Bir çeşit propagandacı kimliğine sahip olan dâîler (davetçiler) vasıtasıyla mezheplerini gizlice halk arasında yaymayı yöntem olarak benimseyen İsmailîler, Fâtımîlerin devlet politikası olan Sünni karşıtı siyasetin icrasında önemli roller üstlendiler. Askeri ve siyasi olarak Abbâsî kontrolündeki Sünnî İslâm coğrafyasına yayılmak için çaba gösteren ve Filistin üzerinden ilerleyerek Suriye bölgesinin önemli bir kısmına hükmeden Fâtımîler, bir yandan Anadolu ve Irak’a doğru genişlemeye devam ederken, diğer yandan da İsmailî dâîler vasıtasıyla bu coğrafyalarda müfrit Şiiliği yaymaya çalışıyorlardı.
(…) Fâtımîler, Mısır’da kurmuş oldukları Dâru’l-Hikme isimli medresede yetiştirdikleri dâîler aracılığıyla Şiî İsmailî düşünceyi Sünnî İslâm coğrafyasında yaymak suretiyle bir anlamda siyasi hükümranlıklarının altyapısını hazırlıyorlardı. Selçuklular tarih sahnesine çıktığında Fâtımî tehdidi öyle bir boyuta ulaşmıştı ki Mısır güdümündeki Büveyhîler eliyle bütünüyle etkisizleştirilen Abbâsîler bu tehdit karşısında çaresiz kalmışlardı. Hiç kuşkusuz Selçukluların erken dönemlerde dış politika perspektiflerini Fâtımîlerle mücadele etmek üzerine inşa etmeleri de büyük ölçüde bu durum ile ilgiliydi.
Selçuklular’ın Bâtınîleri bütünüyle yok edememelerinin nedenlerini şu dört maddede toplayabiliriz: