İsrail devlet terörünün şiddeti azalmayacak daha da artacak

04:0011/05/2021, Salı
G: 11/05/2021, Salı
Ömer Lekesiz

Bu yazıya başlamadan önce Kudüs’te Harem-i Şerif’teki sağlık ekiplerinin dışarı çıkarıldığını, içeriye İsrailli yeni askeri birliklerin girdiğini, kapıların da kapatılmasıyla içerideki direnişçilere karşı toplu bir kıyıma hazırlanıldığını öğrendim.Rabbimiz Filistinli kardeşlerimizin yardımcısı olsun, başkasını bilmem ama bana da bu uğurda inşallah şehit olmayı nasip etsin.İsrail’in Müslümanlara karşı yirminci yüzyılın başında az sayıdaki Yahudi terörist gruplarla başlattığı savaş 1948’den beri gittikçe

Bu yazıya başlamadan önce Kudüs’te Harem-i Şerif’teki sağlık ekiplerinin dışarı çıkarıldığını, içeriye İsrailli yeni askeri birliklerin girdiğini, kapıların da kapatılmasıyla içerideki direnişçilere karşı toplu bir kıyıma hazırlanıldığını öğrendim.

Rabbimiz Filistinli kardeşlerimizin yardımcısı olsun, başkasını bilmem ama bana da bu uğurda inşallah şehit olmayı nasip etsin.

İsrail’in Müslümanlara karşı yirminci yüzyılın başında az sayıdaki Yahudi terörist gruplarla başlattığı savaş 1948’den beri gittikçe arsızlaşan, şirretleşen bir devlet terörü olarak sürüyor.

Bu terörün, Allah’ın laneti üzerine olsun Trump’ın Amerikan büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararının ardından daha da yoğunlaşması beklenen bir durumdu. Çünkü İsrail, kendi otoritesinin bir gösterisi olarak, Kudüs’te yerleşim yerlerinin değiştirilmesinden, Müslümanların Harem ile ilişkilerine kadar bir dizi değişikliğe gerekmese de başvuracaktı. Ayrıca bu, otorite düşkünlüğüyle kendi kendisini zehirlemiş olan İsrail’in, devlet sayılmamaktan, itibar edilmemekten, vatandaşlarının dış dünyada insan yerine bile konmamasından doğan zilletini aşmasına vesilesi sayılacaktı.

İsrail’in terör devleti olarak konumlandırılmasına da şaşmamak gerekiyor zaten. Çünkü İsrail’i doğuran İngiltere’dir ve 1948’den itibaren İsrail’i, İngiltere’nin kazanımlarını da gözeterek askeri bir üs haline getiren ABD, şimdi onun yegâne sahibidir. Bu yanıyla Amerika, Kudüs’ü İsrail’e başkent olarak hediye etmekle aynı zamanda Filistin’i sadece kendisine layık bir hediye olarak tescil etmiş olmaktadır.

İsrail, zaman zaman medyatik bir vehim etkisiyle Amerika’ya kafa tutuyor gibi görünmesine rağmen, istisnasız tamamı ikinci bir ülkenin pasaportuna sahip altı milyon Yahudi ile devlet olunmayacağını herkesten daha iyi biliyor. Bu nedenle belki devlet görünümü altında vatandaşlarının başka milletlerce de insan sayılacağı umudunu taşıyarak, askeri üs olma konumunu her geçen gün daha da pekiştiriyor.

İslâm coğrafyasının tam kalbine saplanmış paslı bir bıçak olan İsrail’in, üs konumuyla gelecekte daha çok işe yarayacağını çok önceden keşfetmiş bulunan Amerika, Yahudilerin Arz-ı Mev’ûd hevesini nasıl körükleyeceğinin ve o sayede İsrail üzerinden İslâm dünyasının tamamını nasıl işgal edeceğinin kesin hesaplarını çoktan yapmış ve bitirmiş olmalıdır.

İslâm dünyası hiçbir şeye muktedir değildir ancak henüz ricat halinde de değildir. Filistin örneği, Amerika’nın bununla baş etmeyi öğrenmesinin bir şekli olarak üretilmiştir. Müslümanların bu noktadan kendi adlarına bir iyiliği ummaları ya da uygulamacı olarak Yahudilerden merhamet talep etmeleri muhaldir. Doğu Kudüs’te de -gecikmelere uğrasa bile-, bir gün direniş bayrağı düşecektir. Bu açıdan İngiltere’nin üs hizmetçisi olarak Yahudileri seçmiş olmaları son derece ilginçtir. Çünkü Yahudilerin şu yeryüzünde en iyi bildikleri üç şey: Beklemek, sömürmek ve zulmetmektir. Buna göre Yahudilerin Tih Çölü’nde kırk yıl başıboş dolaştırılmaları sonradan fazlasıyla işlerine yaramıştır.

Yine de görünen odur ki, İsrail artık Kudüs’te birkaç evin işgaliyle mahallelere sahip olmakta, doğrudan mahalleleri işgal ederek şehrin tamamına el koymakta pek gecikmeyecektir. Çünkü elçiliklerini taşımamış olsalar da Avrupa devletleri ve Rusya da İsrail’in Kudüs’ü başkent gibi yapılandırmasına karşı çıkmadıklarına ve çıkamayacaklarına göre, İsrail elindeki Amerika vizesiyle, onun üssünün güvenliği ve etkisi için her türlü hizmeti yerine getirecektir; hizmetin en büyüğü ise mümkünse çoğu öldürülmüş olarak Müslümanların bölgeden atılmalarıdır.

Son ilettiklerim umut kırıklığının bir sonucu olarak görülebilir. Gerçekte ise bunlar kırılan bir umutla değil, muktedir-sömürgenlerin planlarının işlemeye başlamasıyla ilgilidir. Ki, bu planın bir parçası olarak, Amerika tarafından haraç karşılığında korunan Arap kralların, İsrail eliyle nasıl kullaştırıldıklarını hep birlikte yaşadık ve gördük.

Elbette Rabbimiz’in takdiri baki olmak üzere, görünür âlemde Müslümanlara karşı başlatılan şiddetin artık azalmayacağı, bilakis artarak devam edeceği ortaya çıkmaktadır. Amerika’nın siyahiler üzerinden, İsrail’in Yahudi olmayan herkes üzerinden deneyimleyerek neredeyse birer sadist haline geldikleri zulüm çarkı işlemeye başlamıştır.

Bizlere düşense, dünya Müslümanlarının tamamına yönelik bu belanın def’i ya da en azından bir süreliğine geciktirilmesi için elimizden gelen gayreti göstermekten ibarettir ki, şehadeti seçmemiz de bu gayrete dâhildir.

#İsrail
#Terör
#Filistin
#Şiddet
#Mescid-i Aksa