İslâmî vasatın terki, yeni politik kültür vasatının inşası…

04:0013/06/2023, Salı
G: 13/06/2023, Salı
Ömer Lekesiz

Abdurrahman Arslan, politik kültürün demokrasinin sınıfsallık, eşitlik ve dolayısıyla her sınıfa kendisini temsil etme imkânı sağlayan bir siyaset önerisi olarak günümüze kadar geldiğini söyledikten sonra yeni politik kültürün mahiyetini ve serüvenini de şöyle belirliyor: “Batı’da 1960’ların, bizde ise 1980’lerin sonlarından itibaren yeni bir politik kültür söz konusu oldu. Politik kültürün kaynağı Batı. O tarihten itibaren somut hâle geliyor ve dünyada yaygınlaşıyor. Somutlaşan bu politik kültürü

Abdurrahman Arslan, politik kültürün demokrasinin sınıfsallık, eşitlik ve dolayısıyla her sınıfa kendisini temsil etme imkânı sağlayan bir siyaset önerisi olarak günümüze kadar geldiğini söyledikten sonra yeni politik kültürün mahiyetini ve serüvenini de şöyle belirliyor:

“Batı’da 1960’ların, bizde ise 1980’lerin sonlarından itibaren yeni bir politik kültür söz konusu oldu. Politik kültürün kaynağı Batı. O tarihten itibaren somut hâle geliyor ve dünyada yaygınlaşıyor. Somutlaşan bu politik kültürü özümsemeye veya karşı karşıya gelmeye başlıyoruz. Ya da (ondan) beslenmeye başlıyoruz. Dolayısıyla bu politik kültürün dünün klasik politik kültürünün var ettiği siyasete dair, sosyal hayata dair bir değer, kavram, unsur, ne derseniz deyin adına, giderek anlamını ve işlevini yitirmeye başlıyor. Aynı zamanda dönüşüm de yaşıyor. Şimdi biz bu politik kültürün dünyasında yeniden düşünmeye başlıyoruz. Bu kültür temelde bizi ne bir siyasete davet ediyor ne de (bize) eşitlikçi bir anlayışı empoze ediyor. Bu yeni politik kültür bir de pozitivizm temeli olmayan bir kültürü temsil etme özelliği taşıyor. Dünün pozitivist temeldeki politik kültürünün yerine pozitivizmi kabul etmeyen bir kültür olarak karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla da pozitivizm yerine kendisini izafiyet üzerine konumlandırmış bir kültürle karşı karşıyayız.”

Zikrettiğimiz söyleşisinde Arslan, ikinci olarak yeni politik kültür terkibiyle doğrudan ilişkili hatta onun yukarıdaki tanımını daha da açan şu terimin altını çiziyor: Küreselleşme!

Onun bu terime yüklediği manayı da yorumsuz olarak naklettikten sonra, söyleşideki pratikler üzerinde durmaya çalışalım.

Küreselleşmeyi şöyle tanımlıyor Arslan:

“Bu politik kültür olmasaydı biz küreselleşmeyi tanımlayamazdık. Çünkü küreselleşme bir tür olarak tanımlanmasını içeren bir şey. Yani dünyanın kendisine dair tanımının bütünleşmiş bir ifadesidir küreselleşme. Eğer bu politik kültür olmasaydı ya da sizin dediğiniz o felsefe olmasaydı dünyayı biz bugün küresellik kavramı altında bir bütün olarak tanımlama imkânına kavuşamayacaktık. Klasik anlamıyla pozitivist temelde böyle bir tanımdan hareket etseydik biz dünyayı ulus devletlerin dünyası olarak tanımlayacaktık; farklı toplumların dünyası ya da farklı kültürlerin dünyası olarak tanımlayacaktık. Politik kültür dünyayı bir bütün olarak tanımlamamızın imkânlarını belirler. Dünyanın bir bütün olduğuna inandırır ve bizlerin de bu şekilde algılamamızı ister. Bu ne kadar sahici bir algılamadır, tabii ki tartışmaya açıktır. Ama nihayetinde böyle bir özelliği vardır diye düşünüyorum.” 

Yukarıda pratikten söz etmiştim. Arslan’a yöneltilen laikliğin tasfiye olacağına dair üçüncü soru bu nitelikte olmasına rağmen, bir iddia ile sonuç talebini birlikte ihtiva ettiği için biraz sorunlu görünüyor.

Şöyle ki, Arslan laiklik (aslında sekülerlik) konusunda net bir karşı duruşa ve sahih çizgide bir mücadele anlayışına sahiptir. Laikliğin tasfiyesini hangi yazısında öngörmüştür, bunu bilemiyorum. Ancak ilgili soruya verdiği cevapta da onun tasfiye edilmesinden çok özellikle bizim devşirme ve devşirilme – devşirilirken devşirme şeklinde özetlediğimiz eylemden kaynaklanan bir konumlandırma sorununa dikkat çekiyor:

“Yeni politik kültür siyasete dair, sosyal hayatımıza dair birçok kavramı yeniden dönüştürüyor; eğer deyim yerindeyse, ona anlam veriyor. Buna laiklik de dâhildir. Çünkü geçmişin politik kültüründe laiklik politik kültürün kendisine temel edindiği pozitivizm temelinde kendini tanımlamıştır. Yani klasik laiklik anlayışı pozitivizme dayanan oradan gücünü alan ve o güçle dünyaya karşı kendini konumlandıran bir laikliktir. Oysa bugünün politik kültürü pozitivizmin kırılmaya uğramasından dolayı bizim klasik anlamdaki laiklik anlayışımızı da dönüşüme uğramaya zorluyor. Söylemek istediğim, bu zorlama İslâm’dan gelmiyor. Bu, yeni politik kültürün kendi içindeki ideallerinden, ilkelerinden geliyor. Fakat bu yeni politik kültürün kendisinden gelen klasik anlamdaki laikliğe karşı onu zorlayan, onu dönüşüme uğratan, onun o pozitivist bünyesini çatlatmak isteyen bir laiklik anlayışı istiyor. Buna benzer bir talebi Müslümanlardan da istiyor.”

Yeni politik kültürün bu istemeyi İslam ve klasik laikliğe müştereken yönelttiğini belirten Arslan, İslami vasat yerine yeni politik kültürün vasatında buluşmayı talep etmek şeklinde özetleyebileceğimiz ve aynı zamanda Müslüman kalma gayretini taşıyanların kalplerini kanatan bir gerçeği de yine zikrettiğimiz o müşterek talep esasında dile getiriyor.

Buradan devam edelim inşallah.

#Aktüel
#İslam
#Din
#Ahlak
#Toplum
#Ömer Lekesiz