Sebeb-i telif niyet, istikamet ve maksat belirtir

04:009/07/2024, Salı
G: 9/07/2024, Salı
Ömer Lekesiz

Sebeb-i telif , mesnevilerde başlayıp, zamanla nesir için de kullanılan bir metnin yazma / yazılma neden(ler)idir (sebe-i vücûd). Yeni söyleyişle bir kitapta yazarın yazma, eserin yazılma güdüsünü (motivasyonunu, maksadını) anlattığı kısmın adıdır. Bu manada sebeb-i telif, bir yazarın o eserini yazma nedenleri hakkında okurlarının merakını gidermesi gibi pratik bir fayda taşımasının berisinde, asıl yazarın niyet, istikamet ve maksadını beyan ve dolayısıyla okurların da yazarın yazma niyet, istikametini


Sebeb-i telif
, mesnevilerde başlayıp, zamanla nesir için de kullanılan bir metnin yazma / yazılma neden(ler)idir (sebe-i vücûd). Yeni söyleyişle bir kitapta yazarın yazma, eserin yazılma güdüsünü (motivasyonunu, maksadını) anlattığı kısmın adıdır.

Bu manada sebeb-i telif, bir yazarın o eserini yazma nedenleri hakkında okurlarının merakını gidermesi gibi pratik bir fayda taşımasının berisinde, asıl yazarın niyet, istikamet ve maksadını beyan ve dolayısıyla okurların da yazarın yazma niyet, istikametini tayin etmelerini ve maksadını öğrenmelerini sağlar.

Amellerin
niyetl
ere tabi olması yazmadaki / yazarlıktaki insaniyet (nefs, kim-lik, kişilik) vasfına;
istikamet
yazmadaki / yazarlıktaki paradigmaya, dünya görüşüne, daha net bir söyleyişle inanç (iman) esaslı zihniyete ve bunun içinde oluşan seçimlerin seyrine (işleyişine) işaret ederken,
maksat
da bir amaç, hedef ve faydaya isnat eder.
Kurban Bayramı vesilesiyle Ankara’ya uğramıştım. Bu aynı zamanda ağabeyim
Hüseyin Su
ile görüşmemiz demekti. Onunla bir kıraathanede buluşup gündelik hayat, kültürel gidişat ve edebiyat çevresinde sohbet ettik. Sebeb-i telif konusu hem tarz-ı kadim eserlerimizdeki önemi hem de günümüzde yazma maksadının bireyselliği de aşıp bencilliğe evrilmesi yönünden gündeme geldi ve bu bağlamda sebeb-i telifte
kafirlerin edebiyat
ını izlemek ve benimsemek bizim gençliğimizde bir problem olarak ele alınırken, bugün bunun -o şekilde ele alınmak da bir yana- artık bir problem olarak görülmediğini, hatta kafirlerin niyet, istikamet ve maksatlarını takip etmenin moda bir eğilime dönüştüğünü konuştuk.
Hüseyin Su, söz konusu
fark
tahtında
Lâmiî Çelebi’nin
(ö. 938/1532)
Bir Uludağ Efsanesi:
Bahar ve Kışın Mücadelesi
adıyla yayımlanan
Münâzara-i Bahâr u Şitâ
’sındaki sebeb-i telife dikkatimi çekti (Büyüyenay, İstanbul 2023).
İstanbul’a döndüğümde, kardeşim
Mustafa Kirenci
sayesinde yeni yayımlandığı günlerde buluşturulduğum mezkûr kitabın sebeb-i telifine baktım hemen. Elimin altında olan kitaba kendim Hüseyin Su hatırlatmasa belki uzunca bir süre daha bakamayacaktım. Bu durumu ilgili metnin okurlarımın bilgisine daha geç ulaşma ihtimaliyle birlikte düşününce onu burada paylaşmamın faydalı olabileceğine hükmettim.

Lâmiî Çelebi, sebe-i telif bahsinde Bursa’daki kendi uzlet hanesinde dostlarıyla otururlarken, konunun Bursa’nın güzelliklerine intikal ettiğini, dostlarının -kendisi tarafından dile getirilen- oradaki hikmetli sözler ve şiirlerden bir eser meydana getirmesini istediklerini belirttikten sonra, devamında şunları kaydetmiştir:

“Herkes söz bahçesinde gül toplamalı ve her ehl-i heves onun sözlerine aferin diyerek takdir etmeli ki ‘İnsanlarla, onların akılları derecesinde konuşun’ diye buyurmuştur âlemlerin Efendisi. Kaleme alınanlar cihanın Efendisi(nin buyurduğu) gibi olmalı. Sözleri muğlak ibareler, kapılı ve karışık istiarelerle muradı ihlal edici ve ona halel getirici olmamalı. Kaleme alınmış şeyler, adeta kalabalık insan cemiyetleri gibi uzun uzadıya mukaddimeler ve ifadeler insanı usandırıcı ve bıkkınlık verici olmamalı.

Benim bu tefsir ve buluşuma arkadaşlarım pek memnun oldular. Ve bunu uzun uzun yazıp tasvir eylememi rica ettiler. Onların bu temennilerine şu cevabı verdim: 

‘Temennin makul ve davetin makbul.’ 

Hakk’ın feyzi ummandır, yoktur cimrilik / Bu böyle olsa bile temiz ve halis cevher de nadirdir. 

Bu fennin üstatlarına belagat çarkının aydınlık tabiatlarına kınama ve ayıplama caiz değildir. Onların fazilet ve kemaline, güzel sözlerine hiçbir şey de mâni değildir. Her birine doğuştan gelen bir yetenekle güzel konuşma ve yazma sanatı verilmiştir. Onlar benzersiz şiir, fenler ve füsun sahibidirler, Manalar âleminin mücevherlerini latife ve ibarelere büründürmüşlerdir. Gül bahçesinin tavusu gibi kutsi cevelanları temaşa etmekten şaşkın ve perişan hale gelmişlerdir. Şiirlerini çok değeri gerdanlık gibi süslemişlerdir. Onlar öyle taze ziynetler meydana getirmişlerdir ki cennetlerin güzelliğine hayrandırlar. ‘Onlar, derecelere ve mertebelere ulaşan bir kavimdi.’ (Ahkaf 46/19) buyruğunca safâ yârânı, vefalı sadık dostlardan beklenen ve istenen parlayışıyla âşikâr olan müjdeli işaretlerdir. Her kime feyiz verici imtihan lütuf ve ihsan olunursa, mevcûdatın karanlığından incinmiş ve kederli olarak beyaza çıkıp ihvanın huzuruna çıkarsa, onlara bu haller bir armağan olur. Ki dostların, ahbapların taleplerini reddetmek yiğitlik ve insanlıktan uzak olmaktır. Dost ve ahbapların taleplerini yerine getirmek cömertlik ve kardeşliğin başıdır.” 

Nasipse buradan devam edelim inşallah.

#Aktüel
#Hayat
#Ömer Lekesiz