Yazar yazmaktan ve yazdığından sorumludur

04:0024/08/2024, Cumartesi
G: 24/08/2024, Cumartesi
Ömer Lekesiz

İmam Gazzâlî’nin (rahimehullah) isteklilerine rağmen tüm dillerin istenilen her anlamı söze dök(e)meyeceğini, bu nedenle öğretimin boşa çıkacağını, öğrencinin zâyi olacağını söylediğini ve dillerin yani bilgilerin “Allah(ın) yapıcısı ve isteyicisi olduğu işi bitirinceye kadar” bu nimetine eriştirilenlerce dolaşımda bulunmasını, edebiyatçıları da içine alan çok değerli yorumunda toplamıştır: “Lütfunun bolluğu ve hikmetinin inceliği ile yüce Allah, bazı kullarına ilham etti ve onlar da zihinlerinin


İmam Gazzâlî’nin (rahimehullah) isteklilerine rağmen tüm dillerin istenilen her anlamı söze dök(e)meyeceğini, bu nedenle öğretimin boşa çıkacağını, öğrencinin zâyi olacağını söylediğini ve dillerin yani bilgilerin “Allah(ın) yapıcısı ve isteyicisi olduğu işi bitirinceye kadar” bu nimetine eriştirilenlerce dolaşımda bulunmasını, edebiyatçıları da içine alan çok değerli yorumunda toplamıştır:

“Lütfunun bolluğu ve hikmetinin inceliği ile yüce Allah, bazı kullarına ilham etti ve onlar da zihinlerinin duruluğundan, düşüncelerinin rahimlerinden ve gönül madenlerinden bu genel faydayı çıkardılar ve bilginin sürekliliği için iyi bir tedbir aldılar; dillerin yerini tutmak üzere kalemler edindiler; bedenler ruhlara, sedefler incilere ait oldukları gibi yazılanın da söylenilene ait olduğunu ifade ettiler; ruhani bilgileri, şekil kaleleri içinde korudular ve onları defterler ve sayfalar içinde kaydettiler ki bu ruhani bilgiler öncekilerden sonrakilere bir hazine olsun ve Allah, yapıcısı ve isteyicisi olduğu işi bitirinceye kadar, bilgi çağdan çağa, topluluktan topluluğa, aileden aileye intikal etsin.”

Söz konusu lütfa önce Peygamber Aleyhisselam’ın mazhar kılındığını “Oku! Kalemi öğreten cömert rabbin, insana bilmediğini öğretti.” mealindeki ayetle (Alak, 96/3-4) gösteren Gazzâlî, Allah’ın da “Nûn. Kaleme ve insanların yazmalarına and içerim!” mealindeki ayetle (Kalem, 68/1-2) onun araçlarına yemin etmek suretiyle yazıyı şereflendirdiğini belirterek, bunlardan hareketle yazının Allah’ın nimetlerinden bir nimet olduğunu ve akledebilenlerin yanında onun iyi bir yerinin bulunduğunu söylemiş ve böylece yazı-kalem meselesinde şu ikinci bir hareket noktasını belirlemiştir:

“Zira yazı akıllı kişilerin zihinlerinden doğan şeyleri korur ve bilgelerin zihinlerinin yakaladığı şeyleri kaydeder. Yazının eserleri ifade edilen, kelimeleşen kategorileri gösterir; bu kategoriler, şekiller, nakışlar ve örneklerin gerisinde olan sözcük harflerindeki gizli düşünülür ruhani anlamları, diğer bir ifadeyle yazı lafzî harflerin içinde yazılı olan ve şekillerin, nakışların, misallerin ötesinde olan düşünülür şeyleri gösterir. Bu anlamlar kulların nefslerini olgunlaştırır ve ahiret gününde onları mutlu eden Allah’ın bağış ve nimetlerini gösterir. Gerçekten Allah ‘Geleceğinde şüphe olmayan bir gün için insanları toplar. Allah, vaadinden dönmez.’ (Âl-i İmrân, 3/9) 

Böylece Gazzâlî’nin yukarıda zikrettiğimiz tespit ve yorumlarından şu dört sonuca ulaşabiliriz:

1
-Kalem-yazı, ilk muhatabı Peygamber Aleyhisselam olan Allah’ın nihayetsiz nimetlerinden bir nimettir ve akıl sahipleri bunun şuurundadır.
2
-Yazı, akıllı kişilerin zihinlerinden doğan şeyleri korur ve bilgelerin zihinlerinin yakaladığı şeyleri kaydeder.
3
-Yazı, iletişimin sağlanmasına mahsus şekil, nakış ve işaretleri ihtiva etmesinin ötesine geçen düşünceleri gösterir ve bu sayede ruhanî anlamlar dünya diline çevrilir.
4
-Yazının dünya diline çevirdiği ruhanî anlamlar kulların nefislerini olgunlaştırmasını sağlar ve Allah’ın ahiret gününde onları mutlu edeceği bağış ve nimetlerini açığa çıkarır.

Yazının bu görevleri kaleme ve kalem ehli olarak yazara yüklendiğine göre onun şöyle bir tanımı daha ortaya çıkmakta:

Yazar, söz ve kalemle nimetlendirilmiş bir kul olarak, gündelik dilin ötesine geçmek suretiyle manaların ruhuna ya da ruhanî sözlerin kendisine bizzat dokunarak onları dünya dilin(d)e açan ve bu açışta Allah’ın âhiret gününde kullarını mutlu edeceği bağış ve nimetleri gösteren kişidir.

Allah’ın halk etmesi, kullarını nimetlendirmesi, kullarının ahiret gününde mutlu olacakları ruhanî manaları bazılarına açmak suretiyle onları kendi bağış ve nimetlerinin münadisi yapması zikrettiğimiz tanımda toplanmış olup, Allah ile başlayıp Allah ile biten ya da Allah ile bitip, Allah ile başlayan bir akışa işaret edilmiştir. Dolayısıyla yazar layık kılındığı yazma nimetini görünür kılmaktan ve yazdığından birlikte sorumludur.

Buna göre yazarın –akıl sahipleri örnek alsınlar diye– şımarık, serkeş, melankolik… birini anlatması mümkün görülür ama kendisinin şımarması, sürçmesi, melankoliye düşmesi mümkün görülmez. Zira kuşatıldığı iki sorumlulukla o söz konusu akışın içinde hakkında hükmedilenin ve kendi hükümlerinin mahkumudur.

Bu bağlamda kimi yazarların “yazıyla dünyanın kötü gidişatına başkaldırıyorum; yazıyla dünyaya tahammül ediyorum; yazıyla yaralarımı somutlaştırıyorum” yollu sözlerinin nisyan, münkirlik, bencillik ya da kibir belirtmekten başka –Gazzalî’nin görüşü itibariyle– bir karşılığı yoktur.

“Neden yoktur” sorusunun cevabını nasipse sonraki yazımızda birlikte arayalım.

#Edebiyat
#Aktüel
#Ömer Lekesiz