Maduro, Venezuela

04:0025/01/2019, Cuma
G: 25/01/2019, Cuma
Özlem Albayrak

Venezuela’daki olayları biliyorsunuz. Ülkede askerler ayaklanma başlatmaya kalkışmış ardından muhalefet lideri Juan Guaido, Maduro’nun yerine, kendini geçici devlet Başkanı ilan etmiş, ABD Başkanı Trump yaptığı açıklamayla Guaido’yu, Maduro’nun yerine resmen tanıdığını açıklamış ve onlarca ülke de bu yaklaşımı destekleyerek Maduro’ya bırakma çağrısı yapmıştı. Dışarıda bunlar olurken, içerde de Maduro taraftarları ile ABD yanlıları aynı anda sokaklara dökülmüştü. Darbe tehdidinin halen sürmekte olduğu

Venezuela’daki olayları biliyorsunuz. Ülkede askerler ayaklanma başlatmaya kalkışmış ardından muhalefet lideri Juan Guaido, Maduro’nun yerine, kendini geçici devlet Başkanı ilan etmiş, ABD Başkanı Trump yaptığı açıklamayla Guaido’yu, Maduro’nun yerine resmen tanıdığını açıklamış ve onlarca ülke de bu yaklaşımı destekleyerek Maduro’ya bırakma çağrısı yapmıştı. Dışarıda bunlar olurken, içerde de Maduro taraftarları ile ABD yanlıları aynı anda sokaklara dökülmüştü. Darbe tehdidinin halen sürmekte olduğu ülkede, Maduro da karşı hamle olarak Amerika ile ilişkileri kestiğini açıklamış, Amerikalı diplomatların da 72 saat içinde ülkeyi terk etmelerini istemişti.



Aslına bakılırsa, ABD ile işlerin kızışacağı 6 ay öncesinden belliydi. Nitekim, Maduro 2018 yılının Mayıs ayında yüzde 68 oy oranıyla yeniden seçilerek iktidara gelmiş, bu seçimin ardından ABD yönetimi seçimlerin hileli olduğu gerekçesiyle Venezuela hükümetini kınamış ve yeni yaptırımların yolda olduğu açıklamasını yapmıştı.

Bunun üstünden çok geçmeden Trump, Venezuela’ya yeni ekonomik yaptırımlar getirilmesini öngören başkanlık kararnamesini imzalamış ve zaten yoksullukla boğuşan ülke daha da büyük bir sefalete sürüklenmişti. Bu kararnameyle, Venezuela hükümetinin alacaklarına yönelik ticari işlemler Amerikalılara yasaklanmış, ülkenin petrol ve diğer varlıklarına yönelik alacaklarının nakit karşılığında satın alınması önlenmişti. Kararname, Venezuela’ya ait kurumların satın alınmasını, teminat gösterilmesini de engelliyordu.

Venezuela üzerindeki ambargonun büyüklüğünü ve Maduro Venezuelası’nın izolasyonunu görmek için, Kanada ve AB ülkeleri dışında Trump’ın “ataması”na destek veren komşu ülkelere bakmak bile kafi geliyor: Brezilya, Paraguay, Kolombiya, Peru, Ekvador, Costa Rika, Şili ve Arjantin. Neredeyse koca kıtanın tamamı...

Sadece Meksika ve Bolivya, Trump’ın müdahalesini tanımayacaklarını ve Maduro’yu ülkenin meşru temsilcisi olarak görmeye devam edeceklerini açıkladı -ki, Meksika’nın da ABD tarafından sınırına örülmek istenen ve çok açık bir şekilde ulusal bir aşağılama anlamına da gelen “duvar” nedeniyle, Trump’la başının hoş olmadığı ortada. O duvar ki, Trump, inşa edecek kaynağı elde etmek için devletin işleyişini durduran “shut down” kararını alacak denli ayak direyen bir tavır sergilemişti.

Oysa, hiç bu durumlar olmasaydı da; Trump’ın yaptığı şu küstah açıklama nedeniyle, tüm dünyanın Maduro’nun ve ona oy vererek iradesini ortaya koyan Venezuelalıların tarafına geçmesi gerekirdi: “Bugün resmi olarak Venezuela Ulusal Meclis Başkanı Juan Guaido’yu Venezuela’nın geçici devlet başkanı olarak tanıyorum.” Sanki sömürge valisi atıyor Trump, sanki Venezuela bağımsız bir ülke değil de, ABD’nin uç eyaleti. Öyle bir rahatlık, pervasızlık, aymazlık…

Venezuela’nın durumu ise vahim. Uzun süredir bölgede bulunan bir dönem TİKA’nın Latin Amerika Direktörü olarak görev yapmış Mehmet Özkan’ın paylaşımlarına bakılırsa, kelimenin gerçek anlamıyla yoksulluktan kırılan halkın neredeyse yarısı devlet desteğiyle hayata tutunabiliyor. Ülkede asgari ücret 4 dolar civarında, enflasyon ise yüzde 13 binlerde. Ambargodan dolayı petrol üretimi yüzde 60’a kadar düşmüş durumda. Venezuela

parası Bolivar ise, kağıttan daha değersiz halde; o kadar ki, tecrübe edenlere göre 50 doları bozdurmaya kalkıştığınızda çantalar dolusu Venezuela parası alıyorsunuz…

Bunlar üzücü, öte yandan Venezuela, dünyanın en büyük petrol rezervine sahip ülkesiyken; doğalgaz rezervinde ise, Rusya, İran, Katar, Türkmenistan, ABD, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden sonra dünyanın sekizinci geniş kaynaklarına sahipken, halkın yaşadığı bu sıradışı ve derin yoksulluğu sadece kötü yönetimlere bağlayıp geçmek ne derece ayakları yere basan bir analiz olur, bilemiyorum doğrusu.

Olayları değerlendiren dış politika stratejistleri, Maduro’nun ABD ile çekişmesinin sonucunun Rusya’nın ve Çin’in bölgede konuşlanması sonucunu doğurabileceğinden ve Doğu ve Batı’daki bu iki derin kutbun çatıştığı her ülkede olduğu gibi sonunda Venezuela’nn kaosa sürükleneceğinden, Latin Amerika’nın Suriyesi olacağından sözediyorlar.

Doğrusu bu dengeler benim zerrece umurumda değil. Olayı dışarıdan izleyip, her ülkenin demokrasi hakkı olduğuna inanan kitlelerin de olması gerekiyor. Çünkü Maduro popülist ve kötü bir siyasetçi olsa bile, Venezuela, ülkedeki kalabalıkların oylarının tamamen by-pass edilip, tıpkı diğer pek çok Latin Amerika ülkesi gibi, kaynaklarının büyük bölümü ABD’ye tahsis edilmiş, “ne ölen ne gülen” bir sömürge ülkesine dönüşmeyi hak etmiyor. Bu kabul edilebilemez, yanlış mıyım?

#Nicolas Maduro
#Venezuela
#ABD
#Juan Guaido
#Donald Trump