Burada atıl, tatil kelimeleriyle aynı kökten gelen ataletin, bir kadının süslenmeden uzak durmasıyla ifade edilmesi, dildeki inceliğin güzel örneklerinden biri olsa gerektir. Böylece güzelliği görüşe sunmamak, öne çıkarmamak, hayat sevinci taşımamak… doğrudan bir canlı ya da hareket sahibinin ataleti üzerinden ifade edilmiş olunmaktadır.
Birbirlerini belirleyen düzgünsüzlük ve atalet kelimelerinden hareketle, yaşanılan ortamı süsleme ya da daha genel söyleyişle hayata yeni bir estetik nesne veya görünüş sunma anlamında sanatın kendini geriye çekmesine, hatta yokluğuna bir geçiş yapmamız mümkündür.
Buna göre, sanatı kendi varlık şartları gereğince ferdî gayretlerden ibaret saymak zorunda olsak da, bu gayretlerin toplamından oluşacak sonucu –müşterek tarzları ve yönelimleri itibariyle– Batı sanatı, Çin sanatı, Türk sanatı… gibi kavim, millet veya devlet tanımlı olarak nitelememiz de tarihi ve sosyal bir gerekliliktir.
O halde, Yeni Türkiye’nin ilk yüzyılında yeni bir sanattan değil ancak ataletle tanımlanan bir sanattan söz ediyor oluşumuzun nedenlerini ve sonuçlarını nasıl açıklayabiliriz?
“Antik kültür kendi sonuna yaklaştıkça daha fevrî ve hareketli olur. Doğal olarak kanı kaynayan halklar olabileceğin en fazlasını sağlarlar” diyen sanat tarihçisi Heinrich Wölfflin’in “Arapların süslemelerindeki çizgilerin nefes tıkayan aceleciliğini” bu tespitine örnek göstermesi de Yeni Türkiye’deki söz konusu asabiyet yokluğunun neden ve sonuçlarını izahta tek başına yeterli olsa gerektir.
Yukarıda ferdiyet ve sanat ilişkisi bağlamında zikrettiğimiz üzere, bunda bir kesintiden, aksama ya da ataletten söz edilemez. Çünkü her insan ilgi derecesine göre tabiat ya da kendi varlığı –bedeni– üzerinden sanatla sürekli bir ilişki içindedir; gerek eser gerekse zevk noktasında algısını açık tuttuğunda sanatla çevrili olduğunu zaten idrak eder.
Bizim sözünü ettiğimiz atalet ise, önce ferdî ilgilerin belli bir sanat anlayışına göre baskıya, zorlamaya tabi tutulması ve devamında toplumsal ya da kurumsal olarak ancak durgunlukla, donmuşlukla… tanımla özelliğine tabidir.
Nitekim Yeni Türkiye, siyaseten Batı sanatını hat olarak seçmekle kalmamış, hüsn-i hat, minyatür, tezhip, musiki… gibi klasik Türk-İslam sanatlarını yasaklamak suretiyle halka Batı sanatını iş ve zevk olarak zorla benimsetmek istemiştir. Bu sanatlar ferdî çaba ve zevkin bir sonucu olarak evlere, bodrum katlarına, merdiven altlarına çekilmeye mahkûm edilirken, ancak onlardan –geleceğin devrinden– hareketle yeni sanatı üretebilecek cehtler daha baştan kırılmış, icadın yerine taklide, yaratmanın yerine adaptasyona özendirme siyaseti uygulanmıştır.
Hal böyle olunca, kendine ait olandan sakındırılma, içsel bir gereklilikten yoksun olarak başkalarının işlerine özendirilme arasında sanat, ne kendi köklerine tekrar dönebilmiş ne de yabancı kökler üzerinde yeşerebilmiştir. Geçtiğimiz bir yüzyılın tamamına yayılan bu durum neticesinde sanatta atalettin hakimiyetinden öte bir cümle kurmak da imkansız hale gelmiştir.
Kan kaynadığında hareket, hareketten bereket hasıl olur.
Her türlü atalet de ancak bunlarla aşılabilir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.