II. Dünya Savaşı’nda Ahıska Türklerinin erkekleri, Almanlara karşı savaşmak için cephelere götürülürken, Ahıska’da kalan kimsesiz kadınlar, yaşlılar ve çocuklar ise 14 Kasım’da 1944 sabahında evlerinden, yurtlarından koparıldı.
Ağır kış şartlarında Orta Asya’ya sürgün edilen insanlardan binlercesi açlık, hastalık ve soğuktan hayatını kaybetti.
Ölmeleri için hayvan vagonlarında taşındılar
“Ahıska Türkleri Sürgün Hatıraları”nı derleyen kültür araştırmacısı Kaan Gündoğdu’nun 35 bin civarında Ahıska Türkü’nün yaşadığı Bursa’da, sürgünü yaşayan kişilerden derlediği hatıralar yaşanılan acıların ne kadar taze olduğunu gösteriyor. Henüz bitmemiş olmasına rağmen çalışmasını bizimle paylaşan Gündoğdu’ya konuşanlar ölmeleri için hayvan vagonlarından taşındıklarını söylediği gibi ölülerinin Urus (Rus) mezarlığına gömüldüğünü anlatıyor.
Canlı tanıklardan biri de Ahıska’nın Temlala köyünden 1933 doğumlu Gülhanım Köse. Sürgün zamanı 11 yaşında olan Köse’nin hafızası o günlerde yaşadıklarını hala unutmamış. Köse yaşadıklarını şöyle anlattı:
Hayvanlarımızın sesi hala kulağımda
Biz evdeydik, hiç bir şeyden haberimiz yoktu. Asker döktüler köye. Zaten ufak, küçük bir köy. Toplantıya çağırdılar. Annemler gittiler. Demişler ki, “Biz sizi 5 saat içinde sürgün edeceğiz.” Düşünsenize bir saate ne alıp çıkabilirsiniz evden. Hiçbir şey...
Tren yolunu kadınlara yaptırdılar
Annem dedi ki: “Bir koyunumuzu keselim de, hiç olmazsa çocuklarımı aç götürmeyeyim.” Bir koyunu kestik, öküz arabasını kırdık ağaçtandı. Onunla annem biraz et pişirdi, suyunu da döktü. Bizi aldı götürdüler hayvan trenine... Kocası askerde olan kadınlara o tren yolunu yaptırdılar. Aç, susuz bir şekilde bizleri o hayvan vagonlarına bindirdiler. Kaç cansın, nesin kimse bilmiyor. Yollarda her şeyleri dökülüyordu insanların. Ararlardı ki bıçak var mı? Benim annemde gümüş kama vardı, bir de dayımın gümüş kemeri. Dayılarım buradan (Türkiye'den) göndermişti anneme. Annem o kamayı yastığın içine soktu, dikti anlamadılar. Neyin varsa, elinden alıyordular. Öyle zulüm, azap verdiler ki bize. Allah hiç kimseye vermesin.
Üzerimizden bit dökülüyordu
Gele gele geldik. Özbek bizi kabul etti. Trenlerden indiğimizde milleti bit basmış. Vücudumuza yapışmış. 30 gün bir insan su görmez, yıkanmazsa ne olur? Götürdüler, banyoda üstümüze su döktüler, o bitler öyle döküldü ki! Özbek dedeleri büyük at arabalarıyla gelip bizi evlere yerleştirdi ama soğuk, ince duvarlı evleri altı boş, yer toprak. Orada yatılır mı? Hasta olup ölür insan. Sonra iki tane tahta getirdiler, annem tahtaların üstünde yatırırdı bizi. Üşürdük.
Nika hatırladın mı bizi sürgün ettiler
Yıllar sonra Ahıska’ya gittik. Aklıma geldikçe halen ağlıyorum. Nika adında Gürcü oğlan vardı. Beraber yaşardık, beraber büyüdük ama kimse kimseye değmezdi. İyiydiler, insaflıydılar. Köye gittiğimizde dedim ki, “Nika hatırladın mı bizi sürgün ettiler” Nika dedi ki, “Sizi sürgün ettikleri aklımda. Kamyonları getirdiler, hayvanlarınızı Borcomi’ye götürdüler. Daha sonrasını bilmiyoruz, sattılar mı, yediler mi?” Ne evimizden, ne toprağımızdan ne yuvamızdan ne de yurdumuzdan bir şey almadan çıktık. Her şeyimizi döküp çıktık…