Cuma günkü yazımdaRamazan’ın benzersizliğinimercek altına almıştım. Bu yazıdaysa, bu kezorucunbenzersizliğinitattırmak istiyorum sizlere...Kutlu Kitabımız’da “Ramazan” ya da “Ramazan orucu” gibi isimlendirmeler yapılmaz. Oruç âyetinde doğrudan “Ramazan ayı / şehr-i Ramazan” nitelemesi yapılır.Ramazan ayı, benzersizliğini ve bu benzersizliğinden kaynaklanan “gücünü” sadece oruç tutanlara değil, oruç tutmayanlara da hissettiren, gösteren çok katmanlı bir varoluş iklimidir.RAHMET KANATLARIVE BÜTÜNLEŞME
Cuma günkü yazımda
Ramazan’ın benzersizliğini
mercek altına almıştım. Bu yazıdaysa, bu kez
tattırmak istiyorum sizlere...
Kutlu Kitabımız’da “Ramazan” ya da “Ramazan orucu” gibi isimlendirmeler yapılmaz. Oruç âyetinde doğrudan “Ramazan ayı / şehr-i Ramazan” nitelemesi yapılır.
Ramazan ayı, benzersizliğini ve bu benzersizliğinden kaynaklanan “gücünü” sadece oruç tutanlara değil, oruç tutmayanlara da hissettiren, gösteren çok katmanlı bir varoluş iklimidir.
Bu açıdan
Ramazan ayının bahşettiği iklimi ve havayı, oruç tutan-tutmayan,
inanan-inanmayan herkes farklı ölçülerde de olsa bizatihî solur, yaşar, tecrübe eder...
Ramazan’ın havasını ve oluşturduğu
biliş, oluş ve varoluş, diriliş ve arınış yolculuğunu
yalnızca insanlar yaşamaz iliklerine kadar; bütün varlıklar da yaşar kendilerince...
Ramazan’ın bütün varlığı kucaklayan varedici ve diriltici mevsimi, Rahman’ın rahmet kanatlarını bütün varlıklar üzerine gerdiği bir bütünleşme mevsimidir aynı zamanda.
SADECE KEŞİF DEĞİL, MÜKÂŞEFE YOLCULUĞU...
Bu ayın gelişi de, gidişi de, etkisini belirgin bir şekilde herkese hissettirir.
Bu iklimin tıpkı her iklim gibi bir başı ve sonu var; bu iklimde yapılan oruç tutma amelinin de bir başı ve sonu var.
Ama bu kutlu ayda görünüş itibariyle bir başı, başlangıcı olsa da, gerçekte sonu olmayan bambaşka bir fenomenle karşı karşıyayız: Bu fenomen,
bu kutlu ayın kanatlandırıcı bir yolculuk ayı, bir keşf, bir varoluş, bir diriliş, kısacası, bir mükâşefe yolculuğu mevsimi olmasıdır.
İnsanoğlunun dünyadaki ömrü boyunca süren, hatta öldükten sonra da başka merhaleler kazanarak devam eden, Ramazan ayını benzersiz kılan belki de en önemli özelliklerinden biri işte bu çok katmanlı, çok boyutlu, çok sonuçlu yolculuk: Bu dünya hayatı boyunca bitmeyen, sonraki hayatımızda da sürgit devam eden hakikat yolculuğu...
RAMAZAN’IN BEYAZ ATLARI...
İnsan, Ramazan ayının başlamasıyla
birlikte adeta bir
ve bu beyaz atla tarifsiz haritalar çizer, tarifi imkânsız varoluş ve diriliş coğrafyalarında, biliş ve oluş kıtalarında, varlığın, hakikatin ve varoluşun mânâ sırlarında ve sınırlarında dolaşır, derûnî bir keşf ve mükâşefe yolculuğuna çıkar...
Ramazan orucuyla birlikte
beyaz atlar “kişner”; beyaz atlı akıncı, benini, bedenini, bencilliğini ayaklar altına alarak atlar atına
ve arınmış, kendini aşmış,
hayali sınır tanımayan ufuklara kadar uzanan bir cihada
koyulur: Nefsiyle mücahedeye, mücadeleye... Büyük cihada doğru kanat çırpar: Yayını hazırlar, okunu kuşanır. Nefes nefese mücadele eder nefsiyle. Nefes nefese hazırlanır okunu atmaya.
Ramazan, “ok atma” mevsimidir
aslında. Kişinin at sırtında, heyecanından kişneyen, oraya buraya koşturan, şaha kalkan beyaz atıyla, nefs putunu ve nefsinin putlaştırdıklarını okunun hedefine yerleştirdiği, bu
putları birer birer devirdiği bir nefsiyle yarış mevsimi ve şölenidir Ramazan.
Ramazan ayı,
“ok” yarışları talimi ve temrini
yaptıran bir aydır adeta. Ramazan’da yalnızca talim veya temrin yapılmaz. Bunların
de devşirilir.
Ramazan’da
oklar rengarenk ve çeşit çeşittir.
Herkesin oku, aynı hedeflere ulaşamaz, elbette ki. Herkesin oku da, yayı da, kendine göredir...
İlk oruç beden orucudur, “avam”ın okudur ve beden oku devrededir.
Burada çarpıcı bir noktaya dikkat çekeyim:
Gazâlî, “âlim”i, “avam” olarak görür.
İlmin irfana dönüşmesiyle âlim, ârif olma ve dolayısıyla havass yolculuğuna doğru yol alır, der.
Avamın oku, sadece görünür yerlere düşer.
Çünkü avamın orucu yalnızca görünür, geçici zevklerin, hazların izini sürer.
Ve avam orucu tutan,
sadece beden orucu tutar.
Yeme, içme ve cinsel münasebetten uzak durmakla yetinir yalnızca. Burada avam orucu derken, oruca hakettiği değeri, önemi ve yeri vermeyen kişilerin oruçlarından sözediyorum.
İnsanı oldurmaya, nefsiyle mücadelesinde belli bir mesafe aldırmaya
çalışır bu oruç ve oku.
İkinci oruç güzergâhı,
yolculuğudur:
bu:
Dil’ini tutarak tutar orucunu havass.
Havass orucu tutanın
oku, fizik sınırları aşar, semada bir kavis çizerek hedefine ulaşır.
Havass orucunun oku,
insanı olgunlaştıracak hedefleri vurur.
Üçüncü oruç,
havassü’l-havass’ın kalp orucudur:
Gözün göremediği coğrafyalara ulaşır havass’ül-havass’ın kalp orucunun tastamam
mükaşefeye / çift yönlü keşfe
dönüşen oku.
Bu ok,
hedefi döven bir ok değildir
aslında;
Kalp orucunun oku, ilâhî olan’la buluşturacak derûnî bir semâvî yolculuğa çıkartır kişiyi.
Herkesin nefesince, nefesi yettiğince gerilir yay ve zamanın ufkunu aşması hedeflenen bir derin nefesle atılır ok.
Âyette, “
attığın zaman sen atmadın, Allah attı
” hükm-i ilâhisinin türlü şekillerde tecellisi sanki bu Ramazan okunun atılmasıyla gerçeğe dönüşür.
#Ramazan
#Oruç
#Avam
#Beden
#Havass
#Dil
#Kalp