1958’de Akdağmadeni/Yozgat’ta doğdu. İlk ve orta öğrenimini Yozgat’ta tamamladı. 1979 yılında Ankara Meslek Yüksek Okulu Kamu Sevk ve İdaresi Bölümü’nü bitirdi. Ankara’da Yem Sanayi Türk A.Ş.’de iki dönem, memur, şef ve ticaret müdürü, Kırıkkale Üniversitesi’nde daire başkanı ve genel sekreter yardımcısı, Kırıkkale, Mersin ve İstanbul’da özel kuruluşlarda yönetici olarak çalıştı. Kayıtlar, Hece ve Hece Öykü dergilerinin kurucuları arasında yer aldı. Net ortamında Edebistan.com adlı elektronik dergiyi kurdu, editörlüğünü üstlendi. Kanal7’de Sözgelimi adlı haftalık kültür-sanat-edebiyat programını hazırlayıp sundu ve Yeni Şafak Kitap Eki’nin yayın danışmanlığını yaptı. Halen Yeni Şafak’ta köşe yazısı yazan Lekesiz, TRT Türk Gündem Kültür Sanat Programı’nın danışmanlığını yapıyor ve Süleymaniye’de sahafiye işletiyor. Edebiyat hayatına, Mavera dergisinde başlayan yazarın eleştiri, öykü, deneme, inceleme yazıları ve söyleşileri, kurucuları arasında yer aldığı dergilerin dışında Yedi İklim, İlim ve Sanat, Yom Sanat, Dergâh, Kafdağı, Düzyazı Defteri, İmge Öyküler, Eşik Cini, Varlık, Notos, İtibar, Dünyanın Öyküsü, İSMEK El Sanatları dergileriyle, Yeni Şafak, Vakit, gazetelerinde Yeni Safak Kitap ve Star Kitap eklerinde yayınlandı. Yeni Türk Edebiyatında Öykü adlı çalışmasıyla Türkiye Yazarlar Birliği 2001 Yılı Edebi Tenkit Ödülü’nü kazandı. Yazarın; Mimlerin Abecesi, Hasan Aycın Çizgilerinden Örneklerle Çizgi Sanatında Dil ve Mesaj, Sevgilinin Evi, Şirazeden Şirazeye, Öykü İzleri, Yeni Türk Edebiyatında Öykü, Öyküce Konuşmalar, Hüseyin Su Kitabı Kuramdan Yoruma Öykü Yazıları, Ateşten Kelimeler, Minarenin Kılıfı, Sanat Bizim Neyimize, Sanat ve..., isimleriyle yayınlanmış kitapları mevcuttur.
“Türküm ama bu benim suçum değil” diyen, sanatçılığı kendinden menkul biriydi; suçu olmayan şey onun en büyük üzütüsü haline geldiğinde, buna daha fazla katlanamayacağına karar vererek, performans sanatını özgürce sergileyeceğini sandığı İtalya’ya yerleşmişti.
Geçende, sosyal medyadaki takipçilerinden birinin “Umarım sizler iyisinizdir; aklım sizde” mesajına karşılık “Valla bizim sektör battı. 03/04’e dek tiyatro sinema her şey durdu. Perişanız.” şeklindeki sızlanışıyla tekrar gündeme geldi.
Bu yüzden toplanmalara neden olan yerlerin kapatılması cümlesinden, ilk nasibini alan da sanatın, özellikle de performas sanatının / sanat performansının icra edildiği yerler oldu.
“Panik”, İtalya’da virüsün yaygınlaşmasındaki en büyük etken olarak gösteriliyor. Tanıklar, hastalığın birkaç kişide görülmesi üzerine İtalyanların hastanelere akın ederek, sağlık çalışanlarına ayrılmış maskeleri bile yağmaladıklarını, maskesizlik nedeniyle sağlık elemanları arasında hızla yayılan virüsün, kendilerini onların ellerine teslim edenlere de kolayca bulaşarak, daha çok yayıldığını söylüyorlar.
Şimdi, performans sanatçısına, “ölüm korkusuyla, toplumsal hayatın korunmasını zorunlu gördüğü sınırları bile anında yıkan bir halk mıydı senin, Türklükten ve Türklerden kaçıp sığındığın halk?” diye sormamızın bir manası yok elbette. Ama onun “Bizim sektör bitti... perişanız...” sızlanışından performans sanatının, hiç de söylene geldiği gibi, onsuz kalınamayacak bir şey olmadığını, dünyayı aydınlatma, insanları eğitme cinsinden ona yüklenen işlevin bir yalandan ibaret olduğunu bu vesileyle dile getirebiliriz.
1960’lı yıllarda ortaya çıkan performans sanatı, bugünkü İtalya örneğinden de anlaşılacağı üzere, toplumsal krizlerde sınırlanan, yasaklanan, unutulmaya terkedilen ilk şeylerden biri olmakla, hakkında üretilen nazariyatın temelsizliğine, gereksizliğine hatta lüzumsuzluğuna da karine teşkil etmektedir.
Gerçi Batılı kimi sanat adamları belirttiğimiz bu hususu öngörmekten de geri kalmamışlardır.
“...Çağdaş sanatla yaklaşma çabamız size hiçbir şey vermediyse ve sanatçıların yerinin tımarhane, çağdaş sanatın da çöplük olduğunu düşünmeye devam ediyorsanız, son bir tesellimiz var: Bir gün hepimizin ölecek olması büyük bir münasebetsizlik tabii. Ama sanatın da ölümün elinden kurtulamayacağı düşüncesi pek çok insan için daha da katlanılmaz. Sanat neredeyse dinin yerini aldı. Faniliğin tesellisi sayılan sanatın bu dehşeti biraz olsun hafifletmesi bekleniyordu. Bunu en güzel Frederich Nietzche ifade etmiştir: ‘Varoluşun acısına’ ancak ‘sanatın baştan çıkarıcı güzellik tülleri’ sayesinde katlanılabildiğini yazmıştı filozof. Ve biz bu tüllerin lime lime olduğunu biliyoruz artık.” (Çev.: Zehra Aksu Yılmazer, Ayrıntı Yayınları, İstanbul 2012)
Nietzche’nin samimiyetinden kuşku duymayacağımız için ‘varoluşun acısına sanatla katlanma’ tezinin geçerliliğine katılırız, ancak toplumsal bir krizde her şeyden önce sanattan vazgeçen modern dünyanın ve bu dünyayı temsil edenlerin Nietzche vari söyleyişlerle bir sahteliği yaygınlaştırmalarına katılamayız.
Çünkü burada gözden kaçırılmaması gereken şey, performans sanatıyla birlikte “bir sektörün” iflas etmiş olmasıdır.
Ki bu sektör, sanatçılardan çok sanat bezirganlarının belirlediği bir pazardır ve Türklüğünden utanan kişi de son tahlilde o benzirganlardan biridir.
Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.
İlk yorumu siz yapın.
Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.
Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.