Geçtiğimiz ay Beytullah Yıldız kardeşimin Aşk-ı Turkuaz seyahat teşebbüsüyle Özbekistan’a tadı damağımızda kalan, unutulmaz bir seyahat gerçekleştirdik 20 kişilik güzel bir kafileyle. Turistik gezi değil seyahat. Yazıyı okuyunca aradaki farkı fark edeceksiniz. Seyahat yazısını MTO’muzun (81 vilayette, 60 küsur ülkede önümüzü açacak öncü kuşakları yetiştiren Medeniyet Tasavvuru Okulu’muzun) parlak isimlerinden ve demirbaşlarından Bingöl’den Seyfullah Yiğit kardeşim kaleme aldı. Ben aradan çekiliyorum
Geçtiğimiz ay Beytullah Yıldız kardeşimin Aşk-ı Turkuaz seyahat teşebbüsüyle Özbekistan’a tadı damağımızda kalan, unutulmaz bir seyahat gerçekleştirdik 20 kişilik güzel bir kafileyle. Turistik gezi değil seyahat. Yazıyı okuyunca aradaki farkı fark edeceksiniz.
Seyahat yazısını MTO’muzun (81 vilayette, 60 küsur ülkede önümüzü açacak öncü kuşakları yetiştiren Medeniyet Tasavvuru Okulu’muzun) parlak isimlerinden ve demirbaşlarından Bingöl’den Seyfullah Yiğit kardeşim kaleme aldı.
Ben aradan çekiliyorum ve sizi yazıyla baş başa bırakıyorum. Zevkle ve beslenerek okuyacağınız güzel bir pazar yazısı…
ÇOK YÖNLÜ SEYAHAT: KEŞİF VE MÜKÂŞEFE
Her şeyi kontrolümüzde sanıyoruz. Yaptığımız hesaplara göre bir hayat yaşadığımız algısına inandırılmış durumdayız. Hayata kendi penceremizden bakıyoruz sadece. İşte Özbekistan’a gitmek istedim, çaba sarf ettim ve gittim.
Bu kadar mı peki? Değil. Ancak
bizler… modern dünyanın insanları, bize takılan gözlüklerle hayata baktığımız için görmüyoruz.
Görmemizi istedikleri şeyi kendimizin gördüğünü sanıyoruz. Büyük bir aldatmaca içerisindeyiz. Özgün değiliz. Dayatmaların, ayartıcı dayatmaların sınırlarında yaptığımız hareketleri özgürlük olarak yutuyoruz. Hülasa fıtratın izini kaybedeli çok oldu.
Bizim gibi “çılgın” insanlardan standart bir gezi yazısı beklemeyin. Dolayısıyla normal bir giriş de beklemeyin. Çünkü biz gezmiyoruz. Gezmediğimiz için gezi yazısı da yazmıyoruz. İşin doğrusu gezi yazısı yazamayız biz; çünkü biz seyahat ediyoruz.
İçte ve dışta derûnî bir yolculuk gerçekleştiriyoruz
. Her an iç dünyamızda yaptığımız yolculukların dışa yansımasının izini sürüyoruz seyahat ederek…
İsyan ediyoruz. Bize dayatılan her şeye isyan ediyoruz.
Bizi bizden alan, koparan, özümüzden uzaklaştıran her şeye isyan ediyoruz
. Bizim seyahatimiz bir yönüyle de aslında bir başkaldırıdır. Hobi olsun diye, hava atalım diye, fotoğraf çekelim diye seyahat etmiyoruz. Burası çok önemli, her dem yenilenen kendimizi, güçlü bir şekilde inşa etmek için yollara düşüyoruz…
Yine düştük yollara… Özbekistan’a doğru yola çıkacaktık. Ancak bunun öncesi var. Oraya değinmek istiyorum. İşin manevî atmosferine sizleri davet ediyorum. Her sefer aslında bir davettir. Bazen bunu idrak ederiz bazen de edemeyiz. Birçok kişinin aşkın ve taşkın isteği dua hükmünde kabul olmuşsa Mutlak Hüküm Sahibi’nin dergâhında, artık hiç kimsenin yapabileceği bir şey yoktur.
Kula düşen şudur: Teslim ol kurtul…
Biz, Buhara’ya gittik mi; yoksa Buhara’ya çağrıldık mı?
Bilmiyoruz. Ancak çağrıldığımıza hem de çok güçlü bir şekilde davet aldığımıza dair emareler var. Özbekistan seyahatindeki merkez yer Buhara’ydı. Diğerleri ise Buhara’nın,
Şah-ı Nakşibend Hazretleri’nin bereketiydi
diye düşünüyorum…
İsrafil Bahar abinin dostu Dr. Aziz Toprak abi rüya görüyor bundan yaklaşık 9 ay önce. Şah-ı Nakşibend Hz. (k.s.) rüyasında İsrafil abiyi önde huzura kabul ediyor. Aziz abi de arkada kalıyor. Bu bir davet değil mi? Babam Molla Muhammed Hadi, Nakşibendî Hazretlerini çok seviyor. Aşkın bir muhabbeti var. Onun kabrini ziyaret edip dua etmek istiyor. Ancak uçak korkusu var. Dolayısıyla burada oğul babaya aracılık yapıyor bir anlamda. Onun selamını ve dualarını götürüyor Buhara’ya…
ZAMANI VE MEKÂNI AŞAN GÖRNÜLLER İNŞA ETMEK…
Yusuf Kaplan Hocamızın Türkiye’de okuyan
kardeş, Yusuf Hocasını evinde ağırlamak ve memleketinde güzel işler yapan güzel insanlarla tanıştırmak istiyor. Bunu çok istediğine bizzat şahitlik ettik. Yine Cemşid’in kardeşim dediği Hasan, hocayı görüp hasbihal etmek istiyor. Bu arada Hasan kardeş de Türkiye’de okuyor. Taşkent’te tarihî bir medrese önünde tanıştığımız Zafer kardeş, hocayı görüp tanışmak ve bir hatıra fotoğrafı çekmek istiyor. Zafer’in arkadaşı Muhittin de hocayla tanışıp ondan nasihat almak istiyor. Bu istekle yola çıkıp dönüş yolculuğumuzda bizi havalimanında yakalıyor ve muradına eriyor.
Turu düzenleyen Beytullah abi, eşi Gönül abla, çocukları; Ömer, Hamza ve Muhammed, ailece, Türkiye’deki samimi aile ortamlarını Özbekistan’a bizler için taşımak istiyorlar. Fatma abla, bir gönül seyahati yapmak istiyor. Nihal abla, kızı İclal kardeşle ruh dünyalarına Buhara’nın manevî güzelliğini nakşetmek istiyorlar. Büşra kardeş, samimiyete konulan sınırları kaldırmak istiyor. Nesibe kardeş, fotoğraf makinesiyle güzelliğin izini sürmek istiyor. Mustafa abi, kaderin çizgisine şartsız teslim olduğunu göstermek istiyor öncü ulularımıza.
Ahmet Cevdet kardeş, kuşların zikrine hayret etmek istiyor
. Rehberimiz Yıldız kardeş, içindeki güzelliklerin keşfini samimi kız kardeşler edinerek istiyor. Ve nihayetinde kıymetli hocamız Yusuf Kaplan, gönüller yapmak istiyor.
Bir olan gönüller için mekân ve zamanın anlamsızlığını göstermek istiyor.
Bütün bunlar yaşandı. Yaşanan şeyler bilerek ya da bilmeyerek olsun, aslında istediğimiz daha doğrusu ihtiyaç duyduğumuz güzelliklerdi. Allah(cc) bütün bunları birer dua hükmünde kabul etti. Ve Özbekistan seyahatimiz başladı…
İstanbul Havalimanında buluştuk. Hocamız ve diğer arkadaşlarla bilet işlemleri yaptıktan sonra uçağa geçeceğimiz alana geçtik. 6 Temmuz Perşembe’yi 7 Temmuz Cuma’ya bağlayan gece 00.30’da uçağımız hareket etti. Sabah 07.00 gibi Urgenç Havalimanına indik. Yusuf Hocamızı sabaha kadar uyutmadık. Gerçi hoca da zaten fazla uyuyamıyor, bunu biliyorduk. Yolculuk yaparken en fazla 15 dk uyuyabiliyor. Ancak biz o kadarına da müsaade etmedik! Aslında kader müsaade etmedi. Çok güzel akan derin bir sohbet bizi bizden aldı sabahın yedisinde uçaktan indikten sonra bıraktı ancak.
Urgenç’ten Hive’ye geçecektik. Bu yerler Harezm Bölgesinde yer alıyor. Tur sahibi Beytullah abi, baldızı Güler abla ve rehberimiz Yıldız kardeş bizi karşıladılar. Çok yorgunduk. Özellikle ben aşırı derecede bitkindim. Otursam uyurdum o derece.
Urgenç’te iner inmez bir şeyi fark ettim. Üzerimize bir sekine indi sanki…
Bu sekine, İslâm Medeniyetinin yüzlerce yıllık birikimiyle oluşan bir sekine olsa gerek…
Beytullah abi iki yıldır git gel yaptığı için Özbekçeye hâkimdi. Rehberimiz de çok iyi Türkçe biliyordu. İşimiz kolaydı yani…
Sürprizlerle, güzel keşiflerle, ve daha çok da aslında kendimizi keşifle dolu bir yolculuk bizi bekliyordu…
#Özbekistan
#MTO
#Yusuf Kaplan