En genel anlamıyla kültür, tıpkı tabiatın işlenmesindeki gibi, insan tabiatının da dil, düşünce, töre, maddi-manevi ve ahlaki değer, zevk … cihetinden işlenmesidir.
Yukarıdaki tanımı Osmanlı ve onun devamında kurulan Türkiye ile sınırlandırarak ele alacak olursak, kültürün son iki yüz yıldır bizzat devlet tarafından işletilmek istendiğini; kültürün kendi doğal işlenme süreçlerinden yalıtılarak doğrudan siyasetin ana konusu haline getirildiğini görürüz.
Kültürün devlet tarafından işletilmesindeki kararın nedeni ise, yıkılma sürecindeki Osmanlı’nın ölüm döşeğindeki baba metaforuyla duygusal bir boyut da kazandırılarak yeniden güçlendirilmesinde Batılılaşmanın devlet tarafından nihai, tartışılamaz ve giderek -Türkiye Cumhuriyeti’nde- tartışılması da teklif edilemez bir şekilde benimsenmiş olmasıdır.
Arzulandığı üzere Batılılaşma Osmanlı’yı yıkılmaktan kurtaramamış, ancak Osmanlı’yı yıkanlar onu yeni devlete -zaten uygulamasında önemli mesafeler alınmış kaçınılmaz bir süreç olarak- dayatmışlardır.
Devletin elibadan alfabeye geçme kararıyla halkını bir gecede cahiller topluluğu haline getirmesi başta gelmek üzere, örneğin bugünden bakıldığında son derece komik görünen Şapka Kanunu vb. ile nice başlar gövdelerinden kopartılmıştır.
Bu noktadan itibaren Batılılaşmacı / Batıcılaşmacı devletle, onun halkı arasında giderek hatları çok keskinleştirilen bir çatışma ortaya çıkarılmış ve bu çatışma devletiyle birlikte halkının da enerjisini tüketen siyasi / kültürel bir gerçeklik olarak, aynı ayrıştırmanın halktan da talep edilmesiyle kemikleştirilmiştir.
Bu safhadan itibaren devletin Batılılaşmasından yana olanlar, bugün de halen okumalarına, araştırmalarına, düşünmelerine hiç gerek olmaksızın ilerici, çağdaş, aydın sayılırken, Batılılaşmaya karşı çıkanlar da peşinen mürteci, yobaz, aydınlanma düşmanı ilan edilmişlerdir.
Gelinen nokta da ise söz konusu çatışma yine kültürel tercihler üzerinden sürmekte, Batılılaşma yanlıları, sözüm ona bugüne kadar sağladıkları büyük kazanımları(!) örneğin kendi tarihlerine küfrederek, sokakta şortla gezerek koruma; Batılılaşmaya karşı çıkanlar da örneğin hacı yağına, sarığa sahip çıkarak inançlarını yaşıyor ve yaşatıyor olma yanılsamasında azami kararlılığı göstermekteler.
Konuya daha iyimser bir noktadan bakanların Başkan Erdoğan’ın yönetiminde geçen son yirmi bir yılda söz konusu çatışmanın tamamen giderilmesi mümkün olmasa da azaltıldığına hükmetmeleri mümkündür.
Buna karşılık biz de Başkan Erdoğan’ın bu yöndeki samimiyetinden ve yoğun gayretinden kuşku duymuyoruz ancak konu devlet ve dolayısıyla devletin siyaseti / kültürü olunca alınan ve halen alınabilecek olan ilgili kararların da son tahlilde devletin zaten çok baskın olan gücüne güç katmaya, Batılılaşma tutumunu tahkim etmeye yarayacağına ve iktidarda kim bulunursa bulunsun bu sonucun -kolay yoldan- değişmeyeceğine inanıyoruz.
Burada Başkan Erdoğan’ın mezkur konuda zayıflığına hükmetmek ona karşı yapılabilecek en büyük haksızlık olacaktır.
Zira burada esas mesele yöneticinin zayıflığı değil, onun devleti yönetmede zorunlu tutulduğu sistem merkezli ana ilkenin ya da asli şartın pekinliğidir.
Nitekim, Başkan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri’nde yaptığı konuşmaların tamamını okuyanlar onun zikrettiğimiz çatışma ve kültürün önemi konusunda büyük bir vukufiyete sahip olduğunu göreceklerdir.
Netice olarak, yeni bir anayasa yapılmadan, olası hain kontenjanının sayısı en aza indirilmeden, siyasi çatışmanın başat unsuru olan kültür probleminin üstesinden gelmek mümkün olmayacaktır.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.