Hat, mesaj ve fetih

04:006/11/2020, Cuma
G: 6/11/2020, Cuma
Ömer Lekesiz

İslam sanatının oluştuğu 7- 9. yüzyıllar arasında, İslam fetihlerinin de Anadolu kapısı hariç tüm yönlerde tamamen açıldığını ve İslam’ın Hıristiyan Batı’ya rakip tek güç haline geldiğini görürüz.Buna bağlı olarak bizim konumuz esasında sormamız gereken ilk soru şudur: İslam, fethi, bir mümin gayretinin öznesi haline nasıl getirmiştir ki, yeryüzü Müslümanlara bu kadar kısa bir süre içerisinde açılabilmiştir?Bunu mezkur devrin ekonomik ve askeri şartlarıyla açıklamak mümkün olsa da asla yeterli olamaz.

İslam sanatının oluştuğu 7- 9. yüzyıllar arasında, İslam fetihlerinin de Anadolu kapısı hariç tüm yönlerde tamamen açıldığını ve İslam’ın Hıristiyan Batı’ya rakip tek güç haline geldiğini görürüz.

Buna bağlı olarak bizim konumuz esasında sormamız gereken ilk soru şudur: İslam, fethi, bir mümin gayretinin öznesi haline nasıl getirmiştir ki, yeryüzü Müslümanlara bu kadar kısa bir süre içerisinde açılabilmiştir?

Bunu mezkur devrin ekonomik ve askeri şartlarıyla açıklamak mümkün olsa da asla yeterli olamaz. Üstelik bu iki olguyu da emsallerine göre yeniden biçimlendirip harekete geçirerek bir idrak gerekir ki, bu idrakin Kur’an ve Sünnet dışında aranması muhaldir.

Ki, ayrıca İslam sanatının oluşma devrinin aynı zamanda, yeni dünyaya mahsus uygulamalarla İslam’a uygun yaşayışın kolaylaştırılması planında İslam mezheplerinin ve mülk zenginliğinin Müslümanların kalbine yerleşmesine ve onların kibre düşerek dünyaya sarılmalarına mani en etkili yol olarak tasavvufun doğuş devrine denk düştüğü de gözden ırak tutulmamalıdır.

Abdülkerim Kuşeyri
’nin (v. 1072),
Letâfiü’l-İşârât
’ındaki şu kaydı, bunlardan kastımızı çerçevelememiz bakımından yeterli olacaktır:

“Hz. Musa’nın kitabı levhalarda idi ve Musa o levhalardan okuyordu. Bizim Peygamberimiz’in kitabını ise Ruhu’l-emin (Cebrail) Hz. Peygamber’in kalbine indiriyordu. Rabbinin kitabı levhalara yazılmış olan ile Rabbinin kitabı kalbinde korunmuş olan arasında ne büyük fark vardır! Onun ümmeti de böyledir. Allah şöyle buyurdu: ‘Bilakis o ilim verilerin gönüllerinde apaçık ayetlerdir.’ (Ankebut 29:49).”

Bu kayıttaki
“Onun ümmeti de böyledir”
hükmünü öne alarak baktığımızda, İslam yeryüzünü fethe (açmaya) yönelirken, Müslüman fatihlerin (açıcıların) kalbinde
Kur’an’
dan ve Peygamber Efendimiz’in sünnetiyle rehberliğinden başka bir şeyin olmadığı, Kur’an ile ise
mushaf
yoluyla sürekli olarak yüz yüze bulundukları aşikardır. Dolayısıyla Müslümanların yeryüzünü İslam’a açma gayretlerindeki ilk hat, Kur’an’ın hattıdır. Buna göre, hatlı Kur’an, hem zikrinin kalplerdeki sürekli teyidiyle, hem de yeni İslam yapılarında (mescitlerde) levhalar halinde işlenerek İlahi Mesajı görünürlüğe taşımasıyla İslam fetihlerine dahildir.
Ki, mesajın hat yoluyla dışa/görünürlüğe çıkarılması,
Musevî levhacılığın
aynı zamanda İslam yazısında mündemiç olduğunun da ispatıdır ve bu ispatın en büyük delili de bizzat
Kubbetü’s-Sahra
’ya işlenen ayetlerdir. Mezkur sayede Hz. Musa’nın asâsına bahşedilen ‘İlahi doğrunun anlaşılmasını hatırlatma ve sağlama’ vesilesinin İslam hattına yüklendiğini söylemek aşırı bir yorum olmasa gerektir ki, bu yanıyla her hattat İslam yazısını istifleştirme niyetleriyle
Musevî bir nasibe
ve kamış kalemleriyle a
sâî bir arzuya
taliptir.

Öte yandan Mushaf esasında yazının/hattın sağladığı önemli imkanlardan biri de ayetlerin lafızdan manaya doğru fethi yani açılmasıdır. Çünkü, İslam idraki bakımından yeryüzünü açmaya yönelmek, öncelikle bu yönelimin gerektirdiği ruhsal ve zihinsel açılımları zorunlu hale getirir ve bu manada kalbin, aklın, şuurun, iradenin, niyetin, talebin, gayretin... açılması öne çıkar. Bu tarz açmaların/açılmaların ise yine Kur’an ayetleri üzerinden gerçekleşeceği ise aşikardır.

Bu bağlamda
elif, lam
ve
mim
şeklindeki mukatta harflerinden oluşan bir ayetin, Müslüman bir zihinde meydana getireceği muhtelif açılmaların (fetihlerin) bir örneğini, yine
Kuşeyri
’den okuyabiliriz:
Elif
, (onun Rabbi olarak) bizim beraberliğimizle ülfet eden, bizim yüceliğimizi bilen kimsedir, anlamına işaret eder. Bizim (Rab olarak) büyüklüğümüzü tanıyan ise belamıza ısınır ve onunla ülfet eder.
Lam
, muhabbetimizi zevk eden kimse kapımızda durur demektir. Cemalimizi müşahede eden ise divanımızda durur.
Mim
, ise hil’atimiz üzere duran bize yaklaşabilir demektir; dostluğumuz ile tahakkuk eden ise bize vefa üzere ölür.”

Bunlardan baktığımızda söyleyebileceğimiz ilk şey, genel olarak Kur’an hattının ve giderek hüsn-ü hat olarak dışa çıkacak olan hat sanatın, sanat kaygısıyla yapılmadığı, zikrettiğimiz manaları da muhtevi olarak, hat kabiliyetine sahip bir Müslüman’ın zihnindeki –bir örneğini Kuşeyri’den verdiğimiz- açılmalar eşliğinde kalpten yüzeye işlenen şey olması bakımından, kendiliğinden sanat katına yükseldiğidir.

Ayrıca bu husus İslam sanatlarının şu genel hususiyetini belirlemeye de yeterli gelir: Bir hattatın, bir nakkaşın.. derdi sanat yapmak değildir, kendisine indirilen yeteneği müdrik olduğunu, asıl kulluğunun bir ifadesi olarak yukarıya çıkarmasıdır.

#Hat
#mesaj
#fetih