Sanat kelimesinin evveli

04:001/10/2022, Cumartesi
G: 1/10/2022, Cumartesi
Ömer Lekesiz

Yeni Şafak·Ömer Lekesiz - Sanat kelimesinin evveliSanatın evveline dair kısa hatırlatmalarda bulunmaya niyetlenirken, onu terim değil kelime olarak nitelememin nedeni, sanat/art teriminin son üç yüz yıldır kullanılıyor olmasındandır. Diğer bir nedeni ise, bu kelimenin hemen her sanatçıda ve sanat ilgilisinde benzer olsa da farklı manalar yüklenerek özel bir terim hâline gelmesi; konunun tabiatı gereğince tek bir manada uzlaşma sağlanmasının mümkün olmayışındandır.Müslüman idrakinde hayat bölünme

Sanatın evveline dair kısa hatırlatmalarda bulunmaya niyetlenirken, onu terim değil kelime olarak nitelememin nedeni, sanat/art teriminin son üç yüz yıldır kullanılıyor olmasındandır. Diğer bir nedeni ise, bu kelimenin hemen her sanatçıda ve sanat ilgilisinde benzer olsa da farklı manalar yüklenerek özel bir terim hâline gelmesi; konunun tabiatı gereğince tek bir manada uzlaşma sağlanmasının mümkün olmayışındandır.

Müslüman idrakinde hayat bölünme kabul etmez; zâhiri ve bâtınıyla bir bütündür; fayda hayat(ın devamlılığı) için zorunlu görülürken, hayat da faydanın asıl yönünü oluşturur. İşte sanat kelimesi evvelinde bu dengeye oturması bakımından bir
değer
ifade etmektedir.
Nitekim,
İbnü’n-Nedim
sanata ve sanatçılara, bugünkü manada bir yer açmamış, şiire ve şairlere mahsus dördüncü makalesini (sanata değil) iki fenne ayırmış (el-Fihrist); Aristoteles’in Poetika’sı için de “şiir” kaydını düşmüştür. Aynı şekilde, Aristoteles’in
Poetika
’sına bağlanan kısa metninde
Fârâbî
Sınâ’at
kelimesine itibar ederken, ondan sonra gelen
İbn Sînâ
ise İbnü’n- Nedim’in izinden giderek, “fenn” demeyi tercih etmiştir (Poetika).
Zemahşerî
ise, ilim ve sanat kelimelerini ayırarak kullanmasına rağmen, kesin bir ayrıma gitmemiş, sanatı bugünkü manalarıyla ilim/bilim, belâgat/retorik ve edebiyat kelimesine şöyle yaklaştırmıştır:
“Bil ki, bütün ilimlerin temelinde ve sanatların omurgasında âlimler hemen hemen birbirine eşit, sanatkârlar da aşağı yukarı aynı konumdadır. Bir âlim bir âlimden önde ise, ancak birkaç adım öne geçmiştir; bir sanatçı ile diğeri arasındaki mesafe de uzak değildir. Âlim ve sanatkârlardan ‘bir’ini ‘bin’ine denk kılacak derecede arayı açan ve mertebe farkına sebep olan, yarış ve mücadelelere konu olan esas husus ise; ilim ve sanatlardaki güzel nükteler, dakik manalar, derin sırlardır ve perdeler ardındaki gizli noktalardır. Ve bunlar, ancak dikkatli ve ince bir düşünme ile ortaya çıkarılabilir…”
(Keşşâf Tefsiri)

Hayatı önceleyen ve sanatı onun şartlarına tabi kılmak suretiyle hayatî faaliyetler minvalinde özelleştiren bu yaklaşımlar, her şeyden önce sun’ kelimesinin Kur’an’daki kullanılışlarıyla ilgili olmalıdır.

Hasîrîzâde Elif Efendi,
bizi
Hûd
11:16 ile
Tâhâ
20:69’da geçen sana’û’dan, “Ben seni kendim için seçtim. Sen ve kardeşin mucizelerim ile (desteklenmiş olarak) gidin ve beni anmakta gevşeklik göstermeyin” mealindeki Tâhâ 20:41-42 ayetinde geçen ve’stana’tuke kelimesine yönlendirerek, şu bilgiyi verir:
“Bu kelime (...) işi iyi yapmak ve dikkat ve i’tina-i tammla işlemektir. Fiil’den hastır, çünkü fiil mutlakan işlemektir, binaenaleyh sunu’n fiildir, lakin (her) fiil, sunu’n değildir. Ve sunu’n insandan gayrıya nispet olunmaz. Fiil her hayvana belki her şeye isnat olunur. Nitekim, (…) ‘Ey Ebâ Umeyr, kuşcağız ne yaptı?’ (meâlindeki) hadis-i şerif buna misaldir. Bu tabirin aslı Arabın ‘sana’a’l-ferese’ kavlidir ki ‘Tımar, gıda, terbiye hususunda ata iyi baktı’ demektir.”
(En-Nûru’l-Furkân)
Elif Efendi’nin de bu bilgisinde kendisine yaslandığı
Râgıp el-İsfahanî,
yukarıdaki zikrettiğimiz anlamlarına ilaveten,
Müfredât
’ında yine ayetlerden hareketle sanat kelimesine, “Her sun’un bir fiildir ama her fiil bir sun’un değildir.” kaydını da düşerek, şu anlamları yükler: Bir fiili güzel, uygun ya da mükemmel şekilde yapmak; bir başkası için yapılan hayırlı iş; yüksek mekanlar kurmak ve “Ebedilik tutkusuyla mı saraylar ediniyorsunuz” mealindeki ayette yer alan mesani’u / masnu’ât kelimesinden (
Şu’arâ
26:129) hareketle, ‘Bir nesneyi ıslah etmede alışılmış ya da normal sınırları, haddi aşma...’ karşılıklarını iletir.
İmam Kurtubî,
es-sun’u “iyi bir şekilde, çok güzel ve kaliteli” (
El-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’ân
);
İmam Mâtüridî,
“iyi ve güzel şeyler yapmak” şeklinde açıklarken (
Te’vilâtül Kur’ân
); Şerîf er-Radî ise, Tâhâ 20:39 ayetinde geçen sun’ ale’l-‘ayn ibaresiyle ilgili olarak, “...’Nezaretim altında yetiştirilmen için’ (...) bu söz, son derece titizlikle muhafaza etme, koruma ve gözetme niteliği taşımayı anlatmaktadır. (...) Burada ‘göz’ün bilgi edinme yolu olması sebebiyle ‘ilim’ anlamında kullanılması güzel düşmüştür.” kaydını iletir
(Kur’an Mecazları).
Bunlarla birlikte sun’, onun müteradifi olmayan ancak, tevhit esasında onunla bağlantılı bulunan
ca’l
,
bed’, ber
’, musavvir vb. olarak yaratmanın bir safhasını oluşturur ve bu bakımdan, sun’ Allah’ın varlığı yaratmasına tabi bir yaratma olarak sadece O’na;
ihtira’/kurgu, ibda’, icat, tasvir ve tezyin
şeklindeki yaratmalar olarak da insana döndürülür.
#sanat
#Poetika
#İbn Sînâ
#Farabi