Nuri Pakdil’e yazılan mektuplar

Nuri Pakdil’e yazılmış mektuplar Koca Adam Merhaba/Nuri Pakdil’e Mektuplar adıyla kitaplaştı. Bu kitabı oluşturan mektuplar, Nurullah Ataç’tan Aziz Nesin’e, Mehmet Şevket Eygi’den Talat Sait Halman’a, Selim İleri’den Rasim Özdenören’e, Cahit Zarifoğlu’ndan Erdem Beyazıt’a, Enis Batur’dan Samim Kocagöz’e, Sezai Karakoç’tan Fethi Gemuhluoğlu’na 120 farklı kişiden, 45 şehirden ve başka başka ülkelerden gelmiş.

Nuri Pakdil

İBRAHİM DEMİRCİ

Nuri Pakdil, edebiyat tarihimizde sanatçı ve yazar kimliğiyle olduğu kadar eylemci ve girişimci kişiliğiyle de kayda değer bir ilgi ve saygı uyandırmış, çevresinde imrenilecek bir sevgi ve hayranlık hâlesi örmüş bir kahramandır. Adının işaret ettiği ışığı, soyadının çağrıştırdığı “temiz yürek” ve/veya “arı dil” ile âdeta kendiliğinden diyebileceğimiz bir doğallıkla birleştiren Nuri Pakdil’in 15 Mayıs 1956 Salı günüyle 16 Aralık 1983 Cuma günü arasında yazmış olduğu mektuplardan ulaşılıp toplanabilenler, Hüseyin Su tarafından derlenmiş ve üç cilt hâlinde yayımlanmıştı. 2014 yılının Nisan ayında Edebiyat Dergisi Yayınlarının 39. kitabı olarak okuyucuya sunulan bu eserin ilk cildi 378, ikinci cildi 352, üçüncü cildi 348 sayfa idi. Son ciltte 2013 yılına ait birtakım kısa mesajlarına da yer verilmişti.

Bu üç ciltte yer alan mektuplardan yapılan bir seçme, 2015 yılının Kasım ayında Sınır Tanımayan Devrim Ateşi: Mektuplarım / Seçki adıyla Edebiyat Dergisi Yayınlarının 45. kitabı olarak okura sunuldu. Seçkideki ilk mektup, 19 Ağustos 1963 tarihinde Bitlis’ten Fethi Gemuhluoğlu’na yazılmış. Son mektubun tarihi 31 Aralık 2012, muhatabı: “Sayın İnsan”.

120 KİŞİDEN MEKTUP VAR

Nuri Pakdil’in yazdığı mektuplardan ulaşılabilmiş olanların kitaplaşmasından on yıl sonra 2024 yılının Şubat ayında Koca Adam Merhaba! / Nuri Pakdil’e Mektuplar kitaplaştı. 598 sayfalık kitapta kimi mektupların ve zarfların fotoğrafları da uygun biçimde sayfalara yerleştirilmiş. Kitabı yayıma hazırlayan Necip Evlice’nin tasarım için epeyce emek verdiği anlaşılıyor. Necip Evlice, altı sayfalık “Sunu” bölümünde çalışmayı hangi çerçevede nasıl yürüttüğüne ilişkin aydınlatıcı bilgiler vermiş. Sunu’dan iki paragrafı aynen aktarmak isterim: “15 Aralık 1954 yılında Nurullah Ataç’ın yazdığı mektupla başlayan kitabımız, tam 50 yıl sonra Ahmet Edip Basaran’ın 28 Kasım 2004 yılında Bursa’dan yazdığı mektupla bitiyor. Bu yönüyle, bu kitaba “elli yılın mektupları” dense yeridir. // Kitapta her yaştan, her meslekten, her görüşten, her meşrepten kişilerin mektubu bulunuyor. Bu kitabı oluşturan mektuplar, Nurullah Ataç’tan Aziz Nesin’e, Mehmet Şevket Eygi’den Talat Sait Halman’a, Selim İleri’den Rasim Özdenören’e, Cahit Zarifoğlu’ndan Erdem Beyazıt’a, Enis Batur’dan Samim Kocagöz’e, Nedim Gürsel’den Behçet Necatigil’e, Sezai Karakoç’tan Fethi Gemuhluoğlu’na, Akif İnan’dan Necati Cumalı’ya uzanan geniş bir yelpazede 120 farklı kişiden, 45 şehirden ve başka başka ülkelerden gelmiş. Uzun, kısa, zengin, eğlenceli, anlamlı, esprili, sıcak, samimi 552 sayfalık bir kronolojik mektup destanı âdeta." (s. 18)

Bilirsiniz, destanlar, insanlığın ilk edebiyat verimleri ve bütün türlerin atası sayılır. Nuri Pakdil’e yazılan mektuplarda da hayatın çeşitli olaylarının ve görünüşlerinin yanı sıra insan psikolojisine, toplumsal ilişkilere, kimi yerli yerine oturan, kimi havada kalan varsayımlara ve alınganlıklara; bazen içimizi sızlatan, bazen yüreğimizi sevinçle yerinden oynatan davranışlara, acı veya tatlı, renkli veya donuk jestlere, kısacası türlü çeşitli tutumlara rastlıyoruz.

“KARDEŞİM NURİ”

Kitabın sonunda yer alan “Yazar Adları Dizini”ne baktığımda Nuri Pakdil’e en çok mektup yazan kişinin Ahmet Aksay olduğunu gördüm: Tam 38 mektup yazmış. O mektuplardan birinde dikkatimi çeken ve beni çok duygulandıran bir bilgiyi sizinle paylaşmak isterim. Ahmet Aksay, 2 Ocak 1980 tarihinde Ankara’da kaleme aldığı mektubuna “Sayın Ağabey” diye başlamış. Mektubun ikinci paragrafı şöyle:

“Dün gece bir düş görmüş eşim. İzniniz olursa, anlatmak isterim: düşünde, ortalıkta bir silahlı çatışmadır sürerken, iki el arabası içinde, yeşil kâğıda basılı, ‘Nuri Pakdil’ adı ve altında O’nu övücü tümceler içeren, bir çiçekçinin hazırlattığı bildirilerin getirildiğini, bunu gören insanların hemen ellerindeki silahları bırakıp, tüm meraklarıyla, yoğun biçimde, bu bildirileri okumaya koyulduklarını görmüş.” (s. 346)

Bu cümlelerin beni ne kadar etkilediğini, heyecanlandırdığını anlatamam. Nasıl yalın, nasıl çarpıcı, nasıl güzel bir düş bu! Silahları bırakıp bildiriye sarılmak! Bu düşün gerçek olması için ne yapsak azdır!

Nuri Pakdil’e yazılan mektupları okurken neler hissettiğimi bütünüyle anlatmam elbette imkânsız. Fakat Sezai Karakoç’un yazdığı 22 mektuptan birinde gördüğüm bir ifade üzerinde durmak istiyorum. Sezai Karakoç 25 Kasım 1967 tarihinde İstanbul’dan yazdığı ve “Kardeşim Nuri” seslenişiyle başladığı uzunca mektubunun sonlarına doğru şu cümleleri yazmış:

“Kardeşim, yazı hayatına biraz önem vermenizi rica edeceğim Zamanlar geçiyor. Kağıt, duyguları ve duyarlıkları doğrudan doğruya zapt edecek kadar ilerlemedi henüz. Vasıtalar dünyasında yaşıyoruz, unutmayalım.” (s. 99)

Sezai Karakoç, “kâğıdın duyguları ve duyarlıkları doğrudan doğruya zaptedecek kadar ilerlemesi”nden söz ederken sadece bir şair fantezisini mi yansıtıyor, yoksa teknolojinin mevcut seyri onu böyle bir tasavvura veya tahayyüle sürükleyebilecek kadar güçlü mü? Gerçi, belki de bu ifadeyi temellendirebilmek için “inovatif zekânın hamlelerinden biri” deyip geçebiliriz de.

Nuri Pakdil’e yazılan mektupları büyük bir ilgi ve heyecanla okudum. Bu mektupları yazanlar arasında N. Ahmet Özalp ile Ali Ulvi Temel’i görmeyince şaşırdığımı da belirtmek isterim. Nuri Pakdil’e ve sonsuzluk yurduna göçmüş tüm sevenlerine rahmet niyaz ediyorum.

HAYAT
Filistin’in Yetimler Ordusu

HAYAT
Yazarken bir çocuğa dönüşüyorum

HAYAT
İlk mektepli gazetecimizin anıları