Atış için gerilmiş çatal sapanı tutan el olmak

04:0031/08/2018, Cuma
G: 31/08/2018, Cuma
Ömer Lekesiz

Gilles Deleuze’e göre “Tekrar etmek, belli bir davranış sergilemektir fakat bunu biricik veya tekil olan, dengi veya benzeri olmayan bir şeye ilişkin olarak yapmaktır. Belki de bu dışsal davranış olarak tekrar da kendi hesabına ona hayat veren daha gizli bir titreşimin, tekil içindeki içsel ve daha derin bir tekrarın yankısıdır. Kutlamaların görünürdeki paradoksu da budur: ‘Baştan alınamaz’ olanı tekrar etmek. İlk sefere ikinci veya üçüncü bir sefer eklemek değil, ilk seferin n’inci kuvvetini almaktır.

Gilles Deleuze’e göre “Tekrar etmek, belli bir davranış sergilemektir fakat bunu biricik veya tekil olan, dengi veya benzeri olmayan bir şeye ilişkin olarak yapmaktır. Belki de bu dışsal davranış olarak tekrar da kendi hesabına ona hayat veren daha gizli bir titreşimin, tekil içindeki içsel ve daha derin bir tekrarın yankısıdır. Kutlamaların görünürdeki paradoksu da budur: ‘Baştan alınamaz’ olanı tekrar etmek. İlk sefere ikinci veya üçüncü bir sefer eklemek değil, ilk seferin n’inci kuvvetini almaktır. Tekrar, bu kuvvet ilişkisi uyarınca, kendini içselleştirerek tersyüz eder.”



Malum, geçtiğimiz hafta Malazgirt Zaferi’nin 947. yılıydı. Başkan Erdoğan başta olmak üzere, devlet erkanının katılımıyla mahallinde gerçekleştirilen kutlamaları televizyondan izlerken, Deleuze’ün yukarıda naklettiğim tekrar merkezli tespitlerini hatırladım ve uzun süre etkisinden de kurtulamadım.

Malazgirt Zaferi’nin, atalarımızın Anadolu’yu yurt edinme cehdinin adı ve buna mahsus olarak başlattıkları uzun süreli (deyim yerindeyse çok da çileli) bir fethin ilk adımı olmasının, bu etkilenişimde önemli bir payının olduğunu gözden ırak tutmuyorum.

Ancak konu Malazgirt Zaferi olunca, bu etkinin asıl, ilgili kutlamaların yenilenen değil teyit edilen bir varlık beyanı olması bakımında, Deleuze’ün “baştan alınmazın tekrarı’ ifadesini aşan bir karşılığa sahip olmasından kaynaklandığını sanıyorum.

Bunun teorik izahı, Anadolu’yu Türklere hem vatan hem de Batı’ya yürüyüşlerinde bir köprü kılan bir başlangıç tayini olarak Malazgirt zaferinin, dokuz yüz kırk yedi’nci bir sefer olarak kutlanmadığı, diğer bir söyleyişle n’inci kuvvetinin alınmadığı, bilakis bu kuvvetin ilk tezahür ediş şartlarının, mevcut sosyo-politik sorunlara kararlı bir itiraz olacak tarzda güncellendiğidir.

Nitekim Amerika’nın, Türkiye’nin sınır güvenliğini tehdit eden terör örgütlerini silahla ve parayla tahkim etmesi, Türkiye’nin bu stratejik ortak ihanetine yönelik itirazlarını kırmak için yaptırım tehditlerini ayyuka çıkarması karşısında Türkiye’nin öncelikle bir varlık duruşu göstermesi zorunlu hale gelmiştir.

Dolayısıyla, Malazgirt Zaferi’nin kutlamalar yoluyla güncellenmesi, tekrarın tekrarını aşarak onun şimdiki zamana taşınması anlamına gelmektedir.

Bu yanıyla Malazgirt Zaferi, geçmiş zamana katılmış (yerleşmiş) olmasına rağmen, pratik planda, belirttiğimiz bağlamda bugün zorunluluk arz eden bir varlık teyidiyle birleşerek şimdiki zamana taşınmış ve böylece kendisinin tekrarını feshetmiştir.

Bundan sonra, Malazgirt Zaferi’nin kutlanma tekrarının (söz konusu şartlar devam ettiği sürece) bu esasa bağlı bir tekrar olacağı (yeni bir tekrarı başlatacağı); bu manada kutlanışlarıyla, n’inci kuvvetinin alınmasını değil, ilk kuvvetinin herkesçe görülebilecek bir yere yerleştirilmesini talep edeceği aşikardır.

Haliyle Malazgirt Zaferi, dünyanın rahatlığına gömülerek rehavete kapılan, muhatap olunan şerleri küçümseyen, Amerika’nın tehdit dilinin yol açabileceği yeni olumsuzlukları akıllarına getirmeyen... vatan sahiplerini sarsarak kendilerine getirici bir nitelik de yüklenecektir.

Başkan Erdoğan’ın tören konuşmasında, “Malazgirt’i hatırlamak demek kim olduğumuzu hatırlamak demektir. Maziden atiye uzanan bu büyük mirasa çok iyi sahip çıkın. Selçuklu’ya, Osmanlı’ya sahip çıkın, Evlad-ı Fatihan olan Balkanlar’a sahip çıkın. 15 Temmuz kıyamına sahip çıkın” şeklinde dile getirdiği uyarılar, öncelikle Malazgirt Zaferi’nin yükleneceği söz konusu niteliğin bir teyididir.

Zikredilen çerçevede, vatan sahiplerine düşen görevi, analojik bir dille şöyle de verebiliriz:

İçinde, 1071’de Malazgirt’ten alınıp, 2018’e getirilen bir taşın yer aldığı çatal sapanı, 947 yıldır gerili duran haliyle kavrayan ve o taşı fırlatmak için hazırda bekleyen el olmak!

Buradaki gerili durma teriminden, gerilime düşmeyi (sürekli gerilim içinde yaşamayı) kastetmediğim, yeni zamanın karakterinden ve sapanın hedefinden bellidir.

O hedef ki, vatan sahipleri için geçmiş zamana karışmış Malazgirt vb. zaferlerin tekrarını tekrarlama garantisi oluştururken, aynı zamanda bilinen tüm tekrarları feshederek yeni bir zaferin tekrarlanmaya değer ilk örneğini doğuracak diriliş sürecini de tek başına göstermektedir.

O hedef orada durdukça, geçmişte böyle olan çatal sapan ve el ilişkisi, hâl’de ve gelecekte de böyle olacaktır inşallah.

#Malazgirt
#Zafer