Ramazan-ı şerifi idrak ettik ve bayrama eriştik.
Rabbimiz, Kur’an ayındaki ibadet, zikir, hamd, şükür, senâ ve sadakalarımızı kabul eylesin; Ramazan’dan sonraki günlerimizi de, Kur’an üzere yaşayışta sabit kılsın inşallah.
“Genelde İslam coğrafyasında, özelde Kudüs ve Gazze’de Müslümanlar işgalcilerin, zalimlerin, merhametten yoksun insan görünümlü canlıların zulmü altındayken bayram mı yapılır” diyenlerle, “Kafirlerin, işgalcilerin ve zalimlerin saldırılarına, şerlerine ve onca nifaklarına rağmen inadına bayram yapıyorum” diyen, kalpleri çok hassas ve umutla yüklü müminlerin bayramlarını kutluyorum.
Bayramla birlikte sıcak gündemimiz malumdur: ABD’nin üssü konumundaki ve dolayısıyla onun gözetim ve korumasındaki Terör devleti İsrail’in, Doğu Kudüs’te mukim Müslümanların mülklerini gasp etmesine karşı çıkanları Harem’de abluka altına alarak cezalandırmaya kalkışmasına tepki gösteren Gazze’deki Müslümanlara yönelik vahşiyane saldırıları...
İsrail, yeryüzünün hiçbir noktasında sevilmeyen, sıradan tatil beldelerinde bile varlıkları hissedildiğinde huzursuzluğa sebep olan Yahudilerin yarısını bir araya toplamak suretiyle kağıt üstünde, başka devletlerden para karşılığında satın aldığı tanınma hakkıyla bir devlet görünümü veriyorsa da, hem yurttaşlarının kadim itibarsızlığı hem de geçmişte olduğu gibi şimdi de başkalarına karşı sürekli örgütlü saldırganlık pozisyonunda durması cihetinden devlet oluşuna kimseyi inandıramamıştır.
Buna göre İsrail’in sorunu genel değil özeldir ve dünya üzerinde sergilediği nifaka, sonuçları vahşiliğe bitişir şekilde Filistin’de yürüttüğü saldırganlığa bakıldığında, onun gün be gün ürettiği olumsuzluklara sadistik bir tutkuyla bağlı olduğu, merhametsizliği, vahşiliği genel olarak insanoğlundan intikam almanın bir tarzı haline getirdiği görülebilir. Dolayısıyla İsrail’in, dünya genelindeki sevgisizlik sorunundan, tarihsel bir durum üzerine temellenen kendi arzusuyla, özel bir nefret olgusunu bizzat ürettiğini söylemek mümkündür.
Bu bağlamda bizim bakışımıza gelince: İberya’da Yahudilerin Endülüs Müslümanlarından önce baskı, şiddet ve sürgüne maruz bırakıldıklarını; o şartlarda o Yahudilere sadece Osmanlı İmparatorluğu’nun sahip çıktığını, Katolikler tarafından sefil bırakılmış ve zelil edilmişlerine yurt ve barınak bahşettiği herkesçe bilindiğine göre, bizim de bu geleneğe bağlı bulunacağımız ve nefrete tabi bir yaklaşım içinde olmayacağımız malumdur.
Kendinden nefret edilmesini, özel bir nefret tarzı olarak yeryüzünde bizzat kendisi üreten İsrail’in, Osmanlı’yı, tıpkı sahibini sokan bir yılan gibi, kalleşçe ve ihanetle kalbinden sokmasını, Osmanlı’nın derin gafletine, büyük hatasına yorup yormayacağımızı, kendi iç eleştiri hakkımız olarak şimdilik saklı tutup, İsrail’in devlet olamama nedenleri üzerine birkaç hususa daha değinebiliriz:
İsrailoğulları’nın tarihlerinde ilk kez Hz. Davud’un Kudüs Site devletiyle bir iktidar oluşturdukları ve Hz. Süleyman’ın o Kudüs Site devletinden kendi adıyla bir imparatorluk kurduğu ilgili kayıtlarda belirtilmiştir.
Hz. Süleyman, Kudüs’teki mabedi ve sarayı M.Ö. 1000-900 yılları arasında inşa ettiği için, bu tarih devleti için de zirve kabul edilir ki, hemen onun vefatıyla birlikte devleti oğulları tarafından kuzey ve güney İsrail olarak ikiye parçalanmıştır. Bu devletler çok uzun ömürlü olmadıkları gibi, Süleyman’ın halkına verdiği huzuru ve güveni de asla bir daha temin edememişler ve hatta diğer milletler tarafından nifakçı bir toplum olarak adlandırılmışlar; nitekim, bundan çok büyük zararlar gören Babil Kralı tarafından, 586 yılında, geride bir kişi bırakmamacasına Filistin’den Babil’e sürülmüşlerdir. Babil Krallığının Kudüs’te yaptığı tahribat için “üzerine ekin ekilecek bir tarla haline gelinceye kadar yıkıldı” tabiri kullanıldığına göre, söz konusu sürgünlük geriye dönüşün adeta imkansızlaştırıldığı bir sürgünlük olmuş; şeriatlarındaki tahrifat da, sürgünlük yaşantısına ayak uydurma zorunluluğuyla asıl bu devirde başlamıştır.
Hz. Üzeyir zamanında, Yahudilerin bir kısmının Perslerin yardımıyla Kudüs’e dönmeleri, sonrasında Helenlerle Romalıların vassalları olarak varlık göstermeleri onları bir daha hakimiyet katına taşımaz; Yahudiler nifak kabiliyetleriyle dünyanın dört bir yerine dağılmışlardır.
Buna göre demek ki, İsrail’in İngiltere tarafından devlet formuyla ABD’ye üs olarak verdiği 1948 yılına kadar tam 2.534 yıl Yahudi hakimiyeti söz konusu olmadığına göre İsrail devleti siyasi bir zorlamadan ibarettir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.