İsmâil Râcî Fârûkî (ö.1986), İslam felsefe tarihi üzerinden felsefecilerin aktif ve pasif tanrı tartışmasındaki yanlışlıklara işaret ederek, bu yanlışların okasyona-lizm doktrinini keşfeden ilahiyatçılar tarafından bu minvalde aşıldığını belirtmiş ve oluşan yeni anlayışı şöyle özetlemiştir: “Bu anlayışa göre, Tanrı âlemi her an yaratmakta ve yaratma fiilinin olmadığı bir an bile geçmemektedir. Dolayısıyla, varlık âleminde her olgu ve olay Allah’ın bilfiil yaratmasının bir sonucudur. Bu durumda onlar,
(ö.1986), İslam felsefe tarihi üzerinden felsefecilerin aktif ve pasif tanrı tartışmasındaki yanlışlıklara işaret ederek, bu yanlışların okasyona-lizm doktrinini keşfeden ilahiyatçılar tarafından bu minvalde aşıldığını belirtmiş ve oluşan yeni anlayışı şöyle özetlemiştir:
“Bu anlayışa göre, Tanrı âlemi her an yaratmakta ve yaratma fiilinin olmadığı bir an bile geçmemektedir. Dolayısıyla, varlık âleminde her olgu ve olay Allah’ın bilfiil yaratmasının bir sonucudur. Bu durumda onlar, nedenselliğin zorunluluğu yerine, adil ve kullarına doğru yolu gösteren Tanrı’nın, onların her zaman doğru sebebi takip etmesini sağlayacağı ve bu düzenliliği bozmayacağı inancını ortaya koydular. Netice olarak bu yorum, salt nedenselliğin değil, aksine ilahi kudret ve iradeye bağlı bir nedenselliğin yani sünnetullâhın tesisi idi. Böylece ilahiyatçılar, filozoflara karşı büyük bir zafer elde etmiş oluyorlardı.” (Tevhid, Trc.: Ejder Okumuş, Mahya Yayınları, İstanbul 2018)
Gerçi
bizim zamanımızdaki karşılıkları şu iki nedenle çok olumlu değildir:
1-Evveli
ile
’ye kadar indirilen tecdit hareketinin,
’den (ö. 1762) sonra ve dolayısıyla bizim zamanımızda tarihselci, modernist, Arap ırkçısı, akılcı ve reformcu bazı kişiler tarafından, bir çözüm arayışı olmaktan çıkarılıp, bizzat sorunun kendisi haline getirilmesi, 2- Bu sonuca sebep olanların eserlerinden tek kelime okumadıkları halde kamuoyunu belirleme gücüne sahip kimi cemaat / tarikat liderlerinin ilgili kişileri tekfire kalkışmaları ve dolayısıyla tecditte de bir tecdit imkanını da asılsız rivayetlerle, iftiralar yoluyla kapatmış olmalarıdır.
İkinci hususa bağlı olarak istitraden şu ayrımı hemen iletmeliyim: Fârûkî’nin
kastı, Türkiye’de elan
yapan ilahiyatçılar değildir.
Bunlardan hareketle bizde vesilecilik, âdiyye, aranedencilik şeklinde anılan okasyonalizmle ilgisi tartılabilir olmakla birlikte, Fârûkî’nin özetlediği tarzda, üstelik felsefeden de hareketle bir İslamî anlayışı, kendisine özel yeni kavramlar eşliğinde tesis etmeye çalışan
’ın (d. 1944) Türkçe’ye tercüme edilen eserlerine okurlarımın dikkatini çekmek istiyorum.
’ta, 10 ve 20 Haziran 2023 tarihlerinde yayımlanan
imzalı “Taha Abdurrahman’ın felsefesine dair bazı mülahazalar” başlıklı yazılarla,
’da yayımlanan
imzalı, “Özgün ve çağdaşımız bir düşünür: Taha Abdurrahman” başlıklı bir yazıya yakın zamanlı olmaları bakımından işaret ederek Taha Abdurrahman’ın şu ana kadar dilimize çevrilen eserlerini -Türkçe adlarıyla- şöyle sıralayabiliriz:
-Bilgi Ahlaktan Ayrıldığında,
Muhammet Ateş, 2020
-Dini Amel ve Aklın Yenilenmesi
, Trc.: Mehmet Emin Güleçyüz,2020
-Batı Modernitesinin Ahlaki Eleştirisine Bir Katkı-, Trc.: Tahir Uluç, 2020
-Bilim ve Düşüncenin Pratik Temelleri Üzerine Bir Araştırma, Trc.: Tahir Uluç, 2021
-Sekülarizmin Sığlığından İlahi Sözleşme ve Emanet Paradigmasının Enginliğine-, Trc.: Soner Gündüzöz, 2021
, -İslami Bir Modernlik İnşasına Giriş-, Trc.: Mehmet Emin ve Münteha Maşalı, 2021
– Dil ve Mantık Üzerine Bir söyleşi, Trc.: Kürşat Atalar, 2022
-Seküler Ahlakın Sefaleti
– İlahi Emanet Paradigmasının Seküler Ahlak Eleştirisi-, Trc.: Soner Gündüzöz, 2023
Taha Abdurrahman’ın Pınar Yayınları arasından çıkan bu eserlerine, onun tefekkürü hakkında yapılan şu çalışmayı da ekleyelim:
, Modernitenin Reformu – Abdurrahman Taha’nın Felsefesinde Ahlak ve Yeni İnsan- Trc.: Tahir Uluç, Ketebe Yayınları, İstanbul 2020
Taha Abdurrahman’ın, eserlerinde Arap ırkçılığı yapmakla suçlanan
(ö. 2010); tarihselci ve rasyonalist olarak nitelenen
la (ö. 2010) -kendi kelimeleriyle- mantıksal eleştiriye ve metodolojik temellere dayanan
ni göz önüne aldığımızda, yukarıda zikredilen çevrelerin ilgili ithamlardan -inşallah- korunacağını söyleyebiliriz.
Hallaq’ın benzer bağlamdaki şu sözleriyle bitirelim yazımızı:
“Câbiri, Arkûn ve -Bustâni ve Reşid Rızâ’dan itibaren gelmiş- sözde reformcu ve aydınlar tayfası İslam ve Arap düşüncesini kriz prizmasından görmüş ise, Taha bu görüşü ters yüz ve alt üst eder. Eğer bu düşünce problemlerle kuşatılmış ise, ki bunu kimse inkâr edemez, bunlar içsel değil, dış güçlerin sebep olduğu problemlerdir. Bu düşünceyi vuran problemler İslam dünyasının Batılı hegemonyacı bilgi biçimlerine karşı savunmasız olmasından kaynaklanır.”
#Aktüel
#İmam Gazzâlî
#Ömer Lekesiz