Afrika ülkeleriyle bugün gelinen noktanın tarihsel süreci ve gelecek hedefleri için içeriğimizin devamını inceleyebilir, 7 maddede tarih ekseninde Türkiye Afrika ilişkileri hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz.
Tarihte büyük bir kısmı Osmanlı İmparatorluğu hakimiyeti altında olan Afrika kıtası ile ilişkiler, Cumhuriyet öncesinde Osmanlı kültürü ve İslam dini çatısı altında birleşmekteydi. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk dönemlerinde ise Afrika ile olan bağlantılar asgari seviyeye inmiştir. Bunda elbette imparatorluk topraklarının dağılmasıyla ortaya çıkan coğrafi uzaklığın etkisinin olduğu inkar edilemez.
Ancak savaş döneminin sona ermesinin ardından toparlanmaya ve özellikle ekonomik anlamda gelişmeye çalışan bu yeni ülkenin dış siyaseti biraz daha geri planda bırakmasının da payı büyük. Kalkınmanın ve iç siyasetin önceliklendirildiği bu dönem, 1960’lı yıllara kadar devam etti.
Cumhuriyet tarihinde ilk kez 1965 yılında bir Afrika açılımı gündeme geldi. Bu dönemde dış siyasette yetersiz kalındığı düşüncesiyle köklü revizyonlara ihtiyaç duyulduğu ve yeni adımlar atılması gerektiği anlaşıldı. Söz konusu çıkarımın elde edilmesinde, Kıbrıs sorunu konusunda Birleşmiş Milletler’de destek arayışının da etkisi olduğunu mutlaka belirtmek gerekiyor.
Bu çerçeve ile sınırlı kalan Afrika açılımı, uzun vadeli bir plan ve strateji içermediği için de ne yazık ki büyük oranda başarılı olamadı. Dolayısıyla Afrika ülkeleri ile olan ilişki de beklenen seviyelere ulaşamadı.
Bu plan, Kuzey Afrika ülkeleri dışında kalan ve Sahra Altı Güney Afrika olarak adlandırılan 38 ülke ile öncelikli olarak uzun dönemli ekonomik ve kültürel ilişkiler kurulmasına dayanıyordu. Böylece siyasal ilişkilerin de daha sağlam bir zemine oturtulabileceği öngörülüyordu. Fakat bu planın da 2002 yılına kadar beklenen hızda ilerleme kaydettiği söylenemez.
2002 yılında iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi’nin dış siyaset anlayışı doğrultusunda ulusal çıkarlar için yeni bir denge kurulması gerektiği anlaşıldı. Hükümet programında açık bir şekilde Afrika ilişkilerinden söz edilmemiş olsa da Türkiye’nin küresel etki alanını güçlendirebilmesi ve bölgesel bir güç konumuna gelmesi hedefi doğrultusunda harekete geçildi.
Buradan yola çıkılarak 2005 yılında Afrika Açılım Programı’na ivme kazandırmak üzere çalışmalarına başlandı ve 2005 yılı “Afrika Yılı” ilan edildi. Recep Tayyip Erdoğan, Mart 2005’te Etiyopya ve Güney Afrika’yı ziyaret ederek Ekvator altındaki bölgeye ziyarette bulunan ilk Türk başbakanı oldu. İlerleyen yıllarda Türkiye ve Afrika ülkeleri arasında yaşanan yakınlıkların sonucunda Türkiye, Ocak 2008’de Afrika Birliği Zirvesi’nde stratejik ortak ilan edildi.
Türkiye-Afrika ilişkilerinin kapsamlı bir şekilde ilerletilmesinin önemini her fırsatta vurgulayan hükümetin dış siyaset aktivitelerinin sonucu olarak Afrika kıtasındaki büyükelçilik ve temsilcilik sayıları artırıldı. Bu adımlar ile Türkiye-Afrika arasındaki yakınlaşmanın siyasal açılımdan öte gelecek vadeden bir ilişki olduğu da daha net bir şekilde ortaya çıktı.
Nitekim tarihsel ve kültürel ortak geçmişin, günümüz yaklaşımları ile harmanlanması sonucu Afrika ile Türkiye arasında iş birliği ve dayanışma aksiyonları da hız kazanmaya başladı. Bu dönemde özellikle sivil toplum kuruluşlarının faaliyetleri ön plana çıktı.
Afrika ülkeleriyle ticaretin daha fazla artırılması ile Türkiye’nin genel ticaret hacmi içerisinde Afrika’nın payının artması hedefine yönelik iş birlikleri devam ederken Türkiye’nin Mayıs 2008’de Afrika Kalkınma Bankası’nın 25. bölge dışı üyesi haline geldiğini de belirtmeden geçmeyelim.
Afrika-Türkiye ilişkilerinin geldiği nokta, gelecek için son derece umut verici bir seyirde ilerliyor. Üstelik Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın da Afrikalı öğrenciler ve kadınlarla ilgili projeleri yakından takip ediyor oluşu, ilişkilerin yalnızca ticari ve siyasi perspektiften ibaret olmadığını daha iyi ortaya koyuyor.
Bu doğrultuda 2016 yılında Emine Erdoğan himayesinde açılan Afrika El Sanatları Pazarı ve Kültür Evi, sanıyoruz ki Afrika ve Türkiye arasındaki dayanışma ve dostluk ilişkisinin en güzel nişanelerinden biri olarak tanımlanabilir.
Afrikalı kadınların el emeği ürünlerinin hak edilen değerde satıldığı ve elde edilen gelirin de doğrudan Afrikalı kadınlara gönderildiği bu proje, aslında onlarca örnekten yalnızca biri ve Afrika-Türkiye ilişkilerinin geliştirilip insanlığa hizmet edecek daha pek çok adımın öncülerinden.