorulma, ağız kuruluğu, gece idrara çıkmadır. Ayrıca bulanık görme, açıklanamayan kilo kaybı, inatçı enfeksiyonlar, tekrarlayan mantar enfeksiyonları, kaşıntı hastayı ve hekimi uyarması gereken yakınmalar da olabilmektedir.
Diyabet türlerine göre belirtilerin değişebileceğini belirten Bolu, “Tip 1 Diyabet öncelikle kan şekerimizi kontrol eden hormonlardan insülin isimli hormonun yetersizliği veya etkisizliği temelinde gelişmektedir. Bu hastalar ani başlangıçlı ve genellikle acil kliniklerine başvurulduğunda tanınırlar. Çok su içme, çok idrara çıkma ve istemediği halde hızlı kilo verme yakınmaları olan ve bu yakınmaları kısa bir süredir olan kişilerdir.
Tip 2 Diyabet dediğimiz olgular ise; insülin hormonuna duyarsızlığın olduğu ve insülin yetmezliğinden önceki dönemlerde uzun bir süre insülin fazlalığı olan olgulardır. Ayrıca kan şekerinin kontrolünde etkili olan diğer hormonların düzensiz salınımları ile ortaya çıkan diyabet tabloları da vardır. Bu tabloları iyi tanımak tedaviyi daha iyi yönlendirmemize yardımcı olmaktadır” şeklinde konuştu.
Her 10 kişiden birinde görülüyor
Son yıllarda hızla yaygınlaşan yanlış beslenme alışkanlıkları ve hareketsiz yaşam tarzının diyabete neden olduğunu söyleyen Bolu, “Toplumda her 10 kişiden birinde görülen diyabetten korunmak için bilinçlenerek kan şekerini kontrol altında tutmak büyük önem taşıyor. Risk taşıyan kişilerin diyabet konusunda daha hassas olması gerekir. Diyabette risk faktörleri şöyledir:
Önemli ölçüde önlenebilir
Diyabet hastalığında doğru beslenme ve günlük egzersiz ile kilo kontrolü hedeflenmesi gerektiğini belirten Bolu, hastalık ile nasıl baş edilmesi gerektiğine dair önemli bilgiler verdi: “Katkı maddeli gıdalardan uzak kalınması gerekir. Toplumda Tip 2 diyabet riski olan kişilerin erken dönemde saptanması ve doğru bir şekilde yönlendirilmesi, diyabetin önlenmesi için önemlidir. Tip 2 diyabet de önemli ölçüde önlenebilir durumdadır. Tip 2 diyabet riski taşıyan kişilere bu dönemde vücut ağırlıklarından yüzde 5-7 kilo kaybı sağlanmalıdır. Ancak bu takdirde yüzde 56 oranında önleme sağlanabilir.
Diyabet için söylenecek en doğru söz “ilerleyici ve henüz tam şifası olmadığıdır”. Doğru beslenme ve egzersizi kapsayan bir yaşam değişikliği ise tedavinin ilk ve en öncelikli basamağıdır. Bunun yanı sıra hekimin, hastayı iyi tanıması ve ona göre en uygun yöntem ne ise o tedaviyi uygulaması önemlidir. Tip1 Diyabet tedavisi içinse olmazsa olmaz ilaç insülindir. Tip 2 Diyabet tedavisinde ilk basamak beslenme- egzersiz ve medikal tedavilerin birlikte yürütülmesidir. Beslenmenin düzenlenmesi tedavi süreciyle birlikte yürütülmelidir. Hastaların “beslenmeme dikkat ediyorum bu bana yeter” şeklinde yanlış bir inanışa da saplanmamaları gerekir.”
Sağlığı tehdit eden geniş bir hastalık listesi beraberinde geliyor
Diyabetin kontrol altında tutulmaması halinde ise oluşabilecek sağlık sorunlarına da değinen Bolu, şu şekilde konuştu: “Diyabet; kan şekerinin yükselmesi ile tanı konulmasına rağmen beraberinde yüksek tansiyon, karaciğer yağlanması, kan yağlarında yükseklik, koroner kalp hastalığı, inme, böbrek yetmezliği, körlük, nöropatiler, erkeklerde ve kadınlarda üreme fonksiyon bozuklukları ve kanser gelişimi gibi sağlığı tehdit eden çok geniş bir hastalık listesi ile birliktedir. Bu nedenle diyabet sadece kan şekeri yüksekliğinin düzeltilmesi gereken bir hastalık olarak düşünülmemelidir. Kan şekeri yüksekliği vücudumuzdaki tüm hücreler gibi damar duvarlarını döşeyen hücreler için de bir zehirdir. Bu hücrelerin fonksiyonlarının bozulmasına ve damar sertliğine neden olabilmektedir. Tüm damarlarda ve özellikle koroner damarlarda daralmalara da sebep olarak iskemik kalp hastalıklarının oluşmasını sağlayabilmektedir. Ayrıca özellikle tip 2 diyabet hastalığının başlangıcından itibaren vücutta mevcut olan “hiperinsulinemi”, vücutta bulunan tümör hücrelerinin daha hızlı büyümesine neden olarak hem yeni kanser oluşmasına hem de mevcut tümörlerin büyümesine yol açabilmektedir. Bunun yanı sıra kanserli diyabetik hastalarında uygulanan kanser tedavilerinden daha iyi sonuçlar almak için mutlaka doğru bir şekilde kan şekeri kontrolü sağlanmalıdır.”