Oruç emrinin bilgisini süslemek

04:0025/03/2023, Cumartesi
G: 25/03/2023, Cumartesi
Ömer Lekesiz

Oruç (siyam), sayılı günlere mahsus bir ibadet olması (Bakara 2/184), imsak ile iftar vakitleri arasında mahdut bulunması, yani ay itibariyle zamana, ifası itibariyle vakte tabi olmakla sayıyla ifade edilebilmesi bakımından halk âleminden; farz kılınma, hikmet, fazilet, feyiz, takva, sevap, bereket… bakımından ise emir âlemindendir.Bu bağlamda orucun Ramazan ayının imsak ile iftar arasındaki vakitlerinde tutulması konusunda fıkhın hükümleri –orucun sıhhatine dair sair meseleleri de havi olarak–

Oruç (siyam), sayılı günlere mahsus bir ibadet olması (Bakara 2/184), imsak ile iftar vakitleri arasında mahdut bulunması, yani ay itibariyle zamana, ifası itibariyle vakte tabi olmakla sayıyla ifade edilebilmesi bakımından halk âleminden; farz kılınma, hikmet, fazilet, feyiz, takva, sevap, bereket… bakımından ise emir âlemindendir.

Bu bağlamda orucun Ramazan ayının imsak ile iftar arasındaki vakitlerinde tutulması konusunda fıkhın hükümleri –orucun sıhhatine dair sair meseleleri de havi olarak– bellidir ve dolayısıyla bu konuda konuşmak fakihlere haktır.

Orucun emir alemiyle ilgili boyutunda ise, konu ilm-i ilahiyeye / metafiziğe girdiğindendir ki, söz alanı çok geniştir ve söyleyenlerinin sayısı da pek çoktur.

Nitekim orucun manasını açıklamak, onu kalple ilişkilendirmek ve Müslümanların bu ibadetlerinden zevk almalarını sağlamak maksadıyla ezelden beri çok şey söylenmiş, orucun farziyetinin önüne geçmeyecek şekilde bunlardan sözlü ve yazılı bir kültür üretilmiştir. Şiirimizdeki ramazâniyyeler, maniler; Direklerarası’nda icra edilen orta oyunu, meddah ve Karagöz gibi temaşa sanatları söz konusu kültürün örnekleridir. Öte yandan kimi mutasavvıflar, şairler ve edebiyatçılardan orucun manasına, onun sayesinde Rabbimizle ve varlıkla kurduğumuz ilişkiye dair bize ulaşan bilgiler, haberler de büyük bir yekûn oluşturur.

İlk bakışta bunlar çok güzel şeyler gibi görünseler de sonuçta bir kültürün doğmasına sebep olmaları bakımından sorunlu bir düzey de oluşturabilirler.

Bu sebeple şu hakikatin beyanı önceliklidir: Oruç, Allah tarafından bizden öncekilere de farz kılındığı gibi bize de farz kılınmış bir ibadettir ve ilk maksadı Allah’a karşı gelmekten korunmamız / sakınmamız yani –ilahî kelâmdaki ‘tettekune’ vurgusuyla– takva sahibi olmamız içindir (Bakara 2/183).

Orucun nefs merkezinde bir sınırlamayı ihtiva ettiği malumdur. Nefis ise yaratılışı itibariyle sınırlanmayı sevmemekle birlikte kendi selametinin de ancak o sınırlamaya muhtaç kılındığını bilir. Bu bakışla oruç, bir sınırlama olması bakımından hem nefse çok zor gelir hem de Allah’ın emrine itaatiyle onu mutmain kılar. Ancak bu noktaya sanıldığı kadar kolay erişemez çünkü başıboşluğu istememesi itaatle mutmain olmasından öncedir ve bunun için kat etmesi gereken bir dizi zorunlu aşama vardır.

Hâl böyle olunca Allah’ın oruçla ilgili emrini ve Peygamber’in (sav) haberlerini, kendi manaları ve hakikatleriyle birlikte nefse hatırlatmak gerekir. Çünkü Cüneyd-i Bağdâdî’nin kelimeleriyle bizim ilmimiz Kitap ve Sünnet ile bağlanmıştır. Bu sebeple İbnü’l-Arabî, Allah’tan ve Peygamberinden gelmiş bir kelime varsa, Müslümanın onu kendi kelimelerine öncelemesini tavsiye etmiştir.

Nitekim Allah, ilgili ayetteki kelimeyle orucu bizim ‘üzerimize yazdığını’ yani farz kıldığını buyurur, Peygamber Efendimiz de orucun bizi kötülüklerden koruma ve erdemli insan haline getirme maksadıyla farz kılındığını haber verir. Oruçla ilgili bilginin özü budur, manası da ilgili ibarelerde aşikardır. Bunlar ayrıca süslenmeye, yorumlanmaya muhtaç değildir. Nefis de emri önce böyle bilmeli ki, hidayet ve sağlam iman esasında Allah’tan ve Peygamberinden başkasına başvurmasın ve onların emrinden başka –kendisine daha hoş gelebilecek– bir izaha yönelmesin.

Nefsin emri Allah’tan gelen bir emir olarak aldıktan, anladıktan ve yerine getirdikten sonra o emrin bilgisini öğrenmek istemesi kendi talebiyle mukayyettir. Nitekim büyüklerimiz de emri yerine getirmekle emrin bilgisini öğrenmek arasında kesin bir hat çizmişler, iman ve amel bakımından emri öne, bilgisini sonraya almışlardır.

Bundaki hakikat ise yine ilgili ayetlerden hareketle ulemamız tarafından işaretlenmiştir. Örneğin İmam Kurtubî’nin bu minvalde Hz. Meryem ile ilgili susma (oruç) emrine (Meryem 19/26) atıfta bulunması, o işaretlerden birinin çok yönlü olarak yorumlanmasına vesiledir.

Şöyle ki, oruçla sınırlanan ilk iki şey mide ve şehvettir. Nefsimiz yönünden belli bir sürede bir şeyleri yememeyi seçtiğimizde, onu ağız yoluyla terbiye etmeye yönelmişiz demektir. Ağzın terbiyesi ise olumsuz sözlerden vaz geçmekten, mideyi fesada uğratan filleri işlememeye kadar uzanır.

Öte yandan şehvet dediğimiz şey de sözden başlayıp cinselliğe kadar uzanır. Şehvet mal edinmekten süslü söz söylemeye kadar alemde en yaygın olan şeydir. Bu sebeple oruç evvel emirde ağzın terbiyesi ve şehvetin dizginlenmesidir.

O halde oruç tutarak Allah’ın emrini yerine getirmek, hakikati ve hikmeti itibariyle emrin erişilebilen tüm bilgisinden daha öncelikli ve değerlidir.

#ramazan
#oruç
#nefis
#müslüman
#şehvet
#terbiye